Uyandığımda hala bodrum katındaydım, dayım başımda okuyordu ancak içimde karşı koyamadığım bi amaç vardı , dışarı çıkmak.
Ayağa kalktım, dayım "nereye gidiyorsun" diye sordu, dışarı gidiyorum dedim... kolumdan tuttu - - - - saçmalama, gel şuraya diyip beni oturtmaya çalıştı, ama içimde dayıma karşı acayip bi kin vardı elimden gelse onu öldürürdüm... hatta öldürsem mi diye düşündüm, bir an sonra elimi elinden kurtarıp kapıya doğru koştum... yeniden dayım bacaklarıma vurup düşürdü beni, tokat vurmaya ve okumaya çalışıyordu... içimde ki öfke okyanuslar gibi büyüktü ve dayımın elini kırdım.
Evet kırdım elini, hemde tek hamlede... öyle güçlü hissediyordum ki kendimi sanki herşeyi kaldırmaya fırlatmaya gücüm yetecekmiş gibiydi. Dayım kolunun acısıyla yerde feryat figan ağlıyordu, hemen dış kapıya doğru koştum ve kapıyı açtım, kapıyı açtığımda gördüklerim karşısında şok oldum
muhzeyni kollarını açmış kendini eve siper etmişti, sanki hoca okuyup karşıya doğru üflüyordu yerler de masa büyüklüklerinde kayalar taşlar vardı , koşarak çemberin dışına çıkmaya hamle yaptım , yerlerde hareketsiz duran garip bedenler vardı. Çemberin dışındaysa beni cezbedecek şekilde gel diye bağıran binlerce ses vardı , ve karşı şerlilerden kimse bana taş, kaya ya da et fırlatmıyordu hatta çemberin içindekiler bana şerli gibi dışındakiler ise benden birileriymiş gibi geliyordu
çemberin dışına doğru yürümeye devam ettim, hoca zaten beni görmüyor gibiydi ama o okudukça çemberin dışından çığlık sesleri geliyordu. Bir an hocayı da öldürmem gerektiğini düşündüm ve hocaya doğru koşmaya başladım onu da öldürmeliydim... ıstırabım ancak öyle dinecek gibiydi.
Hocaya yaklaştığım vakit muhzeyniye benzeyen bir varlık karşıma çıktı, ve beni öyle bir ittirdi ki evin kapısına kadar geri uçtum, hocaysa hala beni görmüyor gibiydiTekrar hocaya doğru koşmaya başladım, yere öyle sert basıyordum ki sanki bastığım yerlerde çukur açıyordum... hocayı pahası ne olursa olsun öldürmem gerekti, bu yüzden tüm gücümü topladım vücudum da tam hocaya yaklaşıp boynunu kıracaktım ki, bu sefer muhzeyni çıktı karşıma ve Yallah diyip birdaha itekledi beni.
Muhzeyni öyle fırlatmıştı ki beni uçtuğumu hayatımda ilk defa hissetmiştim. Bu kez kapıya kadar değil resmen evin üstünden uçup diğer tarafına düşmüştüm. Düşünce öleceğimi hissettim ama düşünce vücudum da bir ağrı bile olmamıştı. Evin diğer tarafında da durum farklı değildi, orda da çemberin içinde ve dışında cinler vardı ve bir taş savaşı vardı sanki. Kafamı kaldırdım evin bu kısmında ne muhzeyni vardı ne de hoca. Çemberin dışına hemen çıkabilirdim, hocayı öldürmek aklımdan çıkmıyordu, ama pek mümkün gibi görünmüyordu en iyisi çemberin dışına çıkmak diye düşünüyordum... koşarak dışarı doğru çıkıyordum tam çizgiye geldiğimdeyse vücudum tamamen kaskatı kesildi... neye uğradığımı şaşırmıştım gözlerim kararıyordu ekran gidiyordu sanki ve kolum cayır cayır yanıyordu.Gözlerimi tekrar açtığımda yine bodrumdaydım hemen kafamı kaldırıp Allahım ben ne yaptım dercesine dayıma baktım kolunu tuttum çünkü dayımın kolunu ortadan ikiye kırdığımı hatırlıyordum.. . Dayım ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu, okumayı kesti napıyorsun oğlum dedi.
+dayı kolunu kırdım ben senin kırmadım mı yoksa dedim...
-yok oğlum rüya görmüşsün sen, seni tesir altına alıp mana aleminde ruhunu çekmeye çalışmışlar iyiyim ben dedi.Dayım iyiydi ama benim vücudum da heryer ağrıyordu, hiç halim yoktu. Olanlara simdi daha iyi anlam veriyordum, hoca beni başka bi alemde olduğum için göremiyordu. Müslüman cinler ise zaten o alemden oldukları için beni görüyorlardı. Dayımın gerçekten kolunu kıramadıysam hocayı da öldüremezdim... acaba bana neden onun için vesvese vermişlerdi bilmiyordum. belki ümitlerimi tamamen tüketmek istiyorlardı ama çemberin dışına çıkmaya yakın dayım uyanmam için kolumu kibritle yakmıştı. Yani 1 dakika daha gecikse belki de o uykudan asla uyanamayacaktım.
Dayım bana okumaya devam etti saate baktığımda sabah namazına yaklaşıyordu bu beni rahatlatmıştı biraz, dayımla bodrum katta durmaya devam ettik bi süre sonra zaten sabah ezanı okundu
Dışarda ki gürültüler kesildi, ardından kapının sesi geldi... hoca gelmiş dayımı arıyordu, önce üst kata doğru yöneldi dayım bodrumdayız diye bağırınca hoca da aşşağı geldi.
Gelin hocam yukarı dedi.
Hocaya saygım çok fazla artmıştı, sabaha kadar resmen ifritler ile harp etmişti ve bunu karşılıksız yapıyordu. Üst kata çıkarken önce dışarı bakmak istediğimi söyledim, hoca
- bakmasan daha iyi olur evlat dedi, ben yine de bakmak istemiştim, dayım da
-bende seninle geleyim o zaman dedi hoca da
- peki siz bilirsiniz ama göreceklerinizi bi ömür unutamayabilirsiniz dedi.Zaten öyle de oldu. Kapıyı açar açmaz dayım velahavle çekmeye başladı, gözleri faltaşı gibi açılmıştı ama bende bi tepki yoktu çünkü zaten gece rüyamda orayı görmüştüm, değişen tek şey yer de yatan garip bedenler yoktu... sadece izleri vardı ve evin etrafında daha çok taş ve kaya parçaları vardı. Resmen dağdan kopardıkları kayaları eve atmışlardı. Muhzeyni eve siper olmasaydı eğer muhtemelen içerde ezilerek ölürdük.
Dayım geri girelim oğlum dedi... daha fazla adamı yormak istemedim, geri girerken kapının önünde ki tahtaların kırılmış olduğunu gördüm. Orası gece beni muhzeyninin ailesinden birinin fırlattıktan sonra düştüğüm yerdi, ve gerçekten kırılmıştı benimde kalçam çok acıyordu zaten. içeri girdiğimizde hoca kana kana su içiyordu, çölden gelmiş gibiydi sanki serap görüyordu suyu kana kana içiyordu.
Dayım yormak istemediği için hocaya herhangi birşey sormadı, abdestlerimizi alıp sabah namazını kılalım dedi hoca... dayım da bana, sen bi kendini kontrol et dedi... ne demek istediğini anlamamıştım ilk başta ama sonra düştü jeton, cünüp müyüm değil miyim ona bakmamı istiyordu... çünkü gece yine vücudum çok yorulmuştu.
Bodrum kata inip kontrol ettim sağlamdım bişey yoktu. Yukarı çıkıp ibrikle dışarda abdestimizdi aldık eve tekrar girdik, dayım sabah namazını benim kıldırmamı istedi. imam hatip okuduğum için tabi ki namaz kıldırmayı biliyordum, tamam dayı dedim... ben öne geçtim dayımla hoca cemaat oldular namazımızı kıldık.
Tesbihatta iken kapı çalındı. Ben hemen irkildim... kim acaba bu diye. Hoca, ben bakayım dedi kalktı gitti, bende hemen pencereye yöneldim.
. 1 tane araba vardı, jandarma gelmişti eve, dayıma durumu söyleyince dışarı çıktık... jandarma hepimizden kimlik istedi, dayım
-yanımızda kimlikler yok komutanım, ben doçentim arkadaş öğrenci hocayı da tanırsınız zaten diyip adını söyledi.Komutan, gerçekten hocayı isimden tanımıştı, komutanla gelen askerler etrafı görmüş olmalarından olacak ki korkutan tir tir titriyorlardı ve elleri silahlarının tetiklerindeydi
Dayım, bekleyin dedi... içeri gitti o ara da komutan
-burda ne oldu bu kayalar nedir? diye sordu. Hoca ,- komutan ne sen sor, ne ben söyleyim isterseniz sizde birdaha buraya gelmeyin dedi. Komutanın da eli sürekli tabancasının üzerinde duruyordu... hoca da farketmiş olacak ki
- komutan, o silah seni burda koruyamaz , bizden de zaten size zarar gelmez dedi... komutan zaten korkuyordu,-peki bu yerde ki kanlar ve etler nedir dedi.. hoca eliyle ilerde ki koçların kafalarını göstererek,
-koçların kanı komutanım daha fazlasını sorma rica ediyorum dedi. Komutan da zaten konuyu uzatmak derdinde değildi, o sırada dayım içerden elinde 4 kağıt ve bir kalemle geldi önce komutana adını soyadını ve bazı bilgilerini sordu ve kağıda yazıp cebinden çıkardığı bezle sarıp bantladı... aynı şeyi kalan askerlere de yaptıktan sonra komutana doğru ,
-komutanım siz burdan tayin olana kadar, askerlerde terhis olana kadar, bu muskaları çıkarmayın kendi iyiliğiniz için dedi. Komutan biraz akıllı biriydi
- ne biliyim bunların ne olduğunu dedi dayım da,
-ismini ve soyismini söyleyip bi kağıda tc kimlik numarasını yazdı... Karakoluna dönünce bakabilirsin x üniversitesinde ilahiyat hocasıyım dedi, komutan daha fazla lafı uzatmak istemedi tamam diyip arabalara binip gittiler...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Türkiye'de Yaşanmış Cin ve Hayalet Olayları 4
HorreurSerinin 4.kitabında olayları araştırmaya devam ediyoruz