Gözlerini kendisine oldukça büyük olan evinde aralamaya alışkın olmayan İmran, derin bir nefes alarak yatağından kalktı ve aynanın karşısında kendine kısaca baktı. Üzerindeki ince kumaş parçasını yatağının üzerine fırlatıp, sırtını aynaya döndü ve incelemeye başladı. Doktorun da dediği gibi şişkinlikler git gide azalıyordu fakat ufak sızıntılar sırtını işgal etmeye devam ediyordu. Sopanın izleri gitmiş sadece birkaç kan dolu yuvarlak kalmıştı.
Sessizce banyoya doğru yol adı ve elini yüzünü bir hışımla yıkadı. Yavaş iş yapmaktan nefret ederdi. Tekrar odasına girip, yine işinin ciddiyetini yansıtacak bir şeyler giymeye karar verdi.
Annesinin kıyafetlerinden giymek istediğine karar verip, eskiden annesinin ve babasının kaldığı odaya girdi. Hızla kıyafetleri karıştırmaya başladığında, bir beyaz gömlek bulmuştu. Düz beyaz bir gömlek.
Düğmeleri tek tek kapattığında her düğmeye temas edişinde aklına annesi geliyordu. Kendine acı çektirmek gibi bir niyeti yoktu. Artık annesinin hatıralarının içerisinde bulunması, onu daha çok hatırlaması anlamına geliyordu. Bu yüzden onun suratını asla unutmayacaktı. Yani asla böyle bir ihtimali olmayacaktı. 4 sene boyunca annesinin yüzünden kaçmış ve hatırlamak istememişti. Aslında onu görebileceği tek yer artık hafızasıydı. Mantıklı düşünseydi, hafızasından ve anılarından tamamen kaçsaydı artık annesini hatırlayabilecek tek bir yer bile kalmayacaktı.
Hızlıca kendi odasına gidip, siyah dar bir kot pantolon giydikten sonra siyah bir deri ceket giyip önceki halinden daha ciddi bir giyiniş tarzı yakaladığını düşünüp, anahtarını cebine tıkıştırmıştı. Kendisine atıştırmalık bir şeyler hazırlayabilirdi.
Hızlıca dolaptaki sütü alıp, kafasına diktiğinde hızlıca bu davranışa ara verdi çünkü eğer annesi görseydi bundan hiç hoşnut olmazdı. Kısa bir şekilde gülümsedi. Babasının anlatmasına göre, o da böyle bir şey yapsaydı eşine kızarmış... Bir de çocuğunun yapması, ne kadar onu sinirlendirirdi kim bilir?
Duvardaki annesinin ve babasının fotoğrafına baktı. Gelinlik ve damatlık olan fotoğrafları... O fotoğrafı orada tutmasının tek sebebi belki de onu küçükken mecbur şekilde yalnız bırakan annesiydi. Fotoğrafın babasının olduğu kısmı yırtmayı bile düşünmüştü fakat annesinin o anını asla bozmaya kıyamamıştı.
Sütü bardağa boşaltıp, ardından birkaç gün önce iş arkadaşları için aldığı çikolatalardan birini iki ısırıkta midesine yolladı. Sütü de hızlıca içtiğinde bardağı hızlı bir şekilde çalkalayıp tezgahın üzerine bırakmıştı.
Leyla ve Beril'in gelmesini bekliyordu fakat hala bir gelişme göremiyordu. En kısa zamanda onların telefon numaralarını almalıydı. Bunu aklına not ettikten sonra televizyonu açara beklemeye başladı. Çok uzun bir uyku çekmişti. Bu kadar uzun uyumaya kesinlikle alışkın değildi fakat olmuştu işte. Güzel bir uyku çekmişti. Başının ağrıması gerekirken, kendini dinlenmiş hissediyordu.
Televizyon kanallarında hızla geçiş yapıyorken, aklına ufak kulübesi geldi. Sahi oranın sahibine haber vermesi gerekiyordu. Zira, bekçilik yapması karşılığında orada kalabiliyordu. Onca koşuşturmanın arasında orayı unutmuştu. Adam belki de oranın sahipliğinde olduğunu bile unutmuştu çünkü kulübe ve sahip çıktığı arsa haşa Allah'ın bile unutabileceği yerdeydi. Böyle bir şeyin mümkün olmamasıyla beraber, yaptığı abartı yakıştırmalı benzetmeyi kafasında onaylamıştı.
Televizyon kanallarında geçiş yapmaya devam ediyorken, tanıdık bir yüzü gördüğünde duraksadı. Oğuz'u televizyonda mı görmüştü, yoksa yanlış mı tanık oluyordu?
Ciddi anlamda Oğuz'du fakat işinden dolayı televizyonlarda ne işi vardı? Bu kadar ünlü olamazdı değil mi ? Televizyonlara haber olacak kadar ne yapmış olabilirdi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GURONİ
Teen Fiction18'li yaşlarının başında babasının güvenilir olmayan bir takım işleri yüzünden tek başına bırakılan genç bir kız, hayatının tam olarak dört senesi yaşadığı depresif ruh haliyle sokakta geçirir. Bu süre içerisinde gördüğü her canlıya yardım duyguları...