Her sabah sırılsıklam terleyerek uyanıyordum. Yatağımda ki çarşafta resmen ıslak portrem çıkıyordu. Artık şu sıcakların bitmesini ve kışın gelmesini istiyordum. Her gün banyo yapma şansımız olmadığı için terli terli kalkıyor ve kahvaltıya da bu şekilde gidiyorduk.
Askerlik, beni her geçen gün daha da zorluyordu. Adaptasyon sürecim asla bitmiyordu. Hem fiziksel olarak zorlanıyor hem de yaşadığım şeylerden dolayı psikolojim alt üst oluyordu.
Aslında canımı sıkan şey, Türker komutanın durumuydu. Soruşturması halen daha devam ediyordu. Onu bölükte, içtimada, eğitimde göremediğim için çok üzülüyordum. Bu durumu yaşayan sadece ben değildim. Askerler ve ben Türker komutanı aşırı özler olmuştuk. Çünkü gelen giden gideni aratıyordu. Yüzbaşı Kağan, kimseye göz açtırmıyordu. Sabah kalkış saatimiz daha erkene alınmış, eğitimlerimiz de bir hayli zorlaşmıştı.
Yüzbaşı Kağan, her askere kabus olsa da bana ayrı bi garezi vardı. Bunu hissediyordum. Nerede angarya iş varsa, ben hep oradaydım. Beş dakika bile dinlenmeme izin vermiyor, başımdan ayrılmıyordu. Çok gereksiz ve sıkıcı bir disiplini vardı.
Türker'i özlemiştim. Onu geri istiyordum. Bunun için elinden hiçbir şey gelmiyordu. Benim yüzümden başına gelmedik kalmamıştı. Önce onu bacağından vurmuş, sonrada mesleğine leke getirmiştim. Belki de benim yüzümden rütbesinden olacak, görevinden alınacaktı. Bu durum ve ihtimal hiç aklımdan çıkmıyor, her işimi yapmama engelliyordu.
Kağan komutan gerçekten de kafayı bana takmıştı. Firar ettiğim için bir ceza almamam, Türker komutanın beni diğer askerlerden kayırdığını düşündürüyordu. Sonuçta benim, Türker komutanın üvey kardeşi olduğumu biliyordu. Doğal olarak benim burada yata yata askerlik yaptığımı düşündürüyordu. O'da asla buna izin verecek biri değildi. Eğitimde olsun, mıntıkada olsun gözü sürekli üstümdeydi. Diğer askerlere göre beni eğitimde daha zorluyor, mıntıkada da temizlenmesi en zor yerleri bana veriyordu. Amacı, bana diğer askerlerden farkımın olmadığını göstermekti. Ama bilmediği şeyler vardı.
Benim buraya ilk geldiğim de neler çektiğimi bilmiyordu. Ona göre Türker komutan bana tolerans geçiyordu ama, sebepsiz yere askerliğimi uzatmak isteyen de, ilk günden 11. noktaya gönderen de Türker komutandı.
Burda herhangi bir asker, benim gibi özel durumu için firar edip annesi vefat etse, Türker komutanın o askere de yardım edeceğine emindim. Bana yaptığı gibi sürekli onun yanın da olur muydu bilmiyordum ama o askerinde ceza almaması için elinden geleni yapardı. Dışardan her ne kadar sert ve disiplinli biri gibi gözükse de yumuşacık kalbi vardı. Merhametliydi. Askerini korur, severdi. Bunu, onun bir zamanlar düşman gibi bellediği, ben biliyordum.
...
Ağacın altında dinlenen devrelerimin yanına kendimi attım. Kağan komutan, odasının camından kafasını uzatmış ve bana seslenerek çöpleri boşlatmamı emretmişti. Onca asker varken her seferinde gözü beni görüyordu. Badim, benim bu halime kıkırdayarak " Yav senin kaderinden. Önce Türker komutan sonra da bu. " dedi.
Guneşten dolayı kısılan gözlerimle ona baktım ve gülerek " Hakkaten de. Yapacak bir şey yok. Askerliğim uzamadı ya o bana yeter. Gidene kadar mıntıka yapmaya razıyım. " dedim.
" Şu alt devreler bi gelse rahatlarız da. " diyen Muğla'lı devrem ağzında ki ufak ince dalı ordan oraya çeviriyordu.
" Barış. Bana bi çay alıver. " diye duyduğum sesle pufladım ve " Allah kahretsin, bu adam eşek gibi çalıştırıyor beni. " diye söylendim. Bıkmıştım. İllallah ettirmişti.
Saçma sapan, angarya işleri bitmiş sıra kişisel zevklerine gelmişti. Hele pencereden kafasını uzatıpta söylemesi beni daha çok çıldırtıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YA SEVERSE [ BxB ]
Romance-TAMAMLANDI- Askeri kurgudur. Yanacağı günler bitmemiş, yakacaklarına ise hiç sıra gelmemiş bir asker.. Eziyet ettiği askerine aşık olan bir komutan...