47. bölüm : BÜYÜK PİŞMANLIK

3.2K 243 109
                                    

Her şeyin kıymetini ve değerini askerdeyken daha çok anlıyordum. Askeriyeden çıkıp insanların arasına karışmayı, farklı kişilerle tanışmayı, gezmeyi, istediğim yemeği yemeyi çok özlemiştim. Sivil hayatımda sıradan gelen aktiviteler meğer nasılda büyük bir lütufmuş benim için. Cafede sıradan bir çay içmek ya da kaldırımda yürürken yanından geçen arabaları seyretmek gibi, farkında olmadığımız güzelliklerin hepsi özgürlüğün ta kendisiydi. Neyse ki sivil hayatıma dönmeye az bir sürem kalmıştı. Askeriyenin bana öğrettiği şeyleri ve kazandırdığı tecrübeleri yanıma alıp bundan sonraki hayatımda daha da güçlü olacağıma inanıyor ve biliyordum.

Sivil kıyafetlerimi yatağımın üzerine sermiş üzerimdeki askeri üniformaları çıkarırken,
" Devrem senin parfümden versene. " dedim Samsun'luya.

Samsunlu çoktan üzerini değiştirmiş ve kıyafetlerine boca ettiği parfümü, benim yatağın üzerine atarak " Al devo. " dedi.

" Çıkınca sana bi parfüm alacağım. Hep seninkini kullanıyorum, kusura bakma. " dedim.

" Alırsan valla konuşmam. " diyerek cevap verdi ve asla böyle bir şey istemediğini dile getirdi.

Annemin, ' Allah iyi insanlarla karşılaştırsın. ' duasının kabul olduğunu askeriyede görmüştüm. Burada herkes beni agresif ve bir anda parlayan biri olmama rağmen böyle kabul etmiş ve sevmişti. Özellikle kağuşumda ki devrelerimle aram çok iyiydi. Aile gibi olmuştuk. Asla her askeriyede olan hırsızlık gibi kötü şeyler bizim koğuşta yoktu. Aksine herkes birbirinin eşyasını izin bile isteme gereği duymadan kullanıyordu ve bunu kimse dert etmiyordu. Örneğin şuan badimin giyindiği siyah kazak benimdi. İki gün önce çarşı izninde giyinmek için benden istemiş ve bende sormasına bile gerek olmadığını dile getirerek vermiştim. O'da, cin pantolonumun üzerine iyi gideceğini düşündüğü açık mavi gömleğini bana vermişti.

Mavi gömleği üzerime geçirirken Diyarbakırlı devremin " Yav tazı sende de hiç kıl yok be oğlum. " deyişine kahkaha atmıştım. Aramızda en kıllı oydu ve bunu baya bi dert ediyordu. Göğsünde, bacaklarında ve sırtında kıllar vardı.

" Kollarımda bile yok. Babamda da yoktu, genetik heralde. Bilmiyorum, Allah böyle yaratmış. " diye cevap verdim ve Samsunlu'nun parfümünden iki fıs boğazıma sıktım.

" Diyarbakırda lazer epilasyon yapan bi yer varmıdır ki? " diye soran Diyarbakır'lı bu durumu baya dert etmiş, kıllarından şikayetçiydi.

Muğlalı ona, " Vardır elbet. " diye cevap verirken kapının kenarında bizi izleyip dinleyen adamı görmemle şaşırdım. Türker, kaşlarını çatmış sinirli bir şekilde kapının kenarında duruyordu. Ne zamandır buradaydı bilmiyorum ama onu ilk fark eden kişi ben olmuştum.

Komutanin geldiğini devrelerime bikdirmek için, normal bir ses tonuyla " Dikkat " dedim.

Herkes giyinmeyi bırakmış esas duruşa geçmişti. Türker çatılan kaşlarıyla bana baktı ve gözleriyle dışarıyı işaret ederek,
" Barış, gel benimle. İzin defterlerinizi vereyim. " dedi. Sesi sinirli ve hiç olmadığı kadar ciddiydi.

Koğuştan ayrılmış koridorda odasına doğru yürürken bende arkasından onu takip ediyordum. Acaba, geçen ki hasta numarası yaptığımı mı anladı diye düşünmüyor değildim. Çünkü şuanki durduk yere neye sinirlendiğini anlamak mümkün değildi.

Odasına girmiş ve benim içeri girmem için kapıyı tutmuştu. Endişeli bir şekilde suratında ki sinirli ifadeye baktım ve içeri geçtim. Kapıyı kapatıp sağ eliyle yüzünü bir iki kez hızlıca sıvayıp sabır dilendi ve
" Sen niye milletin önünde soyunuyorsun? " diye sordu.

Kaşlarımı çatarak " Pardon? " dedim.

Derin bir nefes alarak tekrar sabır dilendi ve " Yav elin adamı senin vücudunda kıl yok muhabbetti yapıyor. " dedi. Sinirden rengi değişmiş, gözleri büyümüştü.

YA SEVERSE [ BxB ] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin