Klasikleşmiş de olsa ' Allah bir kapıyı kapatır, diğerini açar. ' lafını şuan hayatımda bizzat yaşıyordum. Hatta sadece bir değil, bir çok kapı açılmıştı bana. Hem de ardına kadar...
Her ne kadar ailemle ilgili acı şeyler ve kayıplar yaşasam da sonrasında elde ettiklerim ve şuan ki geldiğim nokta bir o kadar aşırıydı. Başta Türker'i tanımış ve kazanmış sonra da hayatım dediğim spor da profesyonel olmuştum. Fenerbahçe gibi üst düzey bir klübün sporcusu olmakla kalmamış bir de aynı senede bu genç yaşım da milli olmuştum. Yine bu genç yaşım da milyoner olmuş ve büyük bir mirasa konmamda cabasıydı.
Hak etmediğimi düşündüğüm her şeyi elimin tersiyle iten ben, bu mirasıda istememiştim. Zaten asla maddiyata sığınan biri olmamıştım. Dedemden kalan parada dahil olmak üzere her şeyi, 16 çocuğun hastalığı sebebiyle tedavisine bağışlamıştım. Çünkü bir can demek bir hayat demekti.
Bu kapıyı kendi isteğimle kapatmıştım ama başka bir kapıyı da yine kendim açmıştım. 3 sporcuyla beraber katıldığım Balkan 4x400 metre engelli bayrak yarışını birincilikle bitirip altın madalya kazanmıştık. Bu benim ilk milli yarışım olduğu için heycanlanıp tam istediğim gibi koşamasam da abilerim beni çok güzel idare etmişti. Hatta bayrağı teslim ettiğim Erkan abi, " İyi ki seni seçmişler. Bayrağı senden alırken hiç yavaşlamak zorunda kalmadım. Çok iyiydin. " demişti. Onun gibi rekortmen atletten bunları duymak paha biçilemezdi.
Hava alanında bizi büyük bir gururla karşılayan taraftarlarla zaferi kutluyorduk. Milli bir başarı yakalamanın dışında, bizi destekleyen insanlardan böyle büyük bir sevgi ve saygı görmek bambaşkaydı. Hiç tanımadığım insanlar tarafından bu kadar yüceltilmek ve büyük bir kişi yapılmak çok hoşuma gitmişti. Belkide tam da istediğim buydu... Şöhret ve ün.
Ülkemi en iyi şekilde temsil edip altın madalyayla yurda dönsem de bazı şeyler yolunda gitmemişti. Başarı ve popülerlik benim arkamdan gelirken peşinde hep bir pürüz, engel getiriyordu. Sanırım bir şeyleri kazanırken bazı şeyleri de kaybetmem, feda etmem gerekiyordu.
Hava alanında taraftar ve sporcular bizi tebrik ederken bir şey kaşlarımın çatılmasına sebep olmuştu. Resmen hevesim kursağımda kalmış, düğümlenmişti. Türker, onu durdurmak isteyen güvenlik görevlisini itip öfkeyle yanımıza geliyordu. Kaşlarını hiç olmadığı kadar çatmış, boğazında ki damarlar sinirden ve öfkeden patlayacak hale gelmişti. Onu ilk defa bu kadar sinirli görüyor ve korkuyordum.
Dehşetle ve korkuyla ona bakarken güvenlik görevlisi yerden kalkmış ve bir kez daha onu durdurmak istemişti. Kolundan tuttuğu anda Türker sertçe kolunu silkeleyip " Bırak lan, askeri personelim ben. " diye bağırdı.
" Buraya silahala girmezsiniz. " diyen güvenlik görevlisi oldukça yumuşak ve uyarıcıydı. O'da Türker'in askeri personel olduğunu biliyordu ama onu asla buraya silahla alamazdı.
Türker, büyük bir dehşetle elini beline attı ve silahını kılıfından çıkardı. Akabinde hemen sertçe silahını güvenlik görevlisinin eline vurarak verdi.
Silahı ve bu öfkeden deliye dönmüş adamı gören herkes korkmuş ve dehşete kapılmıştı. " Noluyor? " , " Kim bu? " diye konuşanlara ' O benim abim. ' diyememiştim.
Türker silahını güvenlik görevlisinin eline verip yanımıza gelmesiyle herkes fazladıyla korkmuştu. Taraftarlar onu bizden korumak için önümüze bir set çekerken Türker balyoz gibi bu seti devirmiş, ardından Erkan abinin suratına sert bir yumruk atmıştı. Darbeyle Erkan abinin ağzından kan sıçrarken Türker bu sefer sol yumruğunu çenesine geçirmişti.
Şok olmuştum. Türker napıyordu amacı neydi? Eski dövüşçü olduğu için nereye vurmadı gerektiğini çok iyi biliyordu ki Erkan abinin göz bebekleri dönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YA SEVERSE [ BxB ]
Romance-TAMAMLANDI- Askeri kurgudur. Yanacağı günler bitmemiş, yakacaklarına ise hiç sıra gelmemiş bir asker.. Eziyet ettiği askerine aşık olan bir komutan...