Kurguyu daha iyi anlamak için, gelin hep beraber baş karakterlerimizden Barış'ın geçmişine ufak bir yolculuk yapalım.
Uçaktan indikten sonra taksiye para vermek yerine üç minibüse binerek gelmiştim karkola. Paramı idareli kullanmalıydım çünkü, askerde olduğum için çalışamayacaktım. Hiçbir gelir kaynağım yoktu. Biraz birikmişim vardı ama bu parayı kendim için değil, annem için kullanmalıydım. Eğer anneme para göndermeyi kesersem dayılarım telefonla arar ve parayı direkt istemeseler de bir şekilde sitem ederek ima ederlerdi.
Bu askerlik süreci benim için çok zorlu geçecekti. Hem manevi olarak yıpranacak, hem de maddi olarak güçlük çekecektim. Belli başlı bir takımın ya da kulübün profesyonel sporcusu olmadığım için hesbıma her ay para yatmıyordu. Şu zamana kadar fakirdim ama şu saatten sonra fasfakir kalacaktım.
Aslında babam varken de yoksul bir aileydik biz. Derme çatma tahtadan ve suntadan yaptığımız barakada yaşıyorduk. Yıkık dökük kapımız şiddetli bir rüzgarda çerçevesinden koparcasına sallanır, kar yağdığında pencereden içeri giren kar taneleri evin içine dolardı. En son annem eski bezlerden yaptığı örtüyü dikerek bu soruna çözüm bulmuştu. Tek odalı bu barakada hem uyuluyor hem de yemek pişiyordu.
Aslında babamın babasının durumu iyiydi, bize yardım edebilirdi ama babam onun istemedigi bir evlilik yaptığı için onu evlatlıktan yok saymıştı.
Babam ile annem aşık olmuşlar ve kaçarak evlenmişlerdi. Bu öyle yazıldığı gibi bir aşk değildi. Onların ki bi başkaydı. İki çocuklarının önünde, cilveleşip oynaşırlar, bizleri unuturlar aşklarını yaşarlardı. Biz de çocuğuz tabi, her şey oyun gibi geliyor du kardeşimle bana. Bu yoksulluğun gün gelip biteceğini sanan evcilik oyunu olduğunu zannederdik.
Ben kardeşimden 4 yaş büyük olduğum için her şeye aklım sonradan ermeye başlamıştı. Babam ve annem günlük olarak bulduğu her işte çalışırken, küçük kardeşime bakma görevi de bendeydi. Okuldan çıkar çıkmaz koştura koştura eve gelirdim. Bazen yırtık ayakkabım yolda ayağımdan çıksa da sanki marka bir ayakkabıymış gibi geri döner alırdım. Ben bu yoksulluğa alıştığım için annemden bir et yemeği, babam dan bir ayakkabı isteyemezdim. Ama küçük kardeşim, babam her geldiğinde elinde bir şeyler varmı diye koşa koşa karşılardı onu. İstediği şeyleri babamın almadığını gören kardeşim dudaklarını büzerek gelir ve babamı anneme şikayet ederdi. O durumlarda ben sessiz kalıp yutkunurken babamın ne halde olduğunu düşünmek bile istemiyordum. Kaşlarını çatarak, köşede ki mindere oturur ve kimseyle konuşmazdı. Dolan gözlerimle ona bakıp üzülsem de elimden ne gelirdi ki? Çalışmak için daha çok küçüktüm ve çelimsizdim. Tek çare, kardeşimi babamdan ve annemden bir şeyler istememesi konusunda uyarmaktı ama çocuktu işte. Yokluğu nerden bilecekti ki?
Kardeşim Savaş'da bir süre sonra paramızın olmadığını anlamıştı. Bir gün babam çarşıda çalıştığı yerden parasını almaya giderken kardeşimle benim de elimden tutmuştu. İkimiz de çarşıda ki dükkanlara imrenerek bakarken babamızın dönüşte bize ne alacağıyla ilgili idââlara girerdik. Babam birazdan alacağı paradan emin bir şekilde bizim kavgamızı gülerek izlerdi ama sonra işler hiç de iyi olmamıştı.
Dedem, babamın sürünmesi için elinden geleni yapıyordu. Alacaklı olarak gittiğimiz bu yerden babam eli boş dönmüştü. Dedem, babama para verecek olan adama büyük bir ültimatom koymuştu. Boynu bükük bir şekilde dönen babamın ağlamamak için kendini zor tuttuğunu biliyordum. Dolan gözlerimle, babamın elini destek olmak için sımsıkı sıkarken kardeşimin bir şey istememesi için dua ediyordum. Ama korktuğum olmuş ve küçük kardeşim seyyar dondurmacıyı görür görmez imrenmişti. Başını babama doğru kaldırıp, mahçup bir sesle
" Dondurma alacak kadar da mı paramız yok baba? " diye sormasıyla babam daha fazla dayanamamış ve gözlerindeki yaşlar hızla akmaya başlamıştı. Kim bilebilirdi ki bu olayın ilerde babama büyük bir travma yaşatacağını....
Yine bir gün okuldayken müdür sınıfıma gelmiş ve gözleriyle beni bulduktan sonra, " Barış oğlum, seni evden bekliyorlar. " demişti. Bir şeyler olmuştu, biliyordum. İçime büyük bir öküz oturmuştu. Titreyen bacaklarıma eve yürüsemde sanki adımlarım geri geri gidiyordu.
Eve yaklaştığım da büyük bir kalabalığın bizim evde toplandığını görünce gözümden bir damla yaş dökülmüştü. Küçük bedenimle kalabalığı yararak eve ulaşırken bahçede annemi ağlayarak bulmuştum. Başında dayılarım onu teselli etse de annem yerde dövünüyor, ağıt yakıyordu. Ben korkuyla " Noldu anne? " desem de gözü beni görmüyordu.
Neler olduğunu ilerdeki üzeri sırılsıklam ıslanmış babamı yerde çökmüş bir şekilde görmemle anlamıştım. Babamın kollarında kardeşim harketsiz bir şekilde yatıyordu. Sulama kanalına düşmüş ve boğulmuştu. Savaş.
Babam öyle bir ağıt yakıyordu ki, kulaklarım sağır olsa da babamın bu haykırışlarını duymasaydım diyordum. Babam, yaşlı gözlerini havaya kaldırmış isyan edercesine, " Ben sana daha dondurma alacaktım oğlum. " diye ağlıyordu.
Bu olay benim hayatım da büyük bir yıkım yaratmıştı. Nerde dondurma yiyen çocuk görürsem kaşlarımı çatar öfkelenirdim. Nerde bi dondurma görsem midem bulanır, vücudum istemsizce titrerdi.
Babamın kollarındaki kardeşimin minik elleri sudan dolayı kabarmış ve dudakları morarmıştı. Savaş ölmüştü. Artık o yoktu. Kim babamın dönüşünü karşılayacak, kim annemin eteğinin dibinden ayrılamayacaktı? Ben okuldan soluksuz koştuğumda kimseyi bulamıyacak mıydım?
Babam, ne annemi yanına almış ne de beni yanına almıştı. Kendisi, yalnız başına kardeşimi toprağa vermişti. Kardeşimin mezarı nerde diye hep merak etsem de, sonradan acı bir şekilde öğrenmiştim bu mezarın yerini..
...
Kardeşimin ölümünden sonra annem büyük bir sükunete bürünmüştü. Babam ise güçten düşmüş, oturduğu minder çökmüştü. Her ikisi de gözümün önünde eriyordu ama benim elimden hiçbir şey gelmiyordu.
Hayat herkese eşit davranmıyordu işte. Babamın kardeşime bir dondurma alamadan, kardeşimin ölmesi ona çok büyük koymuştu. Kardeşimin ' Dondurma alacak kadar da mı paramız yok baba? ' cümlesi babamın sonu olmuştu.
Kardeşimin ölümünden üç ay sonra babam beyin kanamasından dolayı vefat etmişti.
Kimsemiz olamadığı için babamın mezarını annemle beraber kazmıştık ve defnetmiştik. Gözümden yaşlar aka aka avcuma doldurduğum toprakları babamın üzerine atarken ' Daha ne olabilir Allah'ım? ' diye içimden isyan ediyordum. Bir tarafta kardeşim bir tarafta babam yatıyordu.Babamı annemle birlikte kardeşimin yanına gömmüştük. Onun ölümünden sonra annemde, bende büyük bir yıkım yaşamıştık. Hem maddi olarak, hem manevi olarak binbir zorluk görmüştük.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YA SEVERSE [ BxB ]
Romance-TAMAMLANDI- Askeri kurgudur. Yanacağı günler bitmemiş, yakacaklarına ise hiç sıra gelmemiş bir asker.. Eziyet ettiği askerine aşık olan bir komutan...