56. bölüm : ÂDET

2.3K 168 77
                                    

Günün sabahından çıktığımız uzun yolun sonunda, ancak akşamın geç saatlerinde İstanbul'a varabilmiştik. Gece olduğu için hava karanlıktı ama yinede bu şehir beni bir kez daha büyülemişti. Sadece bir kaç senemi burada geçirsem de kendimi her zaman buraya ait hissetmiştim.

Askeri görevim çıkmadan önce Yağız'la küçük bir bekar evinde kalıyorduk. İkimizde ev işleri konusunda birbirimizi hiç üzmemiş, ne iş olursa birimiz ikiletmeden yapmıştı. Şimdi ise bambaşka biriyle ve bambaşka bir yerde, bir evi paylaşacaktım.

Türker'i çok seviyordum ve onun için her ev işini kendim yapmaya hazırdım. Bunu asla bi başkası için yapmazdım ama O, benim için kimsenin yapmayacağı bir şeyi yapmıştı. Düzenini bozup benimle buraya gelmiş ve en önemlisi hayatını tamamen bana adamıştı. Böyle birine yemek yapmak ya da giysilerini yıkamak gibi işler bu fedakarlığa ve iyiliğe azdı bile. Zaten eminim ki Türker bir çok işde bana yardım edecek ve iş bölümü yapmak isteyecekti. Bundan yana da gram şüphem yoktu.

Saat 11 : 00 gibi arabayı durdurmuş ve stop etmişti. Anlaşılan evimize gelmiştik. Etrafta dört beş katlı binalar vardı ve binaların altında da dükkanlar. Evimizin çok temiz ve sakin bir yerde olmasının yanı sıra her şey ayağımızın altındaydı. Arabadan inmiş, başımı yukarı kaldırarak hangi ev bizim diye bakınıp tahmin yürütmeye çalışırken Türker çoktan arabadan inmişti bile. Sağ koluyla bana sarılıp kendine çekerken saçıma bir öpücük kondurmuştu.

Başını yukarıya kaldırıp kaşıyla işaret ederken " Şurası. " dedi.

İşaret ettiği yere bakıtım ve " Çok güzel. " dedim. Her ne kadar mutlu olmaya çalışsam da içim buruktu. Taşınmak demek iş demekti ve bizim elimizde sadece ceketlerimiz vardı. Eminim ki en az bir haftamız yerleşmekle geçecekti.

Binaya girip dördüncü kata çıktığımızda Türker cebinden evin  anahtarlarını çıkarmıştı. Asansörün olmaması gerçekten kötüydü. Sporcuydum, o kadar merdiven çıkmak bana koymazdı ama akşam yorgun argın geldiğimizde eminim ki ikimizde bu merdivenlerden şikayetçi olacaktık.

Kapıyı açıp eliyle itti ve gülümseyerek, hafif de utançla başını yere eğdi. Onun bu çocuksu haline bende gülümserken, bir anda beni kucağına almıştı. Bebek gibi beni tutarken, bir eli bacaklarımda, bir eli de sırtımdaydı. " Ya napıyorsun Türker? " diye sordum nefes nefese. Bir anda seri bir hareketle beni kucağına aldığı için irkilmiştim.

Üstten otuz iki dişi gözükecek şekilde sırıttı ve " Âdet " dedi. Sabır dilenip gülerken beni kucağında taşıyarak evin içine sokmuştu. Ayağıyla kapıyı kapatmış ve bacağımın altındaki eliyle de ışığı açmıştı. Etrafın aydınlanması ile gördüklerimle kaşlarım çatılmış, adeta şoka uğramıştım.

Şaşkınlığım ve dehşetim Türker'in beni salona götürmesiyle daha da çok artmıştı. Ev dayalı döşeliydi ve eşyalar ikimizin, daha doğrusu benim seçtiğim eşyalarla doluydu.

" Yanlış eve mi girdik? " diye sorarken Türker sadece kahkaha atarak bana cevap vermişti.

Yerimde kıpırdanırken Türker inmek istediğimi anlamış ve nazikçe beni yere indirmişti. Beni kucağına alırken ve taşırken oldukça rahat, sanki hiç güç kullanmıyormuş gibiydi. 

Ben salonu şaşkınlıkla gezerken Türker, başını yere eğmiş ve utanırcasına boynunu kaşıyordu. Yaptığı bilmem kaçıncı sürprizdi bu bilmiyordum ama her sürprizinde sanki ona sürpriz yapılmış gibi utanıyordu.

" Yorulmayalım diye önceden hallettim. Sağolsunlar İstanbul'da ki devrelerim el attı. " diye açıklama yaparken gülümsemiştim.

" İnanmıyorum. Her şey yerli yerinde ve çok güzel. " dedim.

YA SEVERSE [ BxB ] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin