22. bölüm : BU HAL BENİ YER, BİTİRİR

5.3K 360 52
                                    

Türker komutanla önceden aynı odada kaldığımızda da, buraya ilk geldiğimde de onunla aynı yerde sabahlamak bana rahatsızlık vermemişti. Şimdi ise onunla aynı yerde bulunmak rahatsızlık vermiyordu ama heyecanım beni huzursuz ediyordu. Sanki yabancı biriyle kalacak gibiydim. Hele ki yemekte ben gülerken söylediği o sözden sonra...

Birine gülünce güzel olduğunu söylemek, gülümsemenin yakıştığını dile getirmek belkide normaldi. Belki de ben abartıyordum ama şuan ki halime de engel olamıyordum. Heyecandan ve sebepsiz utancımdan yüzüne bakamıyor ve konuşamıyordum. Bana olan bakışını yakaladığımda hemen başımı başka bir yere çeviriyor ve bir şeylerle ilgileniyormuş gibi yapıyordum. Onunla bir anda iyi olmak, bana karşı özel bir şeyler yaptığını görmek, tüm dengemi alt üst etmişti.

Komutanımdı. Her şeyden önce üvey kardeşimdi. Başta sevmese de hayatımın belli bir kısmına şahit olmuş ve öğrenmişti. Annemin vefat ettiğinde benim çöküşüme şahit olmuş, kimsesiz kaldığımı anlamıştı. Bu yüzden bana sahip çıkmak isteyebilir, tüm bu yaptığı iylikleri ve özellikle bu günkü iltifatıda bu sebeplerden dolayı olabilirdi. Aksi ne olabilirdi ki? Bir erkekten, heleki benim gibi aksi bir erkekten hoşlanıyor olamazdı. Bu tür ilişkilere çok karşı gibi duruyordu bi kere. Kaç defa çeşit çeşit kadınla birlikte olduğunu görmüştüm. Bunu bilmek, benden hoşlanmadığına kanaat getirmeme yetmişti. Belki de gerçekten de geçmişe bir sünger çekip bana abilik yapmak istiyordu...

" Ben kendime kahve söylüyorum, sen ne içersin? " diye sordu.

" Fark etmez. " dedim. Sonra küçük tezgahta bulunan kahveleri, sallama çayları, ve buna benzer içeceklerle beraber ketıl ve küçük bir tüpün olduğunu görerek,
" Burada var kahve. İsterseniz ben yapayım. " dedim.

Şaşkınlıkla ve gülerek bana döndü ve " Sen kahve yapmasını biliyor musun? " diye sordu. Bunda bu kadar şaşıracak ne vardı ki?

Başımı salladım ve " Evet. " dedim. Kabul edip ' Yap ' demesini beklemeden yerimden kalktım ve ufak tezgaha yöneldim. Benim için bu kadar fedakarlık yapan birine bir fincan kahve yapmamak ayıp olurdu.

Çiviye asılmış ufak cezveyi elime aldım ve
" Nasıl içiyorsunuz? " diye sordum.

" Şekerli. " dedi. Yatağına geçmiş ve sırtını yatağın tahta kısmına dayamıştı. Ayaklarını uzatmış bir şekilde keyifle söylemişti.

Gülümseyerek işime döndüm ve şekerin bulunduğu kavanozu açtım. Sanırım bir fincan kahve için 3 tatlı kaşığı şeker yeterli olurdu. Antrenörüm zamanında şekeri bana yasakladığı için çayı ya da kahveyi şekersiz içiyordum. Alışmıştım. Ayrı ayrı telvede kahve pişirememek için de kendime sallama çay yapmaya karar vermiştim.

Özenle yaptığım kahveyi kupaya dikkatle doldurdum. Hayatımda kendime hariç, ilk defa birine kahve yapmıştım. Kahveyi sevdiğini düşünerek büyük bir kupaya yapmıştım.

Onun kahvesini ve benim çayımı tepsiye koyarak yanına giderken, dışarda gitar çalıp şarkı söyleyen kişilerin sesi kulağıma ilişmişti. Küçük pencereden baktığımda da yanılmadığımı anladım. Bir grup genç, ateş başında oturmuş, gitar çalıp şarkı söylüyordu.

Hevesle yatakta uzanmış, kahvesini bekleyen adama baktım ve " Şey, dışarıda içsek olur mu? " diye sordum.

Gülümseyerek hemen yerinden kalktı ve
" Montunu giy ama hava serin. " dedi. Aslında niçin dışarda içmek istediğimi anlamış ve gülmüştü. İşte komutanımın bu huyunu çok seviyordum. Ne rica etsem karşılık vermeden hemen yapmak için harekete geçiyordu.

...

Ben merdivenlerden rahat inebileyim diye tepsiyi o almıştı ve bu şekilde merdivenlerden inmiştik. Bir kaç metre ilerimizdeki gençleri görmüştüm. Gitarın sesini ve şarkı söyleyen gencin sesini artık daha rahat duyabiliryordum.

YA SEVERSE [ BxB ] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin