Çünkü artık ölümden korkmuyordum. Ve yerde sapa sağlam, hayatta olduğumu görerek gülümsedim.
Yumuşak otlar üzerinde bir süre oturdum. Ay ışıkları etrafından okşanır gibi sırtımda bir hafiflik vardı.
Yukarda, bir camı kırık odadan monoton bir ıslık aksediyordu.
Yaralı bile değildim ve sokak kapısına giderek tokmağı vurdum.
Kapıyı Selami açtı.
Elimizde viski bardakları uzun bir süre kütüphanede konuştuk. Ona başımdan geçenleri anlatırken bir yaprak gibi titriyordum.
Yapılması gerekenleri karşılaştırdık. Kitapta okuduklarıma göre oradan kurtulduğum için, yine kitapta okuduğum bazı çarelerle «Şey» i mahfedebileceğime inanıyordum. Önce odayı tamamile yıktıracaktık.Sonra oradan çıkan taşları, kireçleri ve tahtaları hatta çivileri ve camları bile, dört köşeli yıldız biçimi koskocaman demir bir fırın içinde yakacaktık.
Bu iş için, Kibrit, Dinamit, Katran gibi şeyler kullanacaktık.
Selami teklifimi kabul etti, Sonra yatmağa odalarımıza çekildik.
İşe ertesi sabah, hemende küçük bir ordu denebilecek bir kalabalıkla başladık.
On gün sonra oda diye bir şey kalmamıştı. Bir parçacık kül haline gelmişti, hepsi.
Aslında, bu olağanüstü hikâyenin sırrına, ameleler odanın tahta kısımlarını yıkarken erdim.
Büyük şöminenin üstündeki tahta kirişleri sökerlerken bu kirişlerin içine yerleştirilen taş bir plak bularak bana getirdiler.
Taş plakın üstüne seli lisanile: «Bu odada Halid Pasanın dalkavuğu olan Demir yakıldı. Demir, Yedinci Konak sahibi Abdül bey üzerine (çılgınlık Şarkısı) nı yazan ve besteliyen sanatkârdır.»
Taş plakı Selamiye gösterdim ve yazılanları tercüme ettim. O.kadar çok heyecanlandı ki sapsarı oldu.
Zira eski efsaneyi biliyordu. Beni kütüphaneye götürdü, eski bir parşömen çıkararak hikâyenin devamını okumamı söyledi.
Maceranın sonunu okuyunca şehirde onu herkesin bildiğini anladım. Ama zamanla herkes bu maceraya tarihi bir hakikat diye değil, bir efsane olarak bakmıya başlamışlardı. Tarihi bir efsane kabul ediyorlardı onu. Ve kimse konağın doğu bölümünün, geçmiş zamanların Yedinci konaktan kalma olduğunu aklına bile getirmiyordu.
Eski parşömenden öğrendiğime göre, geçmiş zamanlarda çok kötü bir olay meydana gelmişti. Halid ile Abdül bey birbirlerine düşmandılar. Bununla beraber aralarında ciddi bir savaş olmamıştı. Bu durum Demirin Abdül için «Çılgınlık Şarkısı» nı yazıncıya kadar devam etti.
Düşmanı küçülten şarkı Halid beyin öylesine hoşuna gitti ki, dalkavuğuna en güzel nedimelerinden birini eş olarak verdi.
Zamanla şehrin bütün insanları şarkıyı öğrendiler ve Abdül bey de onu işitti. Bu, bardağı taşıran son damla oldu. Ve eski düşmanına harp açtı.Abdül bey konağı ele geçirdi ve halidi u öldürdü. Dalkavuk Demiri ise bestelemiş olduğu şarkı yüzünden önce dilini kestirdi, sonrada konağın doğu kısmına hapsetti. Dalkavuğun karısını kendi metresleri arasına kattı. Güzelliğe karşı lakayd kalmıyan bir çapkındı adam
Bir gece Demir'in karısı kayboldu. Onu sabaha karşı dalkavuğun kolları arasında ölü buldular. Demir dili kesildiği için artık şarkı söyliyemiyordu ama «Çılgınlık Şarkısı» nı ıslıkla çalıyordu.
O zaman Demiri derhal şöminede yaktılar ve zannedersem taş plaka tarih atarak kirişler arasına yerleştirdiler.
Demir yandığı süre, ölünciye kadar ıslık çalarak «Çılgınlık Şarkısı» nı söylemişti.Öldükten sonra bu ıslık yakıldığı odada geceleri sık sık duyulurmuş. Odaya herkes «Perili» oda adını vermiş ve oraya kimse girmeye cesaret edememiş. Islık bütün şatoda işitildiğinden adam da rahatsız olarak konağı terketmiş ve başka şatoya gitmiş.
İşte, artık her şeyi biliyorsunuz. Tabiî ki parşömen çok kötü tercüme edilmişti. ihtimal bir çok yanlış veya eksik vardı. Ama ne dereceye kadar: bilmiyorum.
Siz bunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben diğerleri hesabına cevap verdim:
- Bu dışa vuruşun nasıl maddi bir şekil aldığını bilmek isterdim!
- Düşüncelerin madde üzerine etkisidir bu. Olay yıllar geçtikçe olgunlaşmış «Şeytanın belirtisi» nin tipik bir şeklidir. Olayı daha ilmi bir yöne çevirmek isterseniz, bir mantarın kapalı bir yerde uzun süre kalışıle eter oluşunu nasıl görürseniz, bu da onun aynıdır. Ama bambaşka bir ilimdir.
Gizli kuvvetler, onları size bir kaç kelimeyle anlatamam ki.:.
- Yani siz odayı, eski dalkavuğun madde haline gelişi ile mi tefsir ediyorsunuz?
Kinle beslenen ruhu bir canavar şekline mi girdi? diye sordum.
Başını sallayan Cem:
- Evet ,dedi. Görüyorum ki düşüncelerimi çok güzel hülasa ettiniz. Üstelik Derya hanım'nin anneannesi Halidin akrabası oluyormuş. işittiğim sözler arasında bu da var!... Meraklı şey değil mi? Yaklaşan düğünle oda «Canlandı» Tesadüfen, ya bu nişanlı kız o odaya girseydi?... Ha?... Oda uzun zaman beklemişti.
Büyüklerin günahları... Evet, düşünüyorum bunu hep.
Gelecek hafta evleniyorlar ve ben şahitleri olacağım.' Selami bahsi kazandı. Ama bir de bu odaya girmiş olsalardı... Ne korkunç şeyler olurdu değil mi?
Yüzünü buruşturarak başını salladı.
Gayri ihtiyari bizde onun gibi yaptık.
Sonra ayağa kalktı ve bizi kapıya kadar geçirdi.
Taze serin gece havası yüzümüzü okşarken:
- iyi geceler, diyerek evlerimize doğru ayrıldık.
Dalgın bir şekilde yürürken, ya gelin bu odaya girseydi, ya gelin bu odaya girseydi, diye ürpererek mırıldanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Türkiye'de Yaşanmış Cin ve Hayalet Olayları 4
HorreurSerinin 4.kitabında olayları araştırmaya devam ediyoruz