hala ne yapacağıma karar verememişken kapının kolu elimde kaldı. ve kapı yavaşça açılmaya başladı. hemen koridorun öteki tarafına doğru hızlı adımlar atmaya başladım. ne kadar hızlı gittiğimi düşünsem de o varlıkların bir anda önümde belireceğini de adım gibi biliyordum. ne kadar uzaklaştım diye merak edip arkamı döndüğümde ikisi de o korkunç yüzlerini bana çevirmiş gülümsüyorlardı. korkum bir anda 4 kat arttı ve tekrar önüme döndüğüm de gittiğim yönde en dipteki ışık söndü. ışık söndüğü an durdum. hissediyordum, o geliyordu. odama birkaç adım kalmıştı ama odaya girsem ne olacaktı. vazgeçtim kaçmaktan ve tam ortada bekledim. ne olacaksa olsun artık dedim ve tam ensemde bir nefes hissettim. o rüzgar enseme çarpınca gözlerimi kapattım. bu sefer de gölge gelmişti. onu da hissedebiliyordum. bir anda duvara doğru iteklendim. gözümü açtığımda sol omuzumu sert bir biçimde çarptım. olduğum yere yığıldım kaldım. tekrar dövdüler beni. öldürmüyordu. sadece ölmeme birşeyin sebep olmasını istiyordu. öldürmüyordu beni. sadece kendimi öldürmemi bekliyordu...
kendime geldiğim de güzel bir hastane odasındaydım. sağ bileğim kırılmış sol omuzum ve sağ ayak bileğim çıkmıştı. ne oldu bana diye soramadım çünkü kimseyi tanımıyordum. biraz sonra annem belirdi kapıdan onu çok özlemiştim. annem gelip saçımı okşadı ve hüngür hüngür ağlıyordu. "benim yüzümden oldu bunların hepsi" diyordu. zar zor konuşarak üzülmemesini söyledim. ellerimi öpüyordu. hiçbirşey beni bu kadar sevindirmemişti. bir anda aklıma geldi ve "muskam?" diye sordum. annem de "boynuna taktım" dedi. "peki nerdeymiş" diye sordum. eşyalarımın arasından çıkmış ve hemen boynuma takmış. rahatladım ve hemen geri yattım. artık askerliğim bitmiş ve en azından başıma gelecek birşey varsa daha rahat baş edebilecektim. gözlerimi kapattım ve uyudum.
aradan 2 yıl geçti ve ben gölgeyi belirli aralıklarla hissetim. o da uzaktan takip ediyordu ama yaklaşamıyordu. çünkü hem manevi açıdan hemde psikolojik açıdan daha da güçlendirmiştim kendimi. herşey normalken can ciğer kankalarımdan birinin bir sır vermesiyle tekrar dirildi. bu sefer onlar da yanlız değildi, ama bende değildim..
en sevdiğim 3 arkadaşımdan birisi yusuf iş çıkışı çay içmek için hepimizi bir araya topladı. gittiğimiz mekan biraz kalabalıktı ama bitene kadar abuk sabuk şeylerle oyaladı bizi. etraf sakinleşince "hacılar size bir sır verecem ama söz verdin" dedi. allah allah ne sırrı bu diye düşünürken zar zor söz verdirtti bize. ankaranın dışında bir yerde bir gömü olduğunu söyledi. nerden nasıl öğrendiğini sorduk ama tam bilgisi olmadığı için aydınlatamadı bizi. "bakalım mı bir nedir ne değildir" diye sordu. herkes onay verince bir bakmayı uygun gördük. önce gidip devletten kazı yapacağımıza dair izin aldık. tanıdıklarımız vardı sağ olsunlar. 15.ooo tl ye dedektör aldık kazı malzemeleri, çadır yani aklınıza ne geliyorsa aldık ve iş yerlerimizden 10 günlük izin almaya çalıştık. izinleri de aldıktan sonra yola çıktık.bir kaç saat mesafeden sonra mekana gittik. yusuf, caner, onur ve ben. araçtan indik önce biraz dağı taşı gezdik. yusufa tarif edilen yere doğru keşfe çıktık. akşama doğru geri dönüp araçtan malzemeleri indirdik. çadırları kurduk ateşimizi yaktık. marketten aldığımız hazır kuru fasulyeleri pişirdik. afiyetle yedik derken. etraftaki çalılarda bir kıpırdanma oldu ve bir av köpeği geldi. çok yüksek sesle havlıyordu. hoşt falan diye kovalarken çalılar tekrar hareketlendi ve elinde tüfekle 2 amca geldi yanımıza. yöresel dilleriyle selamlaştık ısıttığımız yemeklerden sunduk. çay demleyip içerken amcalardan birisi "siz neye geldiniz bura" dedi. bizde gömü için geldiğimizi söyledik. amca dediki "tikkat edin buraların gömüsü pistir" dedi. biz anlamadık ve niye pistir dediğini sorduğumuz da amca çok alim hocalarla alabileceğimizi söyledi. ne alaka diye fazla sulandırmayıp amcaların kalkmasını bekledik. vedalaştılar ve gittiler amcalar. biz de çaylar bittikten sonra gömünün olduğu mekana doğru gitmeye başladık. çadırlarla arası 150 metre vardı. gömünün oraya gittiğimiz de dedektörü tuttuk ve anında altın gösterdi. hepimiz birbirimize bakıp gülümsedik tamamdır bu iş diye.
ilk kazmayı yusuf vurdu ve kazmaya başladık. daha 4-5 kere vurmuştu ki tahta sesi geldi. hepimiz şaşırdık. bu kadar kolaymıydı diye düşündük. küreklerle toprağı atmaya başladığımız da biraz su çıkmaya başladı. suyu dışarı attıkça aynı seviyede duruyordu. ışık tutup baktığımızda gömünün tahtasını görüyorduk. boyum baya uzun olduğu için kolumu sıyırıp suya soktuğumda inanın yok böyle bir derinlik. küreği sokuyoruz ve maksimum 30-35 cm sonra kutuya dokunuyoruz ama kolumu sokuyorum yetişemiyorum. onur sinirlenip küfür etti ve ondan sonra işler tersine dönmeye başladı. bir anda sağdan soldan topraklar kapattı gömünün üstünü. herkes aptal aptal birbirine bakarken tekrar kazma kürekle vurma başladık. tekrar açtık yine aynı şeyleri yaşadık. yusuf ayakkabılarını çıkarıp suya bacaklarını soktu ama o da yetişemedi. beline kadar suya girdi ve hala gidiyordu. inceden tırsmaya başladık ve yusuf küfür edince bir anda yanımızda götürdüğümüz bataryalı ışıldaklardan 2 tanesinin ışığı söndü. hemen ışıldaklara baktık ne yaptıysak çalışmadı. son 1 tane kaldı elimizde ve eğer o da olmazsa sabaha kalacaktı. biraz bilgisayar ve elektrik işlerinden anladığım için bakayım dedim. cihazın içi normal herşey yerli yerinde herhangi bir sıkıntı yok ama bir türlü çalışmadı. "hay şansımızı gibim" dediğim anda bir anda bir uğultu geldi. birbirimize baktığımız anda son ışıldağın lambası da söndü. hemen malzemeleri toplayıp çadırlara döndük.
kimse erkekliğine yedirmiyor ve belli etmiyordu ama altımıza sıçıyorduk korkudan. hemen birkaç tanıdık aradık ve nedir dava diye sorduk. gaziantepte kuzenlerim var. onlar bu işlerde iyilerdir. arayıp sordum ve "tılsımlı gömü" diye bahsetti. "sağlam bir hoca ile alırsınız anca" dedi. "tılsım ne tılsımı?" diye sorunca "3 harfli" dedi ve ben bir anda yine dellendim
tılsımlı gömülerde her vurduğun kazma ve kürekte besmele çekmen lazım yoksa başına musallat edersin" dedi telefon görüşmesinin sonunda. adam besmele diyor biz küfürle daldık. arkadaşlara bu işten vazgeçelim demem lazımdı ama okadar masraf edildi. en azından zararı kurtaralım diye düşünüyordu. durumu onlara da anlattım ve ne yapacağımıza dair plan yapmaya başladık. 2 kişi gömünün başında duracak 2 kişi de yakınlardaki köylere gidip hoca arayacaktı.o gece fazla beklemedik ve yattık. sabahta oldu onur ve yusuf yola çıktı. caner ve ben gömünün başında kaldık. canerle birlikte besmele çeke çeke gömüyü kazmaya başladık. ne kadar kazsakta dün geceki gibi olmuyordu. her kürekle toprak alışımızda toprak seviyesi aynı kalıyordu. 2 saate yakın uğraştık ama herhangi bir sonuç elde edemedik. 2 saat sonra onur ve yusuf göründü. geldiler ve baya bir korkmuşlardı. ne olduğunu sorduğum da 2 saattir gittiklerini ama yolun yine tepenin başına geldiğini söylediler. anlamadım ve tekrar sordum. detaylıca anlatmışlardı. gömünün olduğu yere gelirken otoyoldan toprak yola geçip öyle geliyorduk. yol hiçbir yere dönmüyordu. herhangi bir yol ayrımı yoktu. yolun bittiği yerde bir kayalık vardı ve sonra araziye çıkıyordunuz. yusuf ve onur araziden yola indiklerini söylediler 1 saatten fazla yolda gittiklerini, ama yine kayalıkların oraya geldiklerini söylediler. herkes birbirine bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. onur "hacı ben korkmaya başladım hadi gidelim" dedi. kimse buna itiraz etmedi. gömüyle ilgili sıkıntı vardı ve başımıza bela olacak gibiydi. eşyaları topladık ve araca indik. gömüden çıkardığımız toprakları etrafa saçtık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Türkiye'de Yaşanmış Cin ve Hayalet Olayları 4
TerrorSerinin 4.kitabında olayları araştırmaya devam ediyoruz