" Bi kahve daha alır mısınız? Ya da çay getireyim? " diyen sekreter kıza bitirdiğim kahve fincanını verdim ve " Teşekkür ederim. İstemem. " dedim.
Kaç saat olmuş Türker hala psikiyatrist doktorun odasından çıkmamıştı. Gerçekten beklemek kadar kötü bir şey daha yoktu. Meraktan çatlamak üzereydim. Bu kadar saat ne konuşuyorlardı, Türker ne anlatıyordu hiç bilmiyordum. Şu kız olmasa, utanmadan kapıyı dinleyecektim.
Bu kadar heycanlı ve sabırsız bekleyişimin asıl sebebi Türker'in her şeyi net bir şekilde anlatıp anlatmadığıydı. Çünkü her ne kadar benim için buraya gelmeyi kabul etse de ayakları geri geri gitmişti. O'na göre kendini anlattığı kişi doktor da olsa özel hayatını anlatmak doğru değildi. Her şeyi anlatıyor muydu, çok merak ediyordum.
Yolda gelirken defalarca kez, sık sık tembih etmiştim onu.
' Her şeyi anlat. Babanı, çocukluğunu, mesleğini, bizi, yaşadığımız son tartışmayı... ' . O kadar çok konuşmuştum ki beni susturmak için arabayı sağa çekmiş ve eliyle çenemi kavrayıp dudağıma sıkı bir öpücük kondurmuştu.O günkü tartışmamızdan sonra bi dediğimi iki etmiyordu. Ayrı kaldığımız bir gün içersinde beni kaybetme korkusu onu sarmış olacak ki; psikiyatriste gelmeyi kabul etmişti. O'nu buraya getirme amacım elbette bana olan davranışları, yani kıskançlığı değildi. Umrumda değildi bu. O, gerçekten de kötü geçmişi yüzünden hastaydı. İyi olmasını, her ne kadar geçmişini unutamasa da, acısı azalsın istiyordum. Çünkü Cansu'nun da dediği gibi her insan bir olmuyordu. Benim ondan daha kötü bir geçmişim olmasına rağmen orada takılı kalmayıp, bunun acısını başarıyla çıkaranlardandım. Türker'in ise her dış görünüşü, sağlam, güçlü, yıkılmaz gibi gözükse de içi tam tersiydi. Asıl üzüldüğüm ve kahrolduğum nokta, benim bunca sene nasıl farkına varamadığımdı...
Ellerimi birbirine dolamış ve dirsegimi dizimin üstünde kondurmuş beklerken kapının açılmasıyla kafamı kaldırdım. İlk gördüğüm doktorun kapıyı açıp Türker'in geçmesi için tutmasıydı. Türker'i görmemle yerimden kalktım ve ona baktım. Tepkisiz bir şekilde duruyordu. Rahatlama, hüzün ya da mutluluk gibi hiçbir duygu kırıntısı yoktu suratında.
Doktor bana baktı ve gülümseyerek, kibarca " Biraz da senle konuşalım mı şampiyon? " diye sordu.
Türker, benim Balkan şampiyonasında ki başarımdan da söz etmişti sanırım. Aslında doktorla konuşma fırsatı bulmam iyi olmuştu. Başımı onaylarcasına salladım ve " Tabii. " dedim.
Doktor kapıyı benim için tutarken peşimden gelen Türker'i durdurdu ve yine kibarca " Yalnız konuşsak iyi olur komutanım. " dedi.
Türker doktorun söylemine affalamış ve ardından çatılan kaşlarıyla " Yalnız mı? " diye sormuştu. Saatlerce konuşmuşlardı ama Türker hala beni deli gibi kıskanmaya devam ediyordu. Huylu huyundan vazgeçmiyordu.
Doktor tesüf edercesine ve ' Biz ne konuştuk? ' dercesine başını geri attı ve net bir dille " Evet " dedi.
Türker bana bakarak derin bir nefes aldı ve ardından başını yere eğerek kabul etmek zorunda kaldı. Daha bir kaç hafta önce beni o kadar erkekle yurt dışına gönderirken şimdi dibindeki oda da doktorla yalnız bırakmak istemiyordu. Onun için gerçekten endişeleniyordum, çünkü kıskançlığı her gün büyüdükçe büyüyordu. Sanki doktorla görüşmesi onu daha kötü yapmıştı.
Doktor kapıyı kapatıp koltuklardan birini nazikçe eliyle işaret etti ve oturmamı istedi. " Ne konuştunuz? Ne anlattı size? " diye sordum otururken.
Doktor kibarca gülümseyip " Tıpkı seninle konuştuklarımız aramızda kalacağı gibi, Türker'le de konuştuklarımızı sana söyleyemem. " dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YA SEVERSE [ BxB ]
Romance-TAMAMLANDI- Askeri kurgudur. Yanacağı günler bitmemiş, yakacaklarına ise hiç sıra gelmemiş bir asker.. Eziyet ettiği askerine aşık olan bir komutan...