6. bölüm : BÜYÜK ŞOK

6.9K 449 130
                                    

" Ooooo geldi kral. "

" Üstünüze başınıza çeki düzen verin. "

" Şu asalete bak beee. Taşşaklardan yürüyemiyor. "

Bölüğe gelmemle bir alkış tufanı kopmuş, askerler bu sözleri benim için söylüyordu. Boylu boyunca koridora dizilmişlerdi. Kimisi omuzuma vuruyor, kimisi gülüyordu. Hatta sırtına alanlar bile olmuştu.

Komutanı vurmam onları çok sevindirmiş olacak ki şuan bana koğuş ağası gibi davranıyorlardı. Her ne kadar beni el üstünde tutsalarda ben tedirgin ve endişeliyim. Alacağım cezayı düşünmek bile istemiyordum. Bana verilecek en basit ceza askerliğimin aylarca uzamasıydı ki, ben buna razıydım. Bir askeri personeli yaralamıştım. Bunun mahkemesi bile olabilirdi. İşte bu benim sonum olurdu. Profesyonel kariyerim başlamadan biterdi.

Kalabalıktan kurtulmuş koğuşa kendimi zar zor atmıştım. Yatağa oturmuş, ellerimin titremesini önlemek için birbirine kenetlemiştim. ' Allah'ım nolur kötü bir şey olmasın. ' diye dua ediyordum içimden. Onun için dua edeceğim, iyiliğini isteyeceğim aklımın ucundan bile geçmezdi.

" Yav naptın be oğlum? " diyen badim sıkıntılı bir şekilde yanıma oturdu.

" Yemin ederim benim suçum yok. Nası oldu anlamadım, bir anda tüfek ateş aldı. " dedim nefes nefese.

" Tamam sakin ol. " dedi beni bu halde görünce. Ne kadar endişeli olduğumu ve korktuğumu görmüştü.

" Aslında tecrübesiz bir askeri ilk günden nöbete gönderdiği için kendisi hatalı. " demesiyle umutla ona döndüm.

" Demi? " dedim.

" Öyle ama askeriye sonuca bakar. " demesiyle dudaklarımı büzdüm ve tekrar önüme döndüm. Sıkıntıdan ve stresten karnıma ağrı girmişti. İçime bir öküz oturmuş, kalkmak bilmiyordu.

Elimi yüzümü yıkamak için koğuşumdan çıkmıştım ki kalabalık halen dağılmamıştı. Gülüşüyorlar, hayvan gibi kendini yerlere atıyorlardı. Çok utanıyordum. Bu duruma sevinseler de içlerinden bana acıdığını, ne kadar salak olduğumu düşündüklerini hissediyordum. Başımı eğerek lavaboya girdim. Elimizi yüzümü yıkasam da sakinleşememiştim. En iyisi dışarı çıkıp hava almak diye düşündüm.

Herkes koyun gibi peşime takılsa da karakolun en kıdemli askeri onları azarlayıp uzaklaştırmıştı. Bu asker nöbete giderken araçta sohbet ettiğimiz askerdi. Niğde'li ve komutanın emir eriydi. Yanımda sadece o vardı. Bölüğün biraz ilerisinde ki çardağa gitmiştik.

" Bittim abi ben, bittim. Öldüm. " dedim.

" Valla kaç aylık askerim, ben böyle bir şey görmedim. " dedi kendi kendine söylenerek.

" Askerler hep Türker komutanın hastalanıp eğitime çıkmamasını isterdi, sen işi kökünden hallettin. " dedi gülerek. Bana moral vermek ve gülmem için böyle bir şey söylemişti ama ben daha çok gerilmiştim.

Eğitim olmadığı için askerler güle oynaya sağda solda geziyordu. Artık bana eziyet etmezler diye düşünsem de aklıma komutanı vurduğum gelince yüzüm yine düşüyordu. İçimi garip bir korku kaplıyordu. Ya öldürseydim, nolurdu halim?

Nizamiyeden giren aracı görmemle
" Yandım anam. " dedim. Korkudan oturduğum yerden sıçramıştım. Türker komutan hastaneden gelmişti. Onun geldiğini gören yanımda ki emir eri araca doğru fırlamıştı.

Niğde'li elini kepine götürüp araçtaki komutanı selamladı. Ben korkuyla araçtan inecek olan adama bakıyordum. Şoför ve öndeki astsubay hışımla arabadan inip arka kapıyı açtı ve komutanı indirdi. Astsubay, komtanın koluna girmiş yürümesine yardım ederken, bacağındaki sargıya baktım. Dizinin bi tık üzerinden vurmuştum onu.

Yardımla ve güçlükle adım atsa da yürüyebiliyordu. Derin bir nefes alıp, rahatlayacakken göz göze gelmemizle dudaklarımı bastırdım. Öldüresiye bakışlarını bana yollarken yerimde sinmiştim. Tırnağımla elimin derisini soyacak kadar kaşırken hafifçe başını salladı. Bu hareketi benim bittiğimin göstergesiydi.

...

Öğle ve akşam yemeğinden gelmiştik ve hava kararmak üzereydi. Hiç iştahım olmamasına rağmen bir şeyler yemiştim. Askerler koğuşlarını çekilmiş bomboş geçen günlerinin keyfini sürerken ben yine ağaçların arasındaki çardağa atmıştım kendimi.

İçine düştüğüm durum her ne kadar beni eritip bitirse de bir yandan da annemi çok özlemiştim. Daha geçen hafta beraberdik ama özlemiştim. Şuan ona çok ihtiyacım vardı ama iletişim sıfırdı. En kısa zamanda çarşıya çıkıp karakolda bulunan telefon kartlarından satın almalıydım.

Kaç saat burda oturuyordum bilmiyordum. Hava soğumuş, ayak parmaklarım üşümeye başlamıştı. Şimdi koğuşa gidipte kimseyi çekemezdim. Devreler beni anlar, konuşmazdı ama üst devreler peşimden ayrılmıyorlardı. Onları büyük bir dertten kurtarıp komutanı yaralasam da bu hikâyede bir ben yanacaktım.

Böyle beklemek çok zordu. Eğer benden şikayetçi olursa, askerden sonra direkt mahkemeye çıkabilir ve tutuklanabilirdim. Ben bir suçumun olmadığına inansam da kahretsin ki o askeri personeldi. Tanıdıkları vardı. Avukat tutar en ağır cezayı almam için elinden geleni yapardı. O zaman nice olurdu halim? Spor kariyerim biter, anneme para gönderemezdim. Bu durum bendeki tüm gururumu hiçe saymama yetmişti. Özür dilemek ve beni şikayet etmemesi için yalvarmak üzerine onun yanına gitmeye karar vermiştim.

...

Çavuş yat içtimasını aldıktan sonra uyumak için koğuşlara geçmiştik. Herkes uyuduktan sonra onun yanına gitsem daha iyi olacaktı. Bunun sebebi kimsenin diline düşmemem içindi. Çünkü o adinin nasıl bir tepki vereceğini bilmiyordum. Belki suçunu anlayıp affedecekti beni?

Herkesin uyduğundan emin olduktan sonra üzerimdeki battaniyeyi ayaklarımın yardımıyla aşağı çektim ve ranzadan indim. Sessiz bir şekilde kamufulajlarımı giydikten sonra koğuştan ayrıldım.

Kaldığı yer bizim kaldığımız bölükten baya uzaktı. Sık ağaçların olduğu kapkaranlık yerlerden geçerken korksam da yürümeye devam ediyordum. Yaklaşık 20 dakikalık yürüyüşten sonra nihayet lojmana gelebilmiştim. Burası komutanlar için tahsis edilmiş iki katlı bir evdi. Diğer komutanlar evlerine gittiği için burada sadece Türker Komutan kalıyordu. Saat daha onbir bile değildi ama uyuma ihtimali vardı. Kafamı kaldırdım ve binaya baktım. Köşede ki pencereden gördüğüm ışıkla uyumadığını anladım ve derin bir nefes aldım.

Ne diyeceğimi kafamda tartsam da korkuyordum. Sanırım özür dilemekle işe başlamalıydım. Beni ilk günümden on birinci noktaya göndermesinin dogru olmadığını dile getirip sinirlendirmemeliydim. Huyuna gidip ne derse boyun eğmeliydim ki bu işi büyütmesin.

Özür dilemek ve ona karşı zayıf görünmek isteyeceğim son şeydi ama yapacak bir seyim yoktu. Gururumu ayklar altına alıp sessizce binanın kapısını açtım.

Kaldığı odanın kapısı yarı açıktı ve koridora ışık süzülüyordu. Titreyen bacaklarımda güç kalmasa da ışık süzülen kapıya doğru yürüdüm.

Kapı yarı açık olsada kapıyı çalmam gerekirdi. Elimi kapıya yaklaştırırken içerden gelen seslerle başımı hafifçe aralığa yaklaştırdım. Gördüğüm şeyle direkt olarak ağzını kapattım ve kendimi geri attım. Elimle ağzımı öyle bir sıkıyordum ki dilimden bir nida kaçmasından korkuyordum.

Gözlerime inanamıyordum. Türker Komutan yarı çıplak bir şekilde uzanmış kucağında da bir kadın vardı. Kadın da yarı çıplak bir şekilde komutana sarılmış sevişiyorlardı.

Kulağıma gelen öpüşme sesleriyle gözlerimi daha da büyüttüm. Gördüklerime, duyduklarıma inanamıyordum. Ağzımı elimle sım sıkı kapatırken yavaşça binadan çıktım.

Koşarak bölüğe giderken nefessiz kalınca durdum ve sırtımı ağaca yasladım. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Ne görmüş, neye şahit olmuştum az önce?

Bildiğim kadarıyla evli değildi. Askeriyeye kadın sokması ve burayı başka türlü kullanması doğru değildi. Eğer bu bi duyulursa ne rütbesi kaldırdı ne de komutanlığı...

YA SEVERSE [ BxB ] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin