Dört gün ard arda 11. noktaya nöbete gitmiştim. Hepsi 6 saatti ve ben artık beni orda unuttular diye düşünmeye başlamıştım. O kulede hep ben vardım. Herkes sırayla nöbet tutsada değişmeyen tek kişi bendim. Oranın gediklisi olmuştum adeta. Devrelerimden bir tanesi bile oraya gitmezken benim her günüm orada geçiyordu.
Bugün şaşırtıcı bir şekilde sadece gece nöbetim vardı. Sadece iki saat olsa da yine 11. noktadaydım. Eğitim de olmadığı için mıntıkayı bitirmiş ve çimlerin üzerine yayılmıştık. Ellerimle yerden destek almış, başımı gökyüzüne dikip gözlerimi kapatmıştım. Uzattığım ayaklarımı bir biri üzerine atp sallarken bi nevi astral seyehat yapıyordum.
Tam kendimi buradan soyutlamış hayal kurarken çavuşun, " Tazı, yarım saat sonra Türker komutanla devriyeye çıkacaksın. " demesiyle gözümü açtım.
Bıkkınlıkla, " Allah kahretsin. Bu adamın benden alıp vermediği ne? Eşşek gibi çalıştırıyor. " diyerek sitem ettim.
" Valla haklısın tazı. Adam gıcık ama senle bi ayrı uğraşıyor, kafaya takmış. " diyen devreme mutsuzca baktım. Haklıydı.
İşte herkes farkındaydı bu adamın benimle ekstradan uğraştığına. Anlam veremediğim şey, bana karşı bazen iyi oluyordu bazende insanlıktan çıkartıyordu. Asla bi ortası yoktu.
Başımda Türker komutan gibi bi deccal varken şafakta bir türlü atmıyordu. Günler, aylar gibi geliyor, zaman akmıyordu. Bunun sebebi kendimi buraya ait hissedemediğim içindi. Bir türlü adapte olamamıştım buraya. Kendimi hep yorgun ve her şeye karşı aşırı isteksiz hissediyordum. Kalan günlerim hep bu tempoda mı geçecekti?
...
Hücum yeleğini ve tüfeğimi almış, kaldırımda oturarak Türker komutanı bekliyordum. Hiçbir şey bilmiyordum devriyede ne yapacağım hakkında. Yine bir hiçliğe doğru yola çıkıyordum ve bu sefer yanımda malum şahısta vardı. Bunu bilmek tadımı kaçırıyordu. Bir kaç saatte olsa nasıl katlanacaktım buna?
Bir kaç dakika sonra Türker komutanı merdivenlerden aşağı doğru inerken gördüm. Üstüne cuk diye oturduğu kamufulajıyla, başındaki mavi beresiyle, bacağındaki tabanca ve kılıfıyla aşırı karizmatik görünüyordu. Gözündeki güneş gözlüğüde üniformalı bu askeri kombinini muhteşem tamamlamıştı. Ben ona imrenerek ve hayranlıkla bakarken derin bir nefes alarak başımı sağa sola salladım ve oturduğum yerden kalktım. Utanmasam, beni etkilediğini düşünecektim.
Gerçekten de attığı büyük adımlarla, gözlüğünün üstünde çatılan kaşlarıyla aşırı karizmatik gözüküyordu. Onu gören devriyeye değil, podyuma çıkacak zannederdi. Lojmana attığı karıyı kızı nasıl düşürdüğü ortaya çıkmıştı.
O bu kadar yakışıklı ve karşı cinsin dikkatini çekecek kadar havalı görünse de benim halim içler acısıydı. Bedenime göre aşırı bol olan kamufulajıma bir ben daha sığardı. Başımdaki bere yamulmuş, hücum yeleğim ise üzerimde emanet gibi duruyordu. Sırtımda tuttuğum tüfeğim o kadar cansız duruyordu ki, biri kolayca çekip alabilirdi. Dışardan beni kim görse asker değil, sahneye çıkmaya hazırlanan komedi tiyatrocusu sanardı.
...
O sürücü koltuğuna yayılmış ve bacaklarınıda olabildiğince açmış bir şekilde aracı kullanırken bende arkadan onu izliyordum. Onu tanımasam cool biri derdim ama gerçekten de doğallığına hayranlıkla bakıyordum. O kadar yola konsantre olmuştu ki, ilk defa onu bu kadar uzun süre izleyebilmiştim.
Nereye gidiyorduk, ne yapacaktık hiç bir fikrim yoktu ama resmen askeriyenin dışına çıkmıştık. Çarşıda olmasak da, kendimin askeriyenin dışında olduğumu bilmek heycanlandırmıştı.
Uzunca gittiğimiz yoldan sonra aracı kenara çekmiş ve durmuştuk. O araçtan inince bende indim ve etrafıma baktım. Sağı solu bomboş bir arazilerin ortasında ki anayola durmuştuk.
" Bagajdaki dubaları çıkar. " diye emir verdi. Ben dediğini yaparken O'da cebinden çıkardığı sigara paketinden bir dal aldı ve dudaklarına yerleştirdi. Turuncu alevi eliyle siper edip sigarasını yakarken ben yine bakakalmıştım. Allah'ım neden kendimi sürekli onu izler olarak buluyordum?
Onun dediği yerlere dubaları koymuş ve araca sırtını yaslamış bir şekilde elinde tabletle uğraşan adamın yanına yürümeye başladım.
Tabletten başını kaldırmadan, " Karşıdan gelen araçları durdurup, sürücülerin kimliklerini getireceksin bana. Ben kontrol ettikten sonra, kimlikleri dağıtıp geçmelerine izin vereceksin. Anladım mı? " diye sordu.
" Hı hı. " dememle tabletten başını kaldırdı ve gözlüğünü hafifçe aşağı doğru indirerek ters bir şekilde bana baktı. Anında dikleşip, " Emredersiniz komutanım. " diyerek kendimi düzelttim.
Sabır dilenip gözlüğünü tekrardan takarken bende uzaktan gelen aracı durdurmak için yola çıktım. Heyecanlıydım, ilk yol devriyesinde bakalım başıma neler gelecekti?
...
Araçları durdurup kimlikleri topluyor ve komutana götürüyordum. Komutan kimlikleri sorgulattıktan sonra tekrardan kimlikleri araç sahiplerine teslim ediyor ve gönderiyordum. İşim çok basit olsa da yorulmuştum. Ben sıcakta o kadar git gel yaparken, onun araçta keyfi yerindeydi. Klimanın serinliğinde getirdiğim kimlikleri sorguluyordu.
Neden araçların yanına gelip orda sorgulamıyordu ki? Hem vakitten kazanırdık hemde sürücüleri bekletmek zorunda kalmazdık. Ama olur muydu hiç? O'da benim yanımda gelirse bana nasıl eziyet edecekti? Bu duruma sinirlensem de elimden bir şey gelmiyordu.
Camları filmli lüks bir aracı durdururken, içimden ' Ulan kimler biniyor şu arabalara be. ' diye geçirdim.
Her sürücüyü durduğumda daha kimliğini ve ehliyetini istemeden bana uzatıyorlardı, ama bu araçtaki kişi daha camı bile açmamıştı.
Camı tıklatıp, " Kimlik lütfen " diye seslendim.
Cam yavaşça inerken gördüğüm kişiyle ağzım açık kaldı. Bir kadındı ama ne kadındı. Arabadan inip arkada ki kapıyı açtı ve çantasından kimliği çıkarttı. Kadın nerdeyse iki metre boyundaydı ve çok güzeldi. Mavi kot pantolonu, kısa deri ceketiyle ve deri çizmeleriyle aşırı seksi duruyordu. At kuyruğu yaptığı saçlarını savurup bana dönüp kimliğini uzatırken,
" Al bakalım aşkım. " dedi.Kadın O kadar güzel ve seksi olmasına rağmen içimden hiç bir şey geçmemişti. Her hangi bir erkeğin arzuladığı tipten bir kadın olsa bile beni etkilememişti.
Elime verdiği kimliğe baktım. Normal kimliklerden çok farklıydı. İşlemeli bir şeydi. Kim di bu kadın?
Komutan kimliği görmesiyle kaşları çatıldı ve hemen yayıldığı koltuktan dikleşti.
" Kimden aldım bunu asker? " diye sordu sert bir dille.Elimle işaret edip aracı gösterirken, komutan hemen kimliği sorgulatmadan bana geri verdi ve " Savcı oğlum bu. Git hemen geri ver, özür dile. " dedi.
Hemen koşturarak araca yanına gittim. Mahçup bir şekilde " Kusura bakmayın, buyrun kimliğinizi. Devam edebilirsiniz. " dedim.
Kadın gülümseyerek " Önemli değil aşkım. Kolay gelsin. " diyerek arabasına bindi ve hızla uzaklaştı.
Madem bir hata yapmıştım bu hatamda onun yüzündendi. Ben nerden bilebilirdim ki o kadının savcı olduğunu? Elime defalarca savcı kimliği almadım ya.
Sabır dilenip araçtan inen adama küfürler ederken, ellerini arkasına bağlamış yanıma doğru geliyordu. Kızmaya, bağırmaya hakkı yoktu.
Sırıtarak yanıma geldi ve " Ne kadındı ama? " diye gevşekçe konuştu. Dişi sinek bile görse arzuluyordu.
Sabır dilenerek gözlerimi devridim ve başımı sağa çevirdim. Bu hareketimi görmüş ve anlamayarak kaşlarını çatmış bana bakmıştı. Her yaşta erkeğin dibi düşecek bir kadına, benim burun kıvırmamı anlamamıştı.
Gerçekten de o kadından etkilenmemiş ve aklımdan hiçbir şey geçmemişti, ama yanımda duran adamdan dolayı kan akışım hızlanmış ve kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başlamıştı. Noluyordu bana? Gerçekte kimliğim neydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YA SEVERSE [ BxB ]
Romance-TAMAMLANDI- Askeri kurgudur. Yanacağı günler bitmemiş, yakacaklarına ise hiç sıra gelmemiş bir asker.. Eziyet ettiği askerine aşık olan bir komutan...