Üvey abimin, komutanım olduğunu anlayalı aklım fikrim gitmişti. Allah'ın cezası, pislik sanki intikam alırmışcasına karşıma çıkmıştı. İçtimada daha beni görmesiyle kaşları çatılmış, boğazındaki damarlar şişmişti. Herkesin içinde benle konuşmak istemese de bana olan kinini ve nefretini anlamıştım. Bu askerliği bana zehir edecekti. Komutan olduğu için hiçbir şekilde ona karşı çıkamayacak olmak beni mahvediyordu.
Aslında birbirimizi çokta iyi tanımıyorduk. Yani ben onu iyi tanımıyordum. Bitlis'teyken sadece bir gün geçirmiştim onla. Bu bir günde bana öldürecek gibi baksa da o zamanlar benim yaşımdaydı. Şimdi koskoca yüzbaşı olmuştu. Yüzbaşının geçmişte yaşadığı olayların sebebini bana yıkması ve şimdi benden intikam alması bana saçma geliyordu. Bardağın dolu tarafından bakmaya çalışıyordum, aksini düşünmek burada geçireceğim koskoca 8 ayı yaşanamaz kılardı.
" Bu üst devrelerle işimiz var. Daha şimdiden ezmeye başladılar. " diyen badime ifadesiz bir şekilde baktım. Bide o mesele vardı tabi. Ama üst devrelerin yapacağı eziyetler, komutanın bana yapacağı eziyetlerin yanında devede kulak kalacak diye düşünüyordum. Şimdiden canım sıkılmıştı. Koşarak uzaklaşmak istiyordum burdan.
" Yav tazı iyi misin sen? " dedi badim elini omzuma koyarak. Koşucu olduğum için bana kendi aralarında tazı diyorlardı.
" İyiyim. Şu komutanı gözüm tutmadı sadece. " dedim. Elbette komutanın, üvey abim oldugunu söyleyecek ve hikayemi anlatacak değildim. Belki üst devrelerin konuşmasından, komutanın nasıl biri olduğunu duymuştur diye ağzını aradım.
" He ya. Adam çok disipliniymiş. Askerleri hava aydınlanmadan ayağa diker koştururmuş. Düşünsene eve bile gitmez, burda kalırmış. " dedi badim.
" Evi yokmuymuş? " dedim şaşırarak.
" Valla bilmem. Sadece burada kaldığını duydum. " dedi umursamazca.
Duyduklarım karşısında keyfim iyice kaçmıştı. Biliyordum, gece gündüz uğraşacaktı benimle.
Halbuki ben ona hiçbir şekilde bi saygısızlık veya terbiyesizlik yapmamıştım. Konuşmamıştım bile. Babası annemle evlendi diye niye suçlu ben olacaktım ki. Üstelik o zamanlar 8-10 yaşlarında cocuktum.
Benimle beraber 8 kişi, bir koğuşta kalıyorduk. Hepimiz aynı devre askerler olduğumuz için rahattık. Kimisi sohbet edip konuşuyor, kimisi eşyalarını uzun demir dolaplarına yerleştiriyordu. Ben ise yatağına beyaz çarşafı geçirmek için uğraşan Sinoplu'ya dalmıştım. O ve ben hariç herkes yatağını çoktan yapmıştı. Sinoplu'nun boyu çok kısa olduğu için bir türlü çarşafı karyolaya geçirememişti. Benim ise hiçbir şey yapacak enerjim yoktu. Aşırı hevessizdim. Biraz sonra akşam yemeği için yemekhaneye gidecektik ama ben daha üzerimi bile değiştirmemiştim. Yatağımda oturmuş boş boş bakıyordum.
Öyle dalmıştım ki çavuşun koğuşa girip, bana seslenmesini bile duymamıştım. Kolumu tutup sallayan badimle transtan çıkmıştım. Neler oluyor diye ona bakıp, sorgularken o gülerek bana bakıyordu.
" Aşık mısın oğlum? " diye sordu." Ne? " dedim anlamayarak.
Çavuşun " Kalk komutan seni çağırıyor. " demesiyle oturduğum yerden sıçradım.
Kalbim ağzımda atıyordu. " Beni mi? Niye çağırıyor? Napacakmış ki? " diye sorularımı sıraladım.
" Ne bileyim ben, çömez. Düş önüme. " dedi sert bir dille.
Yutkunarak etrafımda ki devrelerime baktım ve çavuşun peşine düştüm. Develerim ilk günden komutanın beni neden çağırdığını sorguluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YA SEVERSE [ BxB ]
Romance-TAMAMLANDI- Askeri kurgudur. Yanacağı günler bitmemiş, yakacaklarına ise hiç sıra gelmemiş bir asker.. Eziyet ettiği askerine aşık olan bir komutan...