19. bölüm : ASKIDA AŞK

5.9K 382 52
                                    

10 günlük izin süremin sadece 5 gününü kullanmıştım. Kalan 5 günüm boşamı gidecekti, yoksa şafaktan düşecek miydi, hiç bir fikrim yoktu. Daha firardan dolayı alacağım ceza da vardı. Kısacası akerliğimin bitmesine kaç günüm vardı, bilmiyordum.

Türker komutan, beni almak için tekrardan Adana'ya gelmişti. Benim en zor zamanımda yanımda olmuş ve yine benim için elinden geleni yapıyordu. Bunu görüyordum ve gitgide ona ısınmaya başlamıştım. O kadar da kötü biri değildi, sadece kendince çizgileri vardı. Askerlerine karşı çok sert ve disipliniydi ama buda artık bana normal gelmeye başlamıştı. Sonuçta askerlik yapıyorduk ve elbette bize el bebek gül bebek davranamazdı.

Dayımlarla ve yengemlerle vedalaştıktan sonra büyük kuzenime sarıldım ve
" Gelirken sana getireyim? " diye sordum.

" Asker kıyafeti " dedi hevesle.

Gülerek, " Tamam " dedim ve elimle kıvırcık saçlarını karıştırdım.

Ellerini önünde birleştirmiş, başı yerde olan küçük kuzenime göz ucuyla baktım. Utanmıştı. Yanına vardım ve çömelerek boy hizasına geldim. Ellerinden tutarak,
" Sana sormuyorum, çünkü ne getireceğimi biliyorum. " diye fısıldadım.

Konuşamadığı için kendini ifade edemiyordu. Bir şeyler anlatmaya çalıştığında büyük bir çaba sonucu nefessiz kalıyor ve kendini yoruyordu. Konuşamayınca da kızıyor ve ağlıyordu. Bu yüzden onu yormak istememiştim. Elimdeki küçük tombul ellerini öptüm ve sarıldım.

Beni ilerde arabanın yanında izleyen komutanım, kısılan gözlerle benim vedalaşmama dikkatli bir şekilde bakıyordu.

" Hadi Allah'a ısmarladık. " diyerek kalabalığa doğru elimi kaldırdım ve komutanın yanına doğru yürümeye başladım. Yengemin arkamdan döktüğü suya baktım ve gülümsedim. Bir an için annemin de o kalabalığın arasında olabileceği ihtimali aklıma gelince derin bir üzüntü yaşamıştım.

Benim hüzünlü olduğumu gören komutan, hemen arabanın kapısı benim için açtı ve ben araca binene kadar da tuttu. Yüzüm her ne kadar düşkün olsa da " Sağolun " diyerek burukça gülümsedim.

Yol paramın olmadığını bildiği için beni almak için gelmişti Adana'ya. Dayımlar harçlık vermek istesede ' Benim param ' diyerek kabul etmemiştim. Bu gurur değildi. İsteksiz ve gösteriş için yapılan hiçbir şeyi hiç kimse kabul etmezdi. Cebimde buruşmuş 10 liram vardı ve para beni ne kadar idare eder bilemiyordum.

Yokluk öyle kötü bir şeydi ki, insanı sessizleştiriyor ve utandırıyordu. Bu maddi yokluk, manevi olarak beni çok zorluyordu.

Bu günlerimin geçici olacağını da çok iyi biliyordum. Bu dünyanın bi adaleti varsa ve mazlum insanlar bir gün gülecekse ben kahkaha atacaktım. Öyle bir gün gelecekti ki istediğim her şeye sahip olacaktım ve bana yukarıdan bakan insanları göremeyecek kadar yükselecektim.

' Oğlum, sana yapılan kötülüğü anında unut, yapılan iyliği ömrün boyunca unutma.' diyen bir babanın oğlu olarak, o gün geldiğinde, beni düşürmeye çalışanları, çölme takanları unutmayacaktım. Ben bana kötülük yapan birini kolay kolay unutamıyordum. Sanırım babamın bu sözünü hep yarım anlamış olarak hayatıma devam edecektim.

Zamanında bana yapılan iyliğide unutacak değildim. O gün geldiğinde elimden tutup kaldıranı da unutmayacaktım. Ben bana bir adım atan birine koşarak giden biriydim.

Yanımda oturan bedeni asla unutmayacaktım. Bana en uzak olan kişi aslında o iken, en büyük yardımı da ondan görmüştüm. Benim için, ' Ne olursa olsun yanındayım ' sözünün vücut bulmuş haliydi Türker komutan.

" Buraya kadar geldiğiniz için teşekkür ederim. Allah razı olsun. " dedim utanarak.

Sağına dönüp bana baktıktan sonra derin bir iç çekti ve " Böyle bir şey için bi daha bana teşekkür etme. " dedi. Söylediğim şeyden niçin rahatsızlık duymuştu ki? Benim şoförlüğümü yapmak ya da bir askeri için işini gücünü bırakmak zorunda değildi. Mecbur değildi ki benle ilgilenmeye.

Ama o bana karşı normal olamayacak şekilde fedakârdı. Her anlamda. Beni korumak istiyordu. Kalabalık bir ortamda rahatsız olduğumu hissettiğinde benim yerime konuşuyor ya da beni dizginliyordu. Bana sorular sorarak ihtiyaçlarımı öğrenmeye çalışıyordu. Sağlığımın ve keyfimin yerinde olmasını herkesten çok istiyordu. Her koşulda üzülmemem için elinden geleni yapıyordu.

Elbette onun bu davranışlarına alışık değildim. Onun, nefret ettiği üvey kardeşi, bacağından vurduğu korkak ve beceriksiz askeriydim.

" Kim yapar ki sizin yaptığınızı? " diye sordum.

Yavaşlayıp arabayı sağa çekmişti. Motor çalışır durumda olsa da araba hareket etmiyordu. Bana doğru dönerek baktı ve bir kaç saniye yüzümü inceledi. Bu bir kaç saniye bana saatler gibi gelse de ilk defa bende ona utanmadan, çekinmeden bakıyordum.

Hayatım boyunca hiç kimse bana bu şekilde bakmamış ve izlememşti. Elbetteki saçlarım pırıl pırıl olduğunda ve ışıl ışıl parladığında bana böyle bakılmasını doğal karşılardım. Ama ne öyle hayranca bakacak kadar güzel saçlarım vardı ya da bakımlı bir yüzüm vardı. En doğal halime bakıyor ve remsen gözlerimin içinde kulaç atıyordu.

" Ben sana herkezden daha çok yakınım. Seni benim kadar kimse düşünüp önemeseyemez. " derken duyduklarımla yavaş yavaş kaşım çatılmaya başlamıştı.

Zamanında benden nefret eden biri şimdi neden bana böyle şeyler söylüyor diye garipserken derin bir nefes aldı ve başını yere eğdi. Şimdi onunda kaşları çatılmıştı. Her ne söyleyecekse ya kelimeleri toparlıyordu ya da cesaretini...

Gözlerimin içine tekrar baktı. Ben bu bakışı daha önce hiç kimsede görmemiştim. Kimse bana bu denli, derin bir şekilde bakmamıştı. Yenilmişlik ve teslim olmuşluk kokan kurşun gözler bana bakmaya devam ederken dudaklarını araladı.

" Barış ben... " derken önümüze yanaşan lüks jeep benim dikkatimi dağıtmış, komutanında susmasına sebep olmuştu.

Şoför mahalinden inen bir adam bize doğru yaklaşmış ve benim olduğum tarafa gelmişti. Kaşlarım çatılmış bir vaziyette bu adamın kim olduğunu çözmeye çalışırken, kapımı açmıştı.

Elleri önünde, oldukça saygılıydı. " Sizi Yahya Bey çağırıyor. " demesiyle donup kalmıştım.

Yahya Bey, benim dedemdi. Babam, onun istemediği bir evlilik yaptığı için onu evlatlıktan red etmişti. Bizi bu sefil hayata sokmakla kalkmamış, babam annemden ayrılsın diye türlü türlü şeyler yapıp yoklukla sınamıştı. Torunun, oğlunun ölümüne sebep olmuştu.

Hayatımda olan en kötü şeylerin mimarıydı.

Tüylerim diken diken olmuştu. Tüm kan akışım başımda ve parmaklarımda toparlanmıştı.

Vücudum her ne kadar hırs ve sinirle dolsa da büyük bir soğuk kanlılıkla arabadan indim ve önümde duran lüks arabaya doğru adımladım. Bunca yıl sonra hangi sebeple, hangi hakla çıkmıştı karşıma?

Devam edecek...

Diğer bölüm, bu bölümün devamı olacaktır.

Arkadaşlar oy ve yorum sayısı okunmaya göre gerçekten çok düşük.

Elimden geldiğince hissederek yazmaya çalışıyor ve gerçekten büyük bir özveriyle yazıyorum. Umarım kurguyu ve kalemi mi beğeniyorsunuzdur.

YA SEVERSE [ BxB ] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin