52. bölüm : ARTÇI DEPREM

2.7K 236 82
                                    

Dağda üçuncü ve son günümüzdü. Yarın buradan defolup gideceğim için çok mutlu olsam da, şuan akşamki bulaşıkları yıkıyordum. Her gün ve her öğün bir asker bu görevi yapıyordu ve şimdi sıra bendeydi. Bütün tabilotları bidonda ki suyla yıkamış, sıra yemeğin piştiği büyük kazana gelmişti. Gerçekten de onu yıkaması ayrı bir eziyetti. Yağ ve diğer kirleri çıkarmak zor olsa da nitekim başarmıştırm. Sadece canımı sıkan şey Türker'in bekçi gibi başımda dikilmesiydi. Galiba, bulaşığı baştan savma yıkayacağımı düşünüp bekliyordu. Nitekim öyleydi de.

Yanımda sigarasını içerken, " Topraklarsan daha temiz çıkar. Sabun görevi görür. " dedi.

Kafamı sağa doğru çevirip sabır dilendim ve " Ne diyosun ya? Yapıyorum işte görmüyor musun? Hem niye başımda bekliyosun sen? " diye konuştum.

Konuşma uslübumdan rahatsız olmuş ve " Hasbinallah" diyerek sabır dilenmişti. Evet aramızdaki bağdan dolayı asker - komutan ilişkimiz kalmamıştı ama beni iyi tanıyordu. Agresif ve bir anda parlayan yapımın olduğunu biliyordu. Ayrıca askeriye hayatımda da sessiz sakin bir er değildim. İlişkimiz yokken bile ona kafa tutmuş ve kendi hakkımı hep savunmuştum.

" Karışma benim işime. En sevmediğim şey. " dedim tavırla.

Sigarasından bir duman daha çekecekken durdu ve kaşlarını çattı. " Ben sana karışmıyorum, saçma sapan konuşma. " diye sert bir dille uyardı.

Gözlerimi devirdim ve inadına yavaş yavaş yıkamaya başladım. Benim bu tembel ve tavırlı hareketlerime sadece sesli bir nefes alarak sabır dilenmiş,sesini çıkarmamıştı.

" Yav sana bir şey diyemiyecek miyim ben? İnsan gibi konuşuyorum, laf anlamıyorsun. Sürekli bana sesini yükseltiyorsun, hesap soruyorsun. " diye konuşurken aslında bana karşı içinde biriktirdiklerini de kusmaya başlamıştı.

Elimde ki kazanı bıraktım ve kaşlarımı çatarak, " Ne demek istiyorsan açık açık konuş. Neyi kovalıyorsun sen? " dedim.

" Yav başkasına yaptığın şeyleri bana yapma. Bağırma, atarlı giderli konuşma. Biraz saygılı ol. Bencil olma. " derken çömeldiğim yerden kalktım ve " Sensin bencil. " dedim.

Kahkaha atarak gülse de sabır dileniyordu. Böylesine ufacık bir şeyden nerelere geldiğimize inanamıyordu. " Yazık, valla çok yazık. Sana verdiğim değerin emeğin karşılığına bak. " diye söylendi.

" Konuşmalarına dikkat et. Bak sinirliyim. Ağzımdan kötü bir şey çıkacak, kalbin kırılacak. " diye uyardım. Kendimi biliyor ve tanıyordum. Bir tartışma sırasında karşımdaki en sevdiğim de olsa incetebiliyordum. Bu yüzden uyarmıştım.

" Hah sana da o yakışır. Söyle ne söyleyeceksen. " dedi.

" Ne emeği vermişsin sen bana ya? Söylesene bi. " dedim.

" Ulan geldiğin günden beridir ben sahip çıkıyorum sana. Hiçbir askerime göstermediğim toleransı sana gösterdim. Kaç kere askerliğin uzamasın diye uğraştım. Nankör. " diye sertçe konuştu.

O nankör kelimesi beni çileden çıkarmaya yetmişti." Hadi ya. Asıl seni görevden almasınlar diye Ankara'ya gidip yarışan kimdi? Senin için bacağımı kopartacaktım be. " diye bağırdım.

" Bağırma biri duyacak. " diye dişlerinin arasından konuştu.

" Bağırtırma o zaman sende. Bi iyilik yaptıysan bunu yüzüme vurma. " dedim. 

" Şu geldiğimiz yere bak, valla yazıklar olsun. " diye konuşurken bidondaki suyu kazana boca edip duruladım. Daha fazla kalbimizin kırılmaması için hemen oradan uzaklaştım. Gerçekten de kalbim çok kırılmıştı. Ben de onu kıracak şeyler söylesem de, onun komutanım olduğunu unutsam da bana bu yakınlığı veren kendisiydi. Asla ama asla bu gece onunla kalmayacaktım.

...

Gece olmuştu ve ben her zamankinin aksine akşam boyunca devrelerimin yanında, ateşin başında kalmıştım. O kavgamızdan sonra ne o beni çadıra çağırmıştı ne de ben yanına gitmiştim. Sanırım rütbesi tehlikedeyken benim ona yaptıklarımı söylemem gücüne gitmişti. Onun gibi yaşını almış bir komutana söylenecek bir söz değildi  ama O'da bana kırılacağım şeyler söylemişti. Özellikle o ' nankör ' kelimesi hala kulağımdaydı.

Yat içtiması alınırken de gözüme hiç bakmamıştı. Bu gece onunla kalmamayı kafama koysam da devrelerimin hepsi benden önce kendi çadırlarına geçmişlerdi. Her çadır üçer kişilik olduğu için ben dışarda kalmıştım. Birinden rica edip benim yerime komutanların yanında kalmasını istesem de hiçbiri bunu kalbul etmemişti. Haklılardı da hani. Hangi asker komutanlarla aynı çadırda kalmak isterdi ki? Rahat edemez, uyuyamazdı. Hem Türker komutanla kavga ettim, küstüm diyemezdim ki...

El çare tıpış tıpış o çadıra dönmüştüm. Çadırdan içeri girdiğim de Türker ortada, çoktan uykuya dalmıştı. Sırt üstü uzanmış, ellerinide karnında birleştirmişti. Halen daha kaşları çatıktı. Sinir olduğum şey, benim nasıl askerlerin arasında uyumama göz yummuş olmasıydı. Bunun için kaç kere tartışmıştık?

Uzman komutan botlarını çıkartıp sol tarafa geçti ve " Hadi Barış, Allah rahatlık versin. " dedi.

Mutsuz suratımı mümkün olduğunca düzeltip gülümsedim ve  " Sağolun komutanım. İyi geceler. " dedim.

Uzman komutan her zamanki gibi sırtını bize doğru dönüp uykuya dalarken bende tıpkı onun gibi çadırın en sağ köşesine geçtim ve sırtımı Türker'e dönerek yattım. Şuan aramızda yarım metrelik mesafe olsa da uçurumlar varmış gibiydi. Tek temennim korkmadan bir an önce uykuya dalıp sabahı etmekti.

...

Ne yaparsam yapayım uyuyamıyordum. Hayvanların sesleri kulağıma daha çok gelirken derin bir nefes aldım. Yanımda birileri vardı, korkmuyordum ama Türker'in koynunda uyumaya da alışmıştım bi kere. Meğer ne de çok güvenliymiş orası, bir kere daha anlamıştım.

Asla uyku tutmuyordu. Yaklaşık bir saat geçse de uyuyamıyordum. Onsuzluk bir kere daha vücudumu kırıp geçirirken adeta gücüm çekilmişti. Ne zaman bu duyguya kapılsam gözlerim doluyor, kendimi sessizce ağlarken buluyordum.

Nasıl olsa uyuyor diyerek iyice geriye doğru kaykıldım ve ona biraz daha yaklaştım. Her yaklaşımımda sanki biraz daha duygusallaşıyor, söylediklerimden dolayı pişman oluyordum.

En son sırtım onun koluna ve bedenine temas edince gözlerimi kapatmıştım. Küs yatsakta, dip dibeydik ve buda bana yeterdi gibi.

Bir kaç saniye sonra arkamdaki adamın kıpırdanmasıyla gözlerimi açtım ve bekledim. Bana doğru dönmüş ve saniyesinde de sol koluyla beni kucaklamıştı. Gözümden bir kaç damla yaş süzülürken bana daha çok yaklaşmış ve daha sıkı sarmıştı. Sırtım onun göğsüne temas ederken vücudumuz arasından rüzgar bile geçemeyecek derece de yakınlaşlamıştık.

İşte şimdi kendimi güvende hissediyordum. Onun yanında bana bir şey olmaz, cümlesinin verdiği güvenle anında uykuya dalmıştım. Tek duyduğum " Korkma. Ben varken sana bir şey olmasına izin vermem. "  sesini hayal meyal hatırlıyordum.

Devam edecek...

YA SEVERSE [ BxB ] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin