34. bölüm : KARDELEN

3.8K 311 145
                                    

Gök resmen delinmişti. Sağanak şeklinde yağan yağmur nöbet kulübemin camına patır patır düşerken, karakolun önünde biriken su birikintisine dalmıştım. Bu gibi yağmurlu havalarda insan daha iyi düşünüp, gerçekleri görebiliyordu.

Hava kapalı olduğu için ay ve yıldızın ışığı yeryüzünü yeteri kadar aydınlatmıyordu. Bu yüzden her beş dakika da bir nöbet kulübemden çıkıp nizamiye önünü kontrol ediyorum. Nizamiye, askeriyeye giriş yeriydi ve burada nöbet tutmak için çok ayık olmak gerekiyordu. Herhangi bir sızma veya buna benzer girişim olduğunda ilk sorumluluk sahibi kişi ben olurdum.

Gece olması, yağmurun sesi ve kulübenin sıcaklığı beni uyutmak için çabalasa da, uykumu açmak için sık sık dışarıya çıkıyor ve ayakta geziyordum. Eğer böyle önemli bir nöbet yerinde uyursam bunun affı olmazdı.

Bir araç sesi duymamla tekrardan dışarıya çıktım ve kısılan gözlerimle buraya doğru gelen sarı ticari taksiye baktım. Yağmurun şiddetinden dolayı silecekler durmaksızın camı temizliyordu. İçeriye koşarak el fenerini kulübeden kaptım ve tekrar dışarı çıkarak el işaretiyle taksiyi durdurdum. Niye böyle şeyler hep benim başıma geliyor diye şansıma küfrederken taksi az ilerde durmuştu.

Taksinin arka kapısı açılırken içinden ilk olarak bir şemsiye göründü ve eş zamanlı olarak açıldı. İnen yolcu şemsiyesinin altında buraya doğru yürürken, topuklularından çıkan tak tuk sesle kadın olduğunu anlamıştım. Taksi hızla tam tür dönüp uzaklaşırken tüfeğimi boynuma geçirdim ve buraya doğru yürüyen kadının yanına doğru adımladım.

Benim geldiğimi görünce telefonun ışığını yakmış ve bana doğru tutmuştu. Bende aynı şekilde el fenerimi karşımdaki kadına tuttum ve tanımaya çalıştım. Fakat ikimizinde gözü ışıktan dolayı kamaştığı için kısılmıştı ve birbirimize doğru düzgün bakamamıştık.

" Lütfen şunu kapatır mısınız? " diye konuştu ince sesiyle.

El fenerimi kapatmasam da hafif eğdim. Tam kadına niçin buraya geldiğini soracakken, beni geçip adımladığını görünce kaşlarımı çattım. Burası askeriye karakolu da olsa şikayet için, ya da başka bir şey için gelen oluyordu. Ama kim gelirse gelsin burada nöbet tutan askeri bilgilendirmesi gerekiyordu. Bostan korkuluğmuydum ben?

" Heey nereye bayan? " diye peşinden koştum ve nöbet kulübemin dibinde durdurdum.

Kaşlarım çatık bir şekilde ona baktım ve
" Kimsiniz? Bi sorun mu var? " diye sordum. Kapıda duran askeri hiçe sayarak içeri gireceğini sanması canımı sıkmıştı.

" Ben Türker komutana geldim. Arkadaşıyım. " diye konuştu.

El fenerimi tekrardan ona tuttum ve aşağıdan yukarıya doğru süzdüm. Yüksek topuklu deri çizmesinin üstüne giydiği şorta benzer bir kot etek, siyah ince cropunun üstünde taşlı kırmızı kolyesi vardı. Elinde tuttuğu kahverengi çantası, yağmurdan dolayı ıslanmış, süründüğü koku burnumun direğini kırmıştı.

Yavaşça feneri kaldırdım ve yüzüne tuttum. Işıktan dolayı gözünü kısıp rahatsız olan sarışın kadını sonradan tanımıştım. Lojmanda Türker komutanla sevişen kadındı bu.

Çatılan kaşlarımla tiksinerek ona baktım ve " Kime geldiniz diye sormadım. Niye geldiniz diye sordum. " dedim hatırlatarak.

" Arkadaşıma dedim ya. Onu görmeye geldim. " dedi gözlerini devirip sabır dilenerek.

Türker komutanın pırlanta bilekliği kime aldığı ortaya çıkmıştı. Üstelik onu ben seçmiştim. Ve şuanda Türker komutanın bu kadınla vakit geçirecek hatta sevişecek olması beni sinirlendirmişti.

YA SEVERSE [ BxB ] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin