6 gün geçmişti. Türker komutan izin kullanmama izin vermemişti. Bu süreç içerisinde defalarca kez annemi ve dayılarımı aramıştım ama sonuç aynıydı. Annemin başına bir şey gelme ihtimali beni çok korkutuyordu. Annem, benim bu hatta tek dayanağımdı. Değil askerliğimi, dünyayı yakardım onun için. Askerliğim, kariyerim, benim hayatım, hiçbir şey umrumda değildi. İçimde büyük bir sıkıntı olsa da firar etmeyi kafama koymuştum. Bir asker böyle bir şeyi sadece ailesi için ve çok sevdiği için yapardı. Benim de hayatım da annem başka kimsem yoktu. Şu altı gün içerisinde dayımlarla iletişime geçmiş olsaydım böyle bir şey yapmayacaktım ama bu sessizlik beni mahvediyordu. Firar etmekten başka çarem yoktu. Bunu sadece dışarı çıktığım bir zamanda yapabilirdim. Karakoldan kaçmayı deneseydim yakalanma ihtimalim çok yüksekti. Eğer yakalanırsam sağlam bir ceza alacaktım hem de amacıma ulaşamayacaktım. Devriyeye çıktığımda da yapamazdım, başımda komutan olacaktı. En temizi çarşı günümdü.
Annemden haber alamamak askeriyedeki yaşamımı da etkilemişti. Aklım burada olmadığı için, görevleride tam olarak yerine getirememiştim. Beden olarak askeriyede olsamda, ruhen değildim. Komutanlarım ve arkadaşlarım da aklımın başında olmadığını hal ve hareketlerimden anlamıştı. Bazıları hasta olduğumu düşünmüş, bazıları da Türker komutanın üstüme çok geldiğini düşünmüştü. Gerçek şuydu ki; Türker komutan eskisi kadar benimle uğraşmıyordu. İzin vermediği için ona kızamıyordum çünkü annemden haber alamadığımı söylememiştim. Her ne olursa olsun onu benden ve beni ilgilendiren şeylerden uzak tutmak istiyordum. Bana karşı atacağı bir adımda kendimi kaybetmekten, bilmediğim bir okyanusta kaybolmaktan korkuyordum.
Yaşamadan, düşündüğünü eyleme geçirmeden bilemiyordu insan, sonradan pişman olup olamayacağını. Ben pişman olmamak için elimden geleni yapmıştım. Tam 5 kişiyi telefonlarını kullanabilmem için durdurmuştum. Aramış, yine ulaşamamıştım.
Benim için Adana'ya giden tüm köprüler atılmıştı. Derin bir nefes alarak otogarda bekleyen otobüse bindim ve etrafa baktım. Kalabalıktı. Öyle bir ruh halindeydim ki; bir tarafım anneme bir şey olmuşmudur diye korkarken, bir tarafım da suç işlediğim için tedirgindi.
Otobüsteki herkes bana bakıyormuş gibi hissediyordum. Sanki her an inzibatlar gelip beni yakalayacakmış gibi hissederken elimdeki bilete baktım ve koltuk numarama bir kez daha göz gezdirdim.
Bana ayrılan yere geçerken muavinin duyduğum anonsuyla derin bir nefes daha aldım. Biraz sonra otobüs Adana'ya doğru kalkacak ve bende asker kaçağı olarak aranacaktım.
...
Yol bitmek bilmiyordu. Öyle bir endişeye kapılmıştım ki hızla giden otobüs, bana çok yavaş gidiyormuş gibi geliyordu. Sanki inip koşsam, otobüsten daha hızlı olacağımı düşünüyordum. Sıkıntılı bir şekilde batmakta olan güneşe baktım. Çoktan beni aramaya başlamışlardır diye düşünüp korkarken, bir yandan da annemi göreceğim için sabırsızlanıyordum.
Suçluluk piskolojisiyle titreyen ellerimi kontrol altına almam mümkün olmuyordu. İki elimi de birleştirip sıksam da, bacaklarımın arasına alıp görmemi engellesem de ellerim zangır zangır titriyordu. Yüzümdeki korku ve endişeyi görmem için aynaya bakmaya gerek yoktu.
Ruh halim ise berbattı. Ben hayatımda ikinci kez yaşıyordum böyle bir şeyi. Daha öncesinde okuldayken müdür sınıfıma gelmiş ve beni eve göndermişti. Okul yolundan eve gelirken de bu duyguyu yaşamıştım. Sonrasında da beni ve ailemi derinden sarsan malum olay vuku bulmuştu. Kardeşim Savaş sulama kanalına düşmüş ve can vermişti. Bu yolculuğumun sonunda da böyle bir şey yaşamak istemiyordum. Bu yüzden di asıl korkum ve endişem.
Annemin iyi olduğunu gözlerimle görüp, bilsem bile bana verilecek cezalar asla koymayacaktı bana. İsterlerse yıllarca askerliğim uzatılsın, isterlerse mahkemede yargılanıyım umrumda değildi. Yeterki annemi sağ salim bir şekilde görebileydim.
...
Otobüsten iner inmez köye gitmek için çevre yoluna çıkarak otostop çekmiştim. Cebimdeki son kalan parayı da bilete verdiğim için taksiye ya da dolmuşa yetecek param kalmamıştı. Korku ve endişeyle dayımların evine gitmiş ve annemi bulamamıştım. 3 dayımdan bir tanesi evdeydi ve beni görünce çok şaşırmıştı. Ne zaman, nasıl geldiğimi sorup beni soru yağmuruna tutsada asıl sorulması gereken soru
" Annem nerde? " ydi.Ağlayarak " Dayı annem nerde? Noldu bir şeymi oldu? Çok korkuyorum. " diye sormuştum. Kalbim sıkışıyor, kelimeler ağzımdan güçlükle çıkmıştı.
Dayım beni sakinleştirmiş, annemin beyin kanaması geçirdiğini ve hastane olduğunu söylemişti. Bunu duyar duymaz kalbime bir hançer saplanmıştı. Nefes alamamıştım. Onu da kaybetmek istemiyordum. O giderse kim benim yolumu dört gözle bekleyecekti? Geldiğimde kim karşılayacaktı beni?
Benim onunla ilgili çok hayalim vardı... Bizi rahat ettirebilmek için bunca zorluğa katlanan annemi bir gün olsun rahat ettireceğim umuduyla yaşıyordum.
Tüm çabam, gayem buydu. Kendi yaşamını hiçe sayıp bizi yaşatan annem, yaşamadan böyle gidemezdi. Dünya, tek bir aileyi parçalamak için bu kadar acımasız değildi.
Önce kardeşim, sonra babam.... Sırada ki annem olmamalıydı. Bu kadarını kaldırmazdım.Dayımla beraber hemen hastaneye gitmiştik. Yolda giderken gözyaşlarıma engel olamamış bir şekilde bir yandan da
" Niye bana haber vermiyorsunuz? " diye dayıma sitem etmiştim. Annemin durumu belirsiz olduğu için bana haber veripte korkutmak istememişlerdi ama böyle bir şey saklanır mıydı hiç?...
Annemin beyninde ödem olduğu için, doktorlar kendiliğinde dağılmasını beklemişlerdi ama dağılmamıştı. Bu yüzden ameliyata alacaklardı. Görmek istesem de göstermemişlerdi. Ben, kendimi hiç bu kadar aciz ve çaresiz hissetmemiştim. Kalbim, göğüs kafesimden dışarı çıkmak için can kuş gibi çarpıyordu.
Ameliyathanenin önünde beklerken ameliyatı yapacak doktoru içeri girerken görür görmez ağlayarak yanına vardım.
Hıçkırarak, " Yaşayacak demi abi? Benim ondan başka kimsem yok. " dedim.
Doktor dolan gözlerle bana baktı ve
" Elimden geleni yapıcam delikanlı. " dedi ve dayımlara dönüp, " Ben normal şartlarda bu ameliyatı önermem ama hastanın yaşı malum, kalbide zayıf. Her türlü habere karşı, hazırlıklı olun. " dedi.Öyle ağlıyordum ki nefessiz kalmıştım. Zar zor nefesimi düzene sokarken ellerimle burnumu ve yanağımı sildim. Doktorun kolundan tutarak, " Yok, yok. Aması yok. Siz kurtaracaksınız onu. Allah aşkına iyleştirin onu, Allah rızası için. " diye yalvarıp ağlarken dayımlar beni kolumdan tuttu ve sandalyeye oturttu.
Ayaga kalkacak, bir şeyler söyleyecek gücüm kalmamıştı. Son kez doktora yalvaran yaşlı gözlerimle bakarktım. Doktorda benim halime üzülmüş bir şekilde baktıktan sonra derin bir nefes alarak koca kapıyı itti ve içeri girdi.
...
Zaman durmuş, gözüme görünen her şeyin rengi griye dönmüştü. Benim dünyam yıkılıp durmuş olsa da etrafımdakiler anlamsızca hareket ediyordu.
Hayatta en çok acı çektiğimi sandığım, babamın ölmesi durumunun aslında o kadar da kötü bir şey olmadığını düşündürten duyguyu yaşıyordum. Annem ölmüştü.
Hayat enerjim elimden alınmıştı. Anneme söylenecek sözlerim, gezdireceğim yerler, alacağım hediyeler, onunla ilgili tüm hayallerim asılı kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YA SEVERSE [ BxB ]
Romance-TAMAMLANDI- Askeri kurgudur. Yanacağı günler bitmemiş, yakacaklarına ise hiç sıra gelmemiş bir asker.. Eziyet ettiği askerine aşık olan bir komutan...