30. bölüm : ' BEN BU BARIŞ'I TANIMIYORUM. '

4.1K 300 24
                                    

Fatih komutan, beni bölükten uzaklaştırmış ve sakinleştirmişti. O olaydan yaklaşık bir saat geçmişti ve ben yaptığım şeyden dolayı asla pişmanlık duymasam da içimde garip bir boşluk oluşmuştu. Bu boşluk sadece Türker komutanla ilgiliydi. Bana bakışlarını hala aklımdan çıkaramıyordum. Belkide benle ilgili çok büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştı, ama o an kendime engel olamamıştım.

Türker komutan odasında öncelikle Yasin'le konuşmuştu. Fatih komutanı arayıp ' Barış odama gelsin. ' emrini duymamla derin bir nefes alımıştım. Her hangi bir korkum ya da çekincem yoktu.

Kendimce haklı olduğum konuda dişimi göstermiştim. Gerek diğer üst devreler gerek diğer komutanlar, nerede ne zaman olursa olsun, haksızlığa boyun eğmeyecegimi net bir şekilde anlamışlardı. Her türlü bedeli ödemeye hazırdım ve gözümün gördüğü hiç bir şeyden korkmuyordum.

Bölüğe dönüp Türker komutanın odasına doğru yürürken herkesin gözü üstümdeydi. Aramın çok iyi olduğu devrelerim bile yanıma gelip benimle konuşmamıştı. Kimisi şaşkınlıkla, kimisi korkuyla ve üzüntüyle bana bakarken, ben başım dik bir vaziyette ilerliyordum.

Türker komutanın odasına vardığımda üstüme başına çeki düzen verdim ve derin bir nefes alarak kapıyı iki kez tıklattım. Kalın sesiyle " Gel " dedi ve bende içeri girdim.

Makamında değil, komutanlarla toplantı yaptığı yerdeydi. Dikdörtgen bir masanın en uç noktasında oturuyor ve yaşananlar hakkında derin bir düşünceye karışmıştı.

Dudaklarını kemirirken başını kaldırdı ve bana baktı. Yine aynı şeyler vardı gözünde. Bir kaç saniye bana baktıktan sonra derin bir nefes aldı ve başıyla karşısında ki sandalyeyi işaret ederek, '' Otur " dedi.

Dediği yöne doğru ilerledim ve dediği yere oturdum. İlk defa ondan utanmıyor ve çekinmiyordum. Ortam çok gergin olsa da rahattım. Benim bu halime çatılan kaşlarıyla bakıyor ve beni tanımaya çalışıyordu.

Derin bir iç çektikten sonra söze başladı.
" Sende biliyorsun ki ben diğer askerlerime göre sana daha yakınım. Benim için çok özelsin. Ne biliyim bana karşı saygını sevgini hep hissettim. Bende senin duruşuna, hırsına, verdiğin savaşa hayranım... " derken başımı yere eğdim. Bu şekilde sakin, sitem edermişcesine konuşması beni aşırı şekilde utandırmıştı. Gurur murur kalmamıştı. Onu bu şekilde hayal kırıklığına uğrattığı için ve bir kez daha zora soktuğum için kahroluyordum.

" ...Tüm bu sana olan sevgimi, saygımı bir kenara bırakıp bugünkü olaya geliyorum..." demesiyle derin bir nefes aldım ve başımı kaldırarak ona baktım.

"...Benim bugün gördüğüm kişiyle, tanıdığım Barış arasında dağlar var. Ben bu Barış'ı tanıyamıyorum." dedi.

" Ben sizi tekrar üzdüğüm için özür diliyorum ama gerçekten de o, bu dilden anlıyordu. Kendi kişisel ihtiyacı için beni kullanamaz. Bu devrecilik değil. Kim olursa olsun bunu kabul edemiyorum. Bende bugün yılanın başını ezdim. " dedim.

Cümlemin başında özrüme sevinip, ortasında dik başlılığımı görüp şaşırmış ve son olarak da bu tavrımı devam ettirip pişman olmadığımı anlayınca kaşları çatılmıştı.

" O oysa, bende buyum. Ben Ali'ye, Veli'ye benzemem... " derken sözümü keserek benim istikametimde masaya doğru başını yaklaştırdı ve " Sen bugün naptığının farkında mısın? " diye sordu. Kaşlarını çatmıştı ve sinirlenmişti.

" Sürekli bi saldırma eğilimi, temas. Bugün kimse seni susturamıyor, durmadan küfür ediyorsun, hakaret, tehdit... Burası askeriye. " dedi yaptıklarımı ve nerede olduğumu hatırlatarak.

Bu şekilde konuşması gözlerimi doldurmuştu. " Biri gelip burnumun dibine girerse ben napabilirim? Evet ben askeriyedeyim ve asker olduğumun farkındayım. Ama ben burda askerlik dışında her şeyi yaşıyorum. " derken sesim titremişti.

Beni bu halde görünce arkasına yaslandı ve rahatsız bir şekilde bakışlarını kaçırarak,
" Ağlama. " dedi.

" Sürekli alt devrelere bir emir verme peşinde. Sanki buranın ağası, paşası gibi takılıyor. Sizin gerçekten dışardan gördüğünüz gibi değil. O bu dilden
anlıyor. " dedim.

Sözlerimden dolayı sabır dilendi. T'ekrardan doğrulup masaya yaklaştı ve
" Sen şuanda yaptığın kötü şeyleri meşrulaştırmaya çalışıyorsun. " dedi ve ekledi. " Ben bunu kabul etmiyorum. " .

Başımı fark etmez anlamda sağa çevirdim ve " Yapacak bir şey yok. " dedim.

" Bak, benim için çok farklı konumdasın. Aramızda ki bağ ne olursa olsun, adını ne koyarsan koy, sen önce burada benim askerimsin. Hiçbirinden farkın yok. Bir başkası senin yaptığını yaptığında ne ceza veriyorsam, her şeyi göze alıyorum ve sana da o cezayi veriyorum. " dedi.

Dudaklarımı yaladım ve yine başımı fark etmez anlamında sallayarak, " Eyvallah " dedim.

Çatılan kaşlarıyla kapıyı gösterdi ve " Şimdi git, herkesten özür dile sonra da gel tutanağını imzala. " dedi. Oldukça ciddi ve soğukkanlıydı.

Oturduğum yerden kalktım ve başım dik bir vaziyette kapıyı açarak odadan çıktım. Her ne kadar yaptıklarımın cezası olacak olsa da bu benim umrumda değildi. Sadece Türker komutanın bir anda bana böyle uzak ve sinirli davranması canımı acıtmıştı. Söylediği her şeyde haklıydı, ama kendime engel olamıyordum. Buydum ben. Herkes gibi sinirlerimi kontrol edemiyordum. Sinirim geçince yaptığım şeylerden pişman olup, ' Keşke onu söylemeseydim. ' de dediğim çok olmuştu ama o anda kendimi dizginliyemiyordum. Düşünmeden, tartmadan kafamın içindeki şeyler dilime dökülüyordu. Bu tavrım yüzünden belkide çevremde insan kalmayacaktı ama en azından her şeyi herkesin yüzüne söyleyen bir yapıya sahiptim. Dedikodu veya birinin arkasından konuşup, yüz yüze gelince değişen biri değildim. Rengim en başından belliydi, neysem oydum.

YA SEVERSE [ BxB ] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin