Kutay derin bir nefes alarak elindeki kadehi kafasına dikti. Birkaç gündür aldığı izni sadece düşünmeye ayırmıştı. Kafasına onun hakkında bir şeyler, karınca yuvasının kenarındaki karıncalar gibi kafasında dolaşmaya başladığı an durmaksızın alkol alıyordu. Uzun zamandır kafasına bu kadar takılan bir şey olmamıştı. Huzursuz ve derdi başından aşkınmış gibi hissediyordu. Düşünecek tek konu, diğer aya yatacak olan parası olmalıyken şimdi ise düşündüğü ve kendine konduramadığı durumların sayısı artıyordu. Sinir bozucu olan ise onu bu duruma getiren kişinin kendisinden bir haber olması ve sormamasıydı..
Uzun bir süre sonra 'kırılma' duygusunu da derinliklerine kadar hissetmişti. Neticede o da insandı ve kendinden beklemediği her şeyi yaşayabilme ihtimali vardı. Büyük lokma ye, büyük konuşma derlerdi. O her ikisini de yapıyordu.
Son birkaç gündür düşündüğü her şeyi kendine konduramıyordu ve bu onu daha çok sinirlendiriyordu. Kafasında İmran hakkında yerleştiremediği birçok şey vardı. Bu kafasını dinlediği günlerin içerisinde içsel olarak birçok şeyi kendisine yerleştirmişti. İmran'a karşı duyduğu bütün hislerden emindi. Bunu kabullenmesi ayrı bir süreci içeriyordu. Bu süreci yaşamaya devam eden Kutay, nasıl işin içerisinden çıkacağını bilmiyordu. Anlam veremiyordu.
Anlam veremediği için de kaçıyordu. Onu görmek istemiyordu.
Onu bu aralar Okan ile fazla yakın görüyordu. Aralarında olacak herhangi bir şeye şahit olmak istemiyordu. Büyük bir ölçüde uzak kalmak istemesinin sebebi bu olabilirdi. Ne yapacağını bilmiyordu. Tek ne yapacağını bilmeyen kişinin kendisi olduğunu sanmasa aslında daha iyi hissedecekti çünkü İmran'da kendini suçluyordu. Başına kötü herhangi bir şey geldiğinde babasını düşünüyor ve Okan ile yakın olması konusunda kendini tekrar suçluyordu. Kendine bunu hak olarak görmüyordu. Normal insanların düşünmeden, sorunsuz olarak yaşadığı bu duygular hayatında olan tüm şeyler yüzünden ona mübah değildi ve olamayacaktı da..
İmran'ın bu şekilde düşündüğünü bilseydi belki da ona beslediği duyguları törpülemeyi bilebilecekti fakat bunu yapmak istemiyordu. Kesinlikle istemiyordu. Ona karşı olan her şey özel sayılırdı ve bunları yok etme fikrini aklından dahi geçiremezdi.
Evinde yarı uyur bir şekilde içmeye devam eden Kutay, altındaki kareli keten pijama altıyla fazlasıyla paspal duruyordu. Bunu umursamayacak kadar düşünceliydi.
Evin içerisinde muazzam berbatlıkta bir koku vardı. Güneşlikler kapalı, fazlasıyla loş ve kokulu bir ortamda yaklaşık beş gündür yaşıyordu ve kimse de onun nerede olduğuyla ilgilenmiyordu. Arada bir onu Miray arıyordu fakat istediği kişi aramayınca kimin aradığının da pek önemi kalmıyordu.
Zor sarhoş olan Kutay'ın bilinci hâlâ yerinde olması nedeniyle hiçbir şeyi unutamıyordu. Yani unutamadığı için aslında boşuna alkol kullanıyordu. Orta sehpasının üzerinde duran telefonu karanlığa alışmış göz bebeklerini aydınlatıp, acıtıyorken yavaş ve paspal hareketlerle telefonu almıştı. Bitkinlikle kulağına götürüp, Miray'ın o cıvıl cıvıl sesini dinlemeye koyulmuştu.
"Kutay ağabey, İmran fena dayak yemiş."
Telefonu açar açmaz normal bir hal hatır sorma bekleyen Kutay, duyduğu şey ile şaşırmamıştı fakat paniklemişti.
Tam olarak yerinde olmayan kafası ile ağzının ucuyla sormuştu. Bu ses tonundan Miray onun içtiğini anlayacaktı fakat bunu sormalıydı.
"O nasıl?"
Miray anlam veremeyen şekilde telefonu kendinden uzaklaştırıp telefonu birkaç saniye inceledikten sonra tekrar konuşmaya başlamıştı.
"Sen içiyor musun?" dediğinde mutfağa giren İmran ile, kendisine çeki düzen vermişti. Umuyordu ki, yaralandığını Kutay ağabeyine söylüyorken onu duymamış olsun. Ona haber verdiği için çok kızar üzerine bir de azar yerdi ama asla söylediğine pişman olmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GURONİ
Teen Fiction18'li yaşlarının başında babasının güvenilir olmayan bir takım işleri yüzünden tek başına bırakılan genç bir kız, hayatının tam olarak dört senesi yaşadığı depresif ruh haliyle sokakta geçirir. Bu süre içerisinde gördüğü her canlıya yardım duyguları...