Evet dediğim gibi artık gücümü test etmek istiyordum ve yeni arkadaşım C** benimleydi. Öncelikle kendim çok meraklı olduğumdan eve gitmek istiyordum ve önce c**lerin hayatından vs. daha fazla öğrenmek istiyordum. Bunun için eve gidip c**’e sormaya basladım. Annem yine hatime gitmişti ve ben yine yalnızdım. C**e soruyorum; “Müslüman, Yahudi veya Hristiyan mısı?” diye. O bana, “Yahudiyim ama Müslüman olmak isterdim,” dedi. Ben aslında yüzüne bakmaktan korkuyordum. Çünkü yüzünün sağ tarafında boynuzlar çıkmış ve kafası at gibiydi, elleri sanki ateş yakmış gibiydi. Allah bize haram kıldığı için içimde büyük korku vardı. Dinimden ayrılmak istemiyordum. Ama bazı insanlara olan nefretim çok büyüktü. Neyse daha cok bilgi sahibi olduktan sonra o bana şöyle dedi, “eee Hasan Bey sıra bize gelmiş öyle değil mi?” Diyerek seslice güldü. Ben şok olmuşken, o bana “git şimdi evindeki tüm Kur’an ve Namazlıkları çöpe at” demişti. Ben ona “Hayır kafayı mı yedin” dedim. O bana “dediğimi yap yoksa fena olur ” demişti. Ben ise cesaret dolu bir halde, “ne yaparsan yap dinimden beni çıkaramazsın,” demiştim. O bana Nefret dolu bakışla “Sen artık bittin başından ayrılmayacağım ve geceleri uyutmayacağım! ” deyip ayrıldı. Ben hiç umursamadan ” halâ neyse Alman’ın burnu kanadı işimi gördü gitti işte,” diye önemsemedim. Daha çok ben Müslüman olmak isterdim demesi kafama takılmıştı. “Madem neden Müslüman olmuyorsun?,” demek aklıma gelmemişti. Bir yandan da İblis’in onları kandırmış olabileceğini düşünüyordum. Annem geldi, saat epey geç olmuştu, uyku zamanı gelmişti.
Geceleyin burnumu birşey yakmaya başladı. Öyle yanıyordu ki, ateşler içinde kalkıp hemen lavaboya koşup burnumu yıkadım. Yatağıma yattığımda, başımda bir cisim vardı, sadece gölgesini görebiliyordum. Kendisi de gölgeydi zaten. Uyku sersemiydim annem sanmıştım. Sonra birden c**in bana dediklerini hatırladım ve hemen yerimden fırladım, çok korktum. Şok olmuştum. Hemen Felak, Nas Surelerini okudum. Sonra okurken uyumuşum. Sabah kalktığımda okula geç kaldığımı farkettim, telaşla hızlı hızlı giyinip aynaya falan bakmadan çantamı alıp çıktım. Okula gelip sınıfa girince herkes bana garip garip korkuyla bakıyordu. Öğretmenim Almanca, “ne oldu sana, bu halin ne böyle,” dedi. Ben ise, “geç kaldığım için özür dilerim, uyuyakalmışım,” dedim. Öğretmen, “o değil, yüzüne ne oldu böyle?” dedi. Telefonu çıkarıp yüzüme baktım. Yüzümün her tarafı çiziklerle doluydu. Gözlerimin beyazı tamamen kırmızıya dönmüş, kan oturmuştu. “Öğretmenim ben de bilmiyorum,” dedikten sonra tuvalete gitmeyi rica ettim. Koştum hemen yüzümü yıkadım ama kan lekeleri gitmedi. O korkuyla koşarak eve gittim ve yatağa attım kendimi başladım ağlamaya. Annem geldi, yorganı açtı, “ne oldu, niye ağlıyorsun?” dedi. Ben de “bak yüzüme,” dedim. “Ne var yüzünde,” dedi. “Baksana her yerim kan içinde,” dedim. “Yok bir şey, kabus görmüşşün sen, kalk hadi,” dedikten sonra dua ve ezan okudu.
Bu olaydan sonra, herşey gayet normal gidiyordu, aradan bir hafta geçmişti. Bir Cumartesi günü Türkiye’den eniştem gelmişti. Açıkcası ben kendisini hiç sevmezdim, çok gıcık birisiydi. Kahvaltı yapıyorduk. Annem mutfağa çayı getirmeye gitti. Ablam lavaboya, onunla masada yalnız kalmıştık. O bana,” naber lan …” dedi, ben ise büyük bir sinirle gururuma bastırmayarak, “sana ne lan…” dedim, sessizce. “Akşam görürsün sen,” dedi. Ben içimden, “çay kafana dökülsede hastanede yatsan,” dedim. Annem elinde çaydanlıklarla geliyordu, birden; “çok ağır, tutun yardım edin demeye çalışırken, çaydanlığı adamın üstüne döktü. Çığlıklar içinde hastaneye gitiik. Vücudunu sardılar, “bir gece kalsın,” dediler.
O gece yorgun argın eve geldik. Hemen duş alıp yatmayı düşündüm. Banyoda aynaya bakarken kolumda Arapça yazılar olduğunu fark ettim. Çok fena korkmuştum. Bayılmışım. Uyandığımda yatağımdaydım. Gözlerim bulanık görüyor ve etrafımda üç tane C**, belki de İfrit’di bilmiyorum. Birisi çok öfkeli bakıyordu. Evet o bana verilen C**’di. Diğer ikisi farklı birileriydi. Bana bak, “gördünmü enişteni ne hale düşürdük, sana son kez diyoruz, ya dediğimizi yaparsın, yada ölüme kendi isteğinle gidersin,” dediler.
O an öfkeyle söverek bağırmaya başladım. “Siz adam olsanız, insan kılığında tekme tokat girerdiniz,” dedim. Annem girdi birden içeri. “Ne oldu yine niye bağırıyorsun,” dedi. Ağlamaya başladım bir şey demedim. Sonra annem amcamı aramış mutfakta fısıltıyla telefonda konuşuyorlardı. Ben sessizce onları dinledim. Telefonu kapattıktan sonra yanıma gelip bana, “hadi giyin Oruç Hoca’ya gidiyoruz,” dedi. Oruç Hoca Süleymancılardan çok tanınmış bir Hoca’dır. Buralarda pek çok hastanın kendisinden şifa bulduğuna şahit olduk. Almanya da Frankfurt bölgesindeydi. Babamın Oruç Hocayla arası çok iyiydi. Gittiğimizde çok fazla kuyruk vardı. O bizi çağırdı. “Bana annenin yanında anlatmak istemezsen gel yalnız konuşalım,” dedi. Bu teklifi beni rahatlatmıştı.
Olan biteni, yaptığım herşeyi anlattım. O beni uyardı, “Bir daha asla böyle bir cahillik yapma,” diye. Çok kızdı. “Gençliğine veriyorum,” dedi. Sonra; kolumdaki Arapça yazıyı gösterek anlatmaya devam ettim. Koluma baktı, biraz inceledikten sonra, ” İbranice, üstünde büyü yapılan ve yapılacak olan şeyler yazıyor, sakın bunu okumaya falan çalışma” dedi. Tamam diyerek, ne yapmamız gerektiğini sordum. Yaptıklarımdan çok pişman olmuştum. Hoca bana, “İlk önce tövbe edeceksin, tövbeni ben yaptıracağım, daha sonra Allah’a yönelip af dileyeceksin, “dedi. Daha sonra yapmam gerekenleri ve okumam gereken sure ve duaları bir kağıda yazıp verdi. Hepsi sayılı surelerdi. Ayrıca salavatlar ve hatim de vardı. “Bunları yap, Cumartesi tekrar gelin,” dedi. Eve gittiğimizde Hocanın dediklerini bir bir yaptım. O gece biraz rahatlamıştım ancak yine başıma bir olmadık şeyler geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Türkiye'de Yaşanmış Cin ve Hayalet Olayları 4
HorrorSerinin 4.kitabında olayları araştırmaya devam ediyoruz