Çay bahçesine karşılıklı oturmuştuk yaşlı adamla. Masanın tam üstünde arabadan aldığı büyük yeşil bir zarf ve dibinde ki eandalyede de çantası vardı. Kısa bir zaman içinde garson gelmiş ve ne istediğimizi sormuştu.Yaşlı adam ne içeceğimi sormak için bana bakıp, " Açmısın? Bir şeyler yiyelim. " diye sordu.
" Ben senin torunun değilim. Buraya piknik yapmaya gelmedim. Ne söyleyeceksen söyle, sonra çek git. " diye konuştum sert bir dille.
Garson aramızdaki gerginliği anlamamış ve şaşırmıştı. Gözlerini kırpıştırarak başını yere eğdi ve dudaklarını bastırdı. Yaşlı adam, bir şey istemediğimizi başıyla işaret etmiş, garson da saygıyla gitmişti.
Yüzüme bakmaya bile yüzü yokken, yüzüme bakmasına tahammülüm yoktu. Bu yüzden başımı diğer tarafa çevirmiştim.
" Nasılsın? " diye sordu başını hafifçe sallarken.
Tek kaşımı kaldırdım ve, " Çok iyi. Hiç kimseye ihtiyaç duymuyor, kendi ayaklarımın üstünde durabiliyorum. " dedim büyük bir gururla.
Hafifçe gülümsedi ve " Demek koşarak ekmek yiyeceksin bundan sonra. " diye konuştu.
" Sakın. Sakın babama yaptığın gibi bana da engel olmaya kalkma, ezer geçerim. " dedim sinirle. Babamı evlatlıktan red ettiği yetmezmiş gibi, iş konusunda da çalışacağı iş yeri sahiplerine büyük bir ambargo koymuştu. Herkese babama iş vermemelerini söylemiş ve maddi olarak büyük bir zorluk geçirmemizi sağlamıştı. Şimdi ki sinirim de babama yaptığı şeyin aynısını bana yapacak olmasıydı. O, gerçekten de özellikle Adana'da tanınan hatrı sayılır kişilerdendi.
" İnanmıyacaksın ama, senin başarılı olmanı, sıkıntı çekmemeni istiyorum. " dedi ve derin bir nefes aldı.
" Bak çocuk. Ben de oğlumu kaybettim ve bunun sorumlusunun ben olduğumu çok iyi biliyorum. Pe ki ya annen? Onu da mı ben öldürdüm? " diye çatılan kaşlarıyla konuştu.
" Ne diyorsun sen ya? " diye söylendim.
Arkasına yaslandı ve derin bir nefes aldı. " O yanında ki adam var ya o adam.. " derken Türker'den bahsettiğini anlamıştım. Dişlerini nefretle sıkmış, başını hafifçe sallamıştı.
" ... O adamın babası kadın satan bir adi. Senin annene de aynısını yapmak istedi. Annen istemeyince de dövdü, sövdü. " derken kaşlarım çatılmıştı. Şok olmuştum.Sinirden dişlerimi sıkıyor, etrafı dağıtmamak için kendimi zor tutuyordum. Bu doğru olabilir miydi? O adamın sık sık anneme hakaret edip bağırdığını biliyordum ama annem neden buna katlanmak zorunda kalabilirdi ki? Üstelik yaşım küçük de olsa bana söyleyebilir, ya da başkalarından yardım isteyebilirdi.
İnanmadığımı düşünüp masanın üstündeki zarfı açtı ve içinden çıkardıklarını önüme koydu. Yutkunarak bana uzattıklarına baktım. O adamın zamanında fuhuştan göz altına alındığının gazete haberi ve kocaman da bir fotoğraf vardı. Yazılan haberin yazısını okurken sinirim arttıkça artıyordu. Bu çok büyük bir iddiaydı ve işin garibi gözümle görmüş gibi inanıp sinirlenmiş olmamdı.
Annem, gerçekten annemi buna zorlamış mıydı? Nefes almakta güçlük çekiyordum. Yutkunurken bile tükürüğüm boğazımı acıtıyordu. Boğazımı saran tişörtümün ucundan tutup çekiştirdim ve " Ne istiyosun sen benden ya? " diye sordum. Bir anda çıkıp neden bunları söylemişti? Ya da neden o zamanlarda beni bulmamıştı?
" Babası ne ki, sıpası o olsun. Onun kanını, onun huylarını taşıyan sapık bi adam o. " dedi. Türker'e söyledikleri yüzünden kaşlarım çatılsa da, onun zamanında askeriyeye kadın attığı gerçeği yüzüme tokat gibi çarpmıştı. İlişkimiz başladıktan sonra hiçbir kadınla görüşmemiş ve yan gözle bile bakmamıştı. Kafam çok karışıktı.
" Yine kendi kendi ayaklarının üstünde dur, kimseden yardım alma ama yeter ki kurtul o adamdan. " dedi yalvarırcssına.
Başımı olumsuz anlamda salladım ve " Hayır. Öyle biri değil o. Tanıyor... " derken sözümü kesmiş ve başını bana doğru uzatarak, " Ne kadar tanıyorsun onu ha? " diye sormuştu.
Aşağlık adam içime bi şüphe bırakmıştı. Türker, annemle babasının evlendiği günün ertesi terk etmişti evi. Ben onun bizi kabul etmediğini ve annesinin yerine başka bir kadın geldiği için evi terk ettiğini biliyordum. Ya bildiklerim, zannetiğimse?
Ağlıyordum. Anneme yapılan şeylerin doğruluk payının olup olmadığını bilmeden ağlıyordum.
Gözümden yaşlar akarken başımı olumsuz anlamda sallayabilmiştim sadece. " İstersen ayrılacağını iyi dille söyle, ister restini çek ama yeter ki sessiz kalma. Annenin intikamını o adamın oğlundan al. " dedi.
Derin bir nefes aldım ve " Sen beni hiç tanımıyorsun? " diye söylendim. Bana iyiliği dokunan ve beni bu kadar seven birini bırakmayacağımı bilmiyordu.
Dudağını yaladı ve yanındaki çantadan benim küçükken giydiğim yırtık ayakkabılarımı çıkardı. Babamın parası olmadığı için yeni bir ayakkabıya ihtiyacım olduğunu söyleyememiş, uzun okul yoluna o ayakkabılarla gitmiştim. Yolda ayağımdan çıkan ayakkabılarımdı bunlar. Görür görmez tanımıştım onları.
" Senin sandığından çok iyi tanıyorum Barış. Sen beni görmesen de ben hep senin yanındaydım. " dedi üzgün bir şekilde.
Gözümden dökülen yaşlarla yırtık ayakkabıma bakarken, o eski günlerimiz aklıma gelmişti. Kardeşimin ölümü ve sonra babamın ölümü. Beynim ve organların artık buna dayanamıyordu.
Derin bir nefes aldı ve tekrar masaya doğru yaklaşarak gözümün içine baktı. " Ne kadar inkar etsen de sen benim torunumsun. Damarlarında benim kanım akıyor, benim soyadımı taşıyorsun. " dedi ve ekledi.
" Ve adım gibi biliyorum ki senin yangının bitmedi. Annen için değil, kendin için yap bunu. Yoksa senin sonun, anneninkinden daha beter olacak. " dedi.
Türker'den ayrılmamı istiyordu ve söylediklerinde çok ciddiydi. Gözümden yaşlar akarken tekrar başımı olumsuz anlamda salladım ve " Hayır, hayır. Yapmıycam bunu. " diye söylendim. Fark etmiştim ki, ona konuşmuyor kendime bunu kabul ettirmeye çalışıyordum. Bu çok zor bir şeydi.
" Eğer bunun için ayaklarına kapanmamı isteyip, özür dilememi bekliyorsan... " derken gözünden bir iki damla yaş süzülmüştü.
"... Özür dilerim. Hem size yaşattıklarım için, hem de babana yaşattıklarım için. Bu hayatı hem sizlere hem kendime zehir ettim. " diyerek yaşlı gözlerle bir kez daha özür diledi.
Hem o hem ben ağlıyordum. Titreyen eliyle göz altındaki yaşları sildi ve " Buraya sadece senin gözünü açmaya geldim. Unutma ki, Sen koskoca Yahya Fırat'ın torunusun. Kimsenin sevgisne, iyiliğine muhtaç değilsin. " dedi ve yavaş adımlarla uzaklaştı.
Büyük bir iddiayla yalnız bırakmıştı. Her ne kadar o yaşlı adamı bir daha görmek istemiyordum ama O adam, güçlükle araladığım zindanın kapısından çıkmamak için direniyordu. Şüphe tohumunu ekmiş, bunu kanıtlarla sulamıştı. Bu yükten kurtulmam düşünülen kadar kolay olmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YA SEVERSE [ BxB ]
Romansa-TAMAMLANDI- Askeri kurgudur. Yanacağı günler bitmemiş, yakacaklarına ise hiç sıra gelmemiş bir asker.. Eziyet ettiği askerine aşık olan bir komutan...