Öfkeli olmak insanın sadece kendine verdiği bir zarardan ibaretti. Kime öfkeli olduğu konusu ise kişiye kalmış bir tercihti. Yani aslında kimin size zarar vereceğini kendiniz belirliyordunuz. Belki de bu en sevdiğiniz kişi olabiliyordu. En sevdiğiniz yemeğin size kilo aldırmasıyla aynı şeydi. Onun bu öfkesi ve siniri sadece babasına mıydı? Bunun hakkında en ufak bir fikri yoktu. Sadece düşünceli bir şekilde her sabaha uyanmaktan sıkılmıştı. Artık düşünmek istemiyordu.
Bir nevi onu terk eden babasıyla yüzleşmek istiyordu fakat bunun için kendinde o cesareti bulamıyordu. Ağlayabilme ihtimalini göz önünde bulundukça, kıyıya yaklaşan vapurun tek tutunduğu halat gibi çaresiz hissediyordu. Karşısındaki yüzleşeceği kişiyi göz önüne getiriyordu ve sadece ona kendini odaklıyordu. Böyle bir şey bir gün gerçekleşse nasıl hissedecekti?
Kesinlikle ağlayacaktı.
Ağlamaya olan ön yargısının haddi hesabı yoktu. Gülmek gibi sıradan bir duygu için bu kadar ön yargılı olmasının sebebi ona nefreti ve terk edilişi simgelemesiydi. Kesinlikle düşündüğü tek şey bu idi. Kendini bir saatli bombanın son saniyesi gibi hissediyordu; patlamaya ve dökülmeye ramak kalmış, etrafını yerle bir etmek konusunda hevesli..
Git gide sabrı tükeniyordu ve davranışlarını kontrol edemiyordu. Bundan şikayetçi olan kimseyi tanımamıştı çünkü şu ana kadar samimi bir şekilde hatalarını yüzüne söyleyecek bir yakını olmamıştı. Sadece emirler yağdıran birkaç kişi biliyordu bunun fazlası ya da eksiği yoktu.
Her gününe ayrı bir düşünceyle uyanmasının yanı sıra eşantiyon gibi ona ikram edilen babasının hâlâ var olma ihtimali onun canını sıkıyordu. Belki de öldüğünü bilseydi kafası daha rahat edecekti. Bu kadar çıkmaz şekilde düşünmesine sebep olan babasıydı ve ondan hayatı boyunca nefret edeceğini düşünüyordu. Özellikle hasta ve bitkin zamanlarında babası daha çok aklına geliyordu. Hasta olduğu zamanlarda yanında sadece o vardı. O destek olurdu ve onunla ilgilenirdi. Bu yüzden her hasta oluşunda kendisini ekstra yalnız hissederdi.
Yatağının içerisinde yuvarlanmaya başlayacağı sırada burnunda biriken akıntının onu rahatsız ettiğini hissetmişti. Evet, hasta olduğu şimdi kesin bir şekilde belliydi. Bıkkınlıkla pikesini üzerine çekti ve sıkıntıyla nefesini dışarı verdi. Sıcakladığını hissettiğinde pikeyi üzerinden atıp şafağın yeni sökülmesine şahit oluyordu. Günün sabah saatlerindeydi fakat geceden de kurtulamamıştı. Halsiz düşen vücudu ayaklarını sürüyerek yatağından kalkmasını sağlıyordu.
İstemsiz bir şekilde birkaç kez öksürme sesine hakim olamamıştı. Odasındaki pencereyi aralayıp, perdeyi sola doğru toplamıştı. Sabahın soğuk rüzgarı tenine dokunuyorken, kendini rahatlamaya bırakmaya çalışmıştı. Dingin bir ruh hali vardı ve bunun, günün sonunda yok olacağına emindi.
Evinin caddesini kontrol etmeye başladığında gözlerini bir radar gibi kullanmıştı. 4 saatlik bir uyku bile ona yetiyordu fakat hastalığından dolayı ekstra uykuya ihtiyacı varmış gibi davranmak zorunda kalıyordu.
Hapşırdığında tüm sesi gecenin etkisi altında fazlasıyla sessiz olan sokağa yayılmıştı. Kollarıyla pencerenin pervazına yaslanmıştı. Üzerine çöken yersiz izlenilme hissi onu hiç hoşnut etmemişti. Ne zaman bu yersizlik hissine kapılsa ufak da olsa başına bir şey geliyordu. Evinde kendisi hariç iki kişinin sorumluluğu onun üzerinde olduğuna göre, daha hassas ve dikkatli davranmalıydı.
Miray ve Muhammed, ikisinin de uyuduğundan emin olmak için hızlı ve sessiz adımlarını iki farklı odaya yönlendirdi. Muhammed'e misafir odasını vermişti. Boş olan diğer odadaki koltuğa da Miray için bir yatak hazırlamıştı. Aynı sessizliğini koruyup, ilk önce Miray'a ardından da Muhammed'e kısaca göz atmış ve tekrar kendi odasındaki pencereye gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GURONİ
Teen Fiction18'li yaşlarının başında babasının güvenilir olmayan bir takım işleri yüzünden tek başına bırakılan genç bir kız, hayatının tam olarak dört senesi yaşadığı depresif ruh haliyle sokakta geçirir. Bu süre içerisinde gördüğü her canlıya yardım duyguları...