İmran sorumluluğunda ki küçük çocuğu kesinlikle unutamıyordu. Zaten böyle bir şey olması imkansızdı. O kadar derin bir şekilde uyuyordu ki, aşağıdaki kalabalıktan kaçıp bir süre onu izlemeye gelmişti. Müziğin sesi bir uğultu halinde geldiği için, hiçbir şekilde rahatsız olacağını düşünmüyordu. Sessizce onu izlemeye devam ediyorken, büyük bir gürültü ile Yağız içeri girmişti.
"İmran sen işi..." lafını yarımda kesen şey İmran'ın Yağız'ı ittirerek dışarı çıkarmasıydı.
"Ne yapıyorsun? Uyandıracaktın." sesini çok yükseltmeden ona kızmaya başlamıştı.
"Sonradan fark ettim. İşinin başında olman gerekmiyor mu senin? Hem o çocuk kim?"
Tüm soruları peş peşe sorduğundan İmran'ın sinirleri gerilmiş ve aksi olarak hiçbir şey söylemek istememişti. Sonuç olarak ona hesap vermek zorunda değildi fakat uğraşmak istemediğinde kısaca cevap verdi.
"İşimin başında olup, olmamam çok umurunda olacağını sanmıyorum. Ayrıca o çocukla ilgilenmem gerekiyor bu kadar."
Koridorda birbirine çemkiren iki taraf, kesinlikle birbirini tam olarak dinlemek istemiyordu. Yağız patron olan taraf olarak İmran'dan yediği yumruğun hesabını sormaya çalışıyor, İmran ise kişiliğine sinir olduğu Yağız'ı umursamamaya çalışıyordu.
"Bir çocuğun burada ne işi var?" Yağız sorgulamaya devam ediyorken, İmran bacaklarının kenarındaki yumrukları sıkmaya devam ediyordu.
"Zorunda olmasam zaten getirmezdim." dedi dişlerinin arasından..Dişlerini o kadar sıkıyordu ki harfler tam olarak yerinden çıkmıyordu bile.
Yağız, İmran'ın ellerinin yumruk şeklinde olduğunu fark etmişti. Zaman geçmeden, bunun içinde bir şey söyleyecekti fakat bir kadından ikinci bir yumruğu yemeyi vücudu kaldıramazdı
İmran ise tekrar içeri girdiğinde çocuk uyanmış bir şekilde hızla etrafına bakıyordu. Her halinden telaş içerisinde olduğu belliydi. İmran herhangi bir hareket sergilemeden, onu tanımasını bekledi. Küçük çocuk birkaç defa gözlerini kırptıktan sonra İmran'a şaşkınca bakmıştı.
"Rüya sanmıştım! Sen gerçekten o ablasın."
Çocuk büyük bir sevinçle yerinden kalkıp, hızla İmran'a doğru koştu. O kadar sıkı bir şekilde sarılmıştı ki, İmran'ın en derinlerindeki hislerinden birinden ağlama isteği kopmuştu. Kendini sıkmaya başlamasıyla beline kollarına dolayan çocuğa o da eğilerek sarılmıştı.
"Seni aldım onlardan. Korkma." diyerek çocuğun kahverengi saçlarını okşamaya başlayan İmran, çocuğun ağlamaması için dua ediyordu aksi taktirde o da ağlayabilirdi.
Çocuk o kadar çok sıkı sarılıyordu ki İmran aşırı sevildiğini ve minnettarlığı hissediyordu. Bu o kadar güzel bir histi ki, hele bu hissi bir çocuk tarafından aldığında ciddi anlamda duygularının içerisinde boğulmuştu. O kadar dolmuştu ki, çocuğun tek bir hıçkırması onu burada ağlama krizine sokabilirdi. Uzun süredir ağlamaması da bir sebepti.
Çocuk onu bıraktığında dolan gözlerini yeni fark etmişti. O küçük elleriyle gözlerini silmeye çalışmıştı fakat İmran onun ağladığını çoktan görmüştü bile. Genç kadın burnunun sızladığı hissediyordu. Genzinden gözlerine doğru uzanan bir his onu ağlamak için zorluyordu fakat ağlamayacaktı. Yumruklarını sıktı ve çocuğun omuzu kavrayarak, onun yattığı koltuğa oturdular.
Çocuğun kıyafetleri kirliydi. Elleri ve yüzünde oluşan kir öbekleri onu daha fazla aciz gösteriyordu ve İmran bu görüntüye dayanamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GURONİ
Teen Fiction18'li yaşlarının başında babasının güvenilir olmayan bir takım işleri yüzünden tek başına bırakılan genç bir kız, hayatının tam olarak dört senesi yaşadığı depresif ruh haliyle sokakta geçirir. Bu süre içerisinde gördüğü her canlıya yardım duyguları...