Günler sonra...
Yeni klübüm Türkiye'nin en gelişmiş kulüplerinden biriydi. İlk başta gözüme çok büyük görünen o ihtişamlı bina da resmen kaybolmuştum. Neyse ki çalışanlar beni bulmuş ve yardım etmişti. Her ne kadar ilk günlerde zorlanıp adaptasyon sürecim kötü geçse de, benden tecrübeli sporcular bana bu konu hakkında çok yardım etmişlerdi. Şimdi ise her yere ve her bölüme alışmış, öğrenmiştim.
Daha önce hiç görmediğim spor aletleri, sporcu takviyeleri, envanterler... Hepsi bu klübün sporcuların daha iyi spor yapabilmesi ve daha iyi yerlere gelebilmesi için düşünülmüş şeylerdi. Atletizm de koşu yapan ben bile sadece antrenmanlarda koşmuyordum. Daha iyi olabilmem için yüzme, ağırlık gibi bir çok sporu da antrenmanlarımda yapıyordum. Bunu yaptıran ve isteyen kişi de yeni antrenörüm Stajakovic'ti...
Stajakovic, yabancı bir antrenör olduğu için onunla pek bir iletişim kuramıyordum. Klübün bize tahsis ettiği bir tercüman sayesinde konuşabiliyorduk. Zaten pek konuşacak bir kişi de degildi. ' Türker kadar disiplinli ve sert birini hayatımda görmedim. ' derken yanılmıştım. Bu adam Türker'in çarpı ikisiydi. Bu zamana kadar yüzünün bir kere bile güldüğünü görmemiştim. Gözüne girmek için her ne yaparsam yapayım onu asla memnun edemiyordum. Daha fazla antrenman yapsam bile bunu zaten yapmam gerekiyormuşum gibi davranıyordu. Asla ama asla diğer antrenörüm gibi değildi.
Neyse ki, Fenerbahçe gibi bir camianın içerisindeydim. Burada hayranı olduğum dunyanın en iyi sprocuları vardı. Futbolundan tutun basketboluna kadar dünya çapında tanınmış sporculardı onlar. Onlarla aynı atmosferi paylaşmak ve mümkün olduğunca bir araya gelebilmek inanılmaz bir duyguydu.
Her türlü sporu ve sporcusunu barındıran bu klüpte, taraftar camiası da bir o kadar görkemliydi. İnanılmaz bir fanatizm yaşayan bu taraftarlar, bizi canları pahasına destekliyor ve yanımızda oluyordu. Hiç bilmediğim, tanımadığım insanlar beni bağrına basıyor, inanılmaz bir sevgi ve saygı veriyorlardı. Bu kadar ateşleme de sporcuları daha çok hırslandırıyor, elinden gelenin fazlasını ortaya koymak için çaballatırıyordu.
Önceki klübüme göre her şey, burada tamamiyle değişmişti. Beslenme şeklim ve diyetim, antrenmanlarım, uyku düzenim, sivil hayatımda yaptıklarım... Duygularım da dahil her şey değişmişti. Körelmişti adeta. Antrenman yapmaktan etrafımda olan şeylere tepki veremiyordum. Mutluluk, üzüntü, şaşkınlık gibi duygular uçup gitmişti. Sanki dışarda bir hayatım yokmuş gibi çalışıp antrenman yapıyordum.
Tam bir günün 9 saati antrenman yaparak geçiyordu. Antrenman da ne antrenman ama... Hayvanı getirin karşıma, boğuşayım. O derece bir canavara dönüşmüştüm. Kazanma hırsım ve hep daha iyi olma niyeti de beni gerçekten bam başka biri yapmıştı. Hem fiziksel hem de mental olarak değişmiştim. Bir kaç ay içinde karın kaslarım belirginleşmiş, aynada kendime baktığım da kendimi tanıyamaz hale gelmiştim.
Yarış atı gibi durmaksızın antrenman yaptığım için eve döndüğümde de çok yorgun oluyordum. Ne kendime, ne de Türker'e vakit ayırabiliyordum. Beraber yaşasakta onu sadece yemek saatinde görebiliyor ve konuşabiliyordum. Onda da yorgunluktan ve yarın ki antrenmanı düşünmekten ölü gibi oluyordum. Günlerim hep bu maratonda geçtiği için, Türker her ne kadar bu durumdan memnun olmasa da beni sevdiği ve işime saygı duyduğu için bunu bana belli etmiyordu.
...
Yine bir gün hava karardıktan sonra yorgun argın eve gelmiş kolları sıvayarak yemek yapmıştım. Yemekten sonra hemen kirlileri ve Türker'in Turker'in askeri kamufulajlarını da çamaşır makinasına atmıştım. Tam bu sırada da kapı çalmış ve Türker gelmişti.
Kapıyı açtım ve elinde iki ekmekle bekleyen Türker'e bakıp sabır dilendim. " Ya anahtarın yokmu senin? Niye sürekli kapıyı çalışıyorsun? " diye söylendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YA SEVERSE [ BxB ]
Romance-TAMAMLANDI- Askeri kurgudur. Yanacağı günler bitmemiş, yakacaklarına ise hiç sıra gelmemiş bir asker.. Eziyet ettiği askerine aşık olan bir komutan...