39. bölüm : KULAK MİSAFİRİ

3.3K 319 85
                                    

Spor hayatımda bir çok şeyi paylaştığım yol arkadaşım Yağız'la yolumuz bu sefer askeriye de kesişmişti. Onun gelmesiyle burada ki günlerim daha eğlenceli bir hal almaya başlamıştı. Zaten Türker'le çok güzel giden bir ilişkimiz vardı ama insanın eskiden tanıdığı, güvendiği, birinin bu yaban ellerde yanında olması ayrı bir huzurdu.

Türker'e her ne kadar Yağız'la aynı koğuşta kalmayı istediğimi söyleyip, yalvarsam da bunu kabul etmemişti. Hatta ikimizin bir araya gelmemesi için sık sık ona ya da bana farklı işler veriyordu. Beni Yağız'dan aşırı derece de kıskanıyordu. Bunu hissedebiliyordum.

Yağız benim Türker'den sonra en yakınım olan kişiydi ve ikisi arasında kalmayı asla istemiyordum. Biri spor hayatımda hep olacaktı, biri de özel hayatımda. Bu yüzden Türker'le konuşup Yağız'ın üstüne fazla gitmemesini istemiştim. Özellikle zamanın da bana yaptığı şeyleri ona yapmaması konusunda bizzat uyarmıştım.

Zaten şu sırlar piskolojik olarak iyi değildi. Uygar'la ayrılmışlardı. Karşılıklı olarak bu kararı verselerde onun iyi olmadığını arkadaşı olarak biliyor ve
hissedebiliyordum. Bunun üzerine bir de askerlik yaptığı yerde üzerine gidilmesi onu daha da kötü yapardı.

O, benim gibi değildi. Sessiz ve sakindi. Haksızlığa uğradığında hakkını aramak yerine sadece oradan uzaklaşırdı. Hassastı ve kırılgandı. Karşısındakini kırmamak ve kaybetmemek için uğraşırdı. Böyle birinin haksızlığa uğraması ve ezilmesi beni çok sinirlendirirdi.

Bu yüzden direkt olarak Türker'le konuşmuş ve onunda özel hayatında işlerinin yerinde gitmediğini söyleyerek, ona iyi davranması konusunda söz almıştım.

Zaten hepi topu yirmi bir gün burada kalacaktı. Bedelli olarak yaptığı bu görevde, bende onun rahat edebilmesi için elimden geleni yapacak ve yanında olacaktım. Çünkü iyi bir arkadaş bunu yapabilmeliydi. İyi gününde olduğu kadar böyle kötü günlerinde de onun yanında olmalıydı.

...

Gündüz 9 - 11 kule nöbetinden gelir gelmez silahımı bıraktıktan sonra Yağız'ı aramaya başlamıştım.

Çavuş, onunda içinde bulunduğu 4 kişilik bir grubu lojman temizliği için görevlendirmişti. Diğer üç askeri bölükte görüp, Yağız'ı görmediğim de direkt olarak onlara da aynı soruyu sormuştum. Onlarda bana Yağız'ın hala lojmanda olduğunu söyleyince keyfim kaçmıştı.

Türker'e her ne kadar ona iyi davranıp fazla üzerine gitmemesini söylesem de onu ekstra olarak çalıştırıyordu. Çocuk zaten sevgilisinden yeni ayrılmıştı bir de Türker'in saçma sapan işleri ile uğraşıyordu.

Sabır dilenerek bölükten ayrılmış ve adımlarımı lojmana doğru yöneltmiştim. Bugün hafta sonuydu ve görev harici hiç bir asker ekstra olarak çalışmazdı.

Lojmana vardığımda her ne kadar Türker'in Yağız'ı ekstra çalıştırdığını düşünsem de gördüğüm şey bana bunun tam tersini söylüyordu.

Yağız ve Türker lojman binasının karşısındaki çardakta oturmuşlar, kahve eşliğinde sohbet ediyorlardı. Yağız bir şeyler anlatıyor, Türker'de başını yere eğmiş bir vaziyette gülümseyerek onu dinliyordu.

Onların iyi anlaştığını gördüğüm için çok mutlu olmuş ve yüzümdeki tebessüm büyümüştü. Çünkü ikisi de hayatımda olacak insanlardı ve aralarında bi huzursuzluk, husumet olsun istemiyordum.

Mutlu bir şekilde yanlarına doğru giderken seslerini duyabiliyordum. Sırıtarak yanlarına doğru giderken, Türker'in " Barış zaten hırslı biri ama bu kadarını bende bilmiyordum. " sözleriyle duraksadım.

Hemen sessiz bir şekilde bir ağacın arkasına geçtim ve çatılan kaşlarımla onları dinlemeye başladım. Yağız benim karakterim hakkımda Türker'e bilmediği bir şey söylemişti. İkisi oturmuş benim hakkımda konuşuyordu ve belki de beni çekiştiriyorlardı.

...

Onların beni görmeyeceği kadar, konuştuklarını da net duyabileceğim kadar yakındım onlara. Türker'in beni çok sevdiğini ve birilerinin benim hakkımda söylediği kötü şeyleri umursamayacağını çok iyi biliyordum. Ama çok yakınım dediğim bir kişinin benim hakkımda atıp tutması ve sevdiğim adama karşı beni doldurması kaşlarımın çatılmasına sebep olmuştu. Kaşlarımı çatmış, öfkeyle onları dinliyordum.

Yağız, karton bardaktaki kahvesinden bir yudum aldı ve " Barış normal birine göre gerginlik seviyesini çok kolay yansıtabiliyor ve birden yüze hemen çıkabiliyor. " dedi.

" Öyle ama sonradan yaptıklarından çok pişman da oluyor. Keşke yapmasaydım, keşke bunu söylemeseydim diyen biri. Hatasını anlıyor. " dedi Türker.

" Evet ama insan biraz olsun kendini frenleyebilmeli. Sonradan pişman olacağın bir şey yapmak ne kadar doğru? " diye sordu Yağız.

Sanki ben ona bir şey yapmış, kazık atmışım gibi konuşuyordu. Böyle biri değildim. Evet onun da dediği gibi hemen öfkelenen bir yapıya sahiptim ama bu sinirimin ve öfkemin her zaman altı dolu sebeplerdendi. Ayrıca o kadar yaptığım iyilikler ve güzel yanlarım nedense hiç konuşulmuyor, bahsedilmiyordu.

" Ben psikolojik bir sorunun olduğunu düşünüyorum. Herkesin kaldıramayacağı şeyler yaşadı, buna ben şahidim. Ama işte dediğim gibi birden parlıyor ve bazen kalp kırabiliyor. Eminim ki O'da böyle olmak, böyle görünmek istemiyordur. " diye konuştu Yağız.

Yağız'ın bir psikolog edasıyla karakterim hakkında yorum yapıp konuşması gittikçe sabrımı taşırıyordu. Normal bir Barış, oraya gidip ortalığı dağıtırdı ama sırf onun bahsettiği biri gibi olmamak için, sabrediyordum.

Türker karşısında ki askerin benim hakkım da söylediklerini dinledi ve " Ama bu iyi bir şey. Yani, Barış kimsenin arkasından iş çevirmez. Birini sırtından vurmaz. Ne yapacağını bilirsin, kötü söz de söylese, kavga da etse yüzüne karşı yapar. Yalanı dolanı yok. Evet, bazı durumlarda çok sinirlenip kendini kaybedebiliyor ama en azından doğal. " dedi.

Yağız başını olumsuz anlamda sağa sola salladı ve " Hayır hayır komutanım, siz beni yanlış anladınız. Ben arkadaşımı kötülemiyorum. Barış benim hayatımda gördüğüm en karakterli insan. Benim dediğim şey çok farklı. Hırsı bazen ona kötü şeyler yaptırabiliyor. Kendini kaybedebiliyor. " dedi.

Türker gülümseyerek ona baktı ve " Biliyor musun? İlk defa bir asker bana sen yanlışsın dedi. Karşısında ki kişiyle rütbe sınıf fark etmeksizin konuşuyor. Asla çekinmiyor. " dedi.

Barış onu anlarmışcasına başını salladı ve " Bilmem mi. Bir keresinde antrönerine
' Bana horozlonma. ' diye üstüne yürümüştü. " derken Türker kahkasını duymuştum.

Benim hakkımda konuşup gülüşüyorlardı. Yumruğumu ve dişlerimi eş zamanlı sıkarken sakin kalmak için gözlerimi kapatmış derin derin nefesler alıyordum.

Yağız'ın " Barış işte o gün kızar bağırır, ertesi gün kendini affettirir. " demesiyle kafamı çevirerek sabır dilendim.

" Mesela arkadaşlık ilişkilerinde veya yakınınla kavga edemezsin, kalbini kırmak istemezsin demi? Ama, o yapar. Mesela o gün yaptığı şeyi ' Keşke yapmasan mıydı? ' denildiğinde ben küsmem ama o kızar, küser. "

Yağız halen daha sohbet adı altında benimle ilgili konuşuyordu ve ben artık kendimi tutamıyordum. Dayanamıyordum. Onun dediği gibi yapıp kavga çıkarmayacaktım. Hem Türker'e hem de kendisine aslında beni anlattığı kişinin ben olmadığını göstrecektim.

Normalde o çardağı başlarına yıkardım ama bu sefer sessizce oradan uzaklaşmıştım. Evet Yağız'ı halen çok seviyordum ama eskisi kadar da güvenmiyordum.

Canlarım oylar çok düştü, şu yıldız işaretine dokunmayı unutmayın. 🙏

YA SEVERSE [ BxB ] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin