20. bölüm : DEDE

5.6K 374 42
                                    

Türker'den...

Barış'ın arabadan inmesiyle hemen bende inmiştim. Gelenleri Barış tanıyormuş gibiydi çünkü benim ' Kim bunlar, tanıyor musun? ' sorularıma bile cevap vermeden ilerliyordu.

Arabadan inen benim yaşlarımdaki adam, 70'li yaşlardaki bir adamın elinden tutmuş, araçtan inmesine yardım etmişti. Sadece iminin Yahya olduğunu bildiğim adam Barış'a çok benziyordu. Kaşları ve gözleri onun kopyası gibiydi. Bildiğim kadarıyla Barış'ın dayılarından başka bir akrabası yoktu.

Gergindim çünkü bu adam Barış'ın hiç haz etmediği biri olduğunu Barış'ın hal ve hareketlerinden anlamıştım. Bu yüzden, Barış her ne kadar hızlı adamlar atsa da tamda onun arkasındaydım.

Yaşlı adam arabadan iner inmez, başını kaldırdıp karşısında gördüğü gence gülümsedi. Yaşlı adam her ne kadar Barış'a sevgi ve özlemle baksa da, Barış'ın çenesi gerilmiş ve kaşları kalkmıştı.

Yaşlı adam " Torunum " diyerek, Barış'ı sevmek için elini uzatmıştı ama Barış kendine geriye çekerek buna izin vermemişti.

" Ne var, ne istiyorsun? " diye sert bir şekilde sordu Barış. Dedesine karşı çok sinirli ve öfkeliydi. Sanırım bu adam Barış'ın babasının babasıydı. Bu yüzden rahatsız etmemek için bir kaç adım geriye gittim ve arabanın yanına vardım.

" Ne kadar da büyümüşsün sen öyle? Nasılsın? Sağlığın, sıhatin yerinde mi? " diye sordu yaşlı adam torununu baştan aşağı süzerek.

Barış her be kadar sinirli olsa da bir o kadar da soğuk kanlıydı. Sabır dilenerek başını diğer tarafa çevirdi ve " Ya sabır. Torunum diyor bide. " diyerek mırıldandı.

" Ben sana ne ettim oğlum? Niye bana böyle davranıyorsun? " diye sordu yaşlı adam. Benimde merak ettiğim buydu. Barış dedesinden neden bu kadar nefret ediyordu?

Barış alayla güldü ve " Sen bana ne yapabilirsin ki? Sen ne yaptıysan kendi oğluna yaptın. " demesiyle yaşlı adam utançla başını yere eğdi. " Bak beni konuşturma. Buraya seninle hasret gidermeye, elini öpmeye gelmedim. Yoksa senin hak ettiğin yüzüne tükürülmektir. " diyerek ekledi.

Yaşlı adam torunun söylediği şeylerle sımsıkı gözünü yumdu. Destek olarak tutunduğu kahverengi oymalı bastonu tir tir titriyordu. Başını yerden kaldırmasıyla gözlerinin dolduğunu görmüştüm. Barış'a tekrar baktı ve " Ben çok pişmanım, çok hata yaptım. Gururumdan hiç gelemedim yanıma. Ama şimdi seni yanıma almaya geldim. Sahip çıkmak için burdayım. " dedi.

Barış derin bir nefes aldı ve " Sen merak etme beni ya. Sen zamanında babama kol kanat gerseydin, onlar ölmezdi. " dedi ve ekledi. " Ama ben ne öğrendim biliyor musun? Sevmek için, sahip çıkmak için kan bağının olmasına gerek yokmuş. Elin yedi kat yabancısı bana kol kanat gerdi. " derken eliyle beni gösterdi. Yaşlı adam bana baktı ve tekrar başını yere eğdi.

Barış'ın her söylediği söz, yaşlı adamı yerin dibine sokuyordu. " Yazıklar olsun sana. Yazıklar olsun sana da senin insanlığına da. Senin dedeliğinde yerin dibine batsın, babalığında. " derken gözleri dolmuştu.

Elleriyle gözlerini sildi ve başı yerde olan yaşlı adamın kulağına eğilerek " Sen iki mazlumun ahını aldın. Allah'ın emanetine hıyanet ettin. " derken artık yaşlı adamın dermanı kalmamıştı. Barış'ın her sözü sert bir yumruk niteliğindeydi.

" Sen ne dersen de ben aynı hatayı tekrar yapamayacağım. Babana sahip çıkamadım, ama sen istesende istemesen de sana kol kanat gereceğim. " dedi yaşlı adam.

Barış, burnunu çekti ve işaret parmağını adama doğru kaldırarak, " Sakın. Eğer çakıl taşı bile olup önüme çıkarsan, üstüne basa basa ezerim. " dedi ve sırtını yaşlı adama dönerek buraya doğru yürüdü.

Bir an için durdu ve tekrar yaşlı adama dönerek, " Torunun olarak seninle işim yok, ama insan olarak var. Yaşattığın şeyi sana yaşatmazsam adam değilim. " dedi ve tekrardan buraya doğru yürümeye başladı.

...

Arabayla yola devam ediyorduk ve Adana'dan çıkmıştık. Ben ağzımı açıpta konuşamıyor, soramıyordum. O kadar çok merak ettiğim şey vardı ki, Barış'ı tekrardan üzmemek için susuyordum. Sadece defalarca kez başımı sağa doğru çevirip onu kontrol ediyordum. Kollarını birbirine bağlamış ve göğsünde birleştirmişti. Bakışları camdan dışarda olsa da, düşündüğü ve gördüğü şeyler çok farklıydı. Bir yandan hâlâ öfkeli olsa da şimdi rahatlamıştı. En iyisi o konuşana kadar susmak ve kendiyle baş başa bırakmaktı.

Hayatım boyunca mesleğim gereği bir çok insan tarafından saygı görmüştüm. Yaşı benden büyük olanlar da küçük olanlar da bana karşı, belkide gereğinden fazla saygılıydı. Sanırım bu subay olduğum içindi, ama ilk defa birisi bana karşı tersti. İçinden geldiği gibi davranıyordu. Asla bana karşı saygılı olmak gibi bir gayesi yoktu. Dobra ve doğaldı. Etrafa iyi ve güzel görünmek gibi bir derdi yoktu. İlk defa biri, bana hesap sormuş, ' Yanlışsın ' demişti.

Bana bu şekilde davranan emirim altındaki bir erdi. Normalde bu denli saygısız bir askeri affetmezdim ama kalbim ona karşı hep yumuşaktı.

Bir çok kadınla birlikte olsam da, onlara karşı hiçbir şey hissetmemiştim. Çoğu kadının evleneceği koca adayı olsam da, bugüne kadar kalbimde hiçbir kadın olmamıştı.

Ama Barış farklıydı. Bana karşı bu ters tavırlarları onu bana çekiyordu. Anlam veremediğim bir şekilde seviyordum onu.

Koskoca adamdım. Görmüş geçirmiştim. Ama Barış bana kimseye karşı görmediğim şeyleri gösteriyor, tatmadığım duyguları tarttıyordu.

Onunla karşı karşıya geldiğimde zaman dursun istiyordum. Bana bakmasıyla, koca bir taş karnıma oturuyor kalkmıyordu. Başkaların yaptığı bana hata olarak gelse de onun bana karşı yaptığı aynı hata, asla gözüme batmıyordu. O hayatıma girdikten sonra, sanki yaşamım daha da bir anlamlaşmıştı.

Aşk dedikleri bu olsa gerekti. Koşulsuz çıkarsız seviyordum onu. O varken mümkündü her şey, o yokken anlamsızdı her şey.

" Neresi burası? Nereye geldik? " diyen sesle gülümseyerek döndüm. Uzun zaman sonra ilk kez konuşmuştu.

" Emrivaki olacak ama bugün askeriyeye dönmeyelim. " dedim. Bu psikolojiyle oraya dönmesi doğru değildi. Bu yüzden kafasını toparlaması için onu arkadaşımın oteline getirmiştim.

Burası benim subaylık okulundan arkadaşımın bir işletmesiydi. Otel dediysem de konaklayacak olan misafirler ağaç evde kalıyordu. Her ağaçta küçük de olsa tek odalı bir ev vardı. Bu şirin ağaç eveler kafa dinlemek için birebirdi.

" Hayatta olmaz. Lütfen askeriyeye dönelim. " dedi kaşlarını çatarak.

" Hadi be Barış, kırma bu sefer beni. Bak ilk defa senden bir şey yapmanı istiyorum. " dedim.

Bir kaç saniye durdu ve düşündü. Etrafa bakınırken " Çok temiz bir yer. Hem seni biriyle de tanıştıracağım. Hem askeriye ile ilgili sana anlatacak şeylerim de var. " dedim.

Zorlamadan da olsa kabul etmesi için tüm tuşlara basıyor, çeşitli bahaneler buluyordum.

" Tamam ama bana ailemle ilgili soru sormak yok. " dedi gözlerimin içine bakarak.

" Söz. Valla bir şey sormayacağım. " dedim hevesle.

Onun bu masum bakışa dünyayı yakardım. İçimden geçenleri, olduğu gibi her şeyi ona söylemeyi çok isterdim ama benden uzaklaşır diye korkuyordum. Ona olan hislerimi söylersem iğrenebilir, benden tamamen kopabilirdi. Bu asla göze alacağım bir durum değildi. Eğer onu görmezsem yaşayamazdım. Ölürdüm. Bu yüzden sadece uzaktan sevecektim onu.

YA SEVERSE [ BxB ] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin