Okan'ın dediğini yapıp birkaç perdeyi aralamıştı. O hâlâ onu izleyenleri göremese de, orada birilerinin olduğuna adı kadar emindi ve Okan'ın o gergin gelen ses tonundan her şeyi anlayabilmişti.
Babasını görmeden önce de başının beladan pek eksilebildiğini söylemezdi fakat en azından kendisi için onların bir anlamı ve önemi vardı. İyi hissediyor ve bunu yapmaktan zevk alıyordu. Panik ve düşünce yoğunluğundan bayılacak kadar yardım ettiği insanları kafasına takmıyordu. Olmuş ve ölmüşe çare yoktu ve başa gelen çekilirdi. Dışarıya çekinceli birkaç bakış yollayan İmran, hâlâ anormal bir şeyler göremiyordu. Telefonu tekrardan çalmıştı.
"Seni izliyorlar, bende onları. Korkma ya da endişe etme sakın. Tenin gereğinden fazla soluk ve hastalıklı gibi duruyor. Kendine bunu lütfen yapma." dedikten sonra İmran ne diyeceğini bilememişti. Artık her şeyden yorulduğu bu kadar belli oluyor muydu?
Okan'ın nefes sesi telefonun diğer ucundan ona ulaşıyordu fakat ne diyeceğini hâlâ bilemiyordu. Aynı şekilde onun nefesinin sesi de Okan'a ulaşıyordu. Bu durumda o da ne diyeceğini bilememişti. Sadece susup, birbirlerinin nefes seslerini dinlemek pek normal bir davranış sayılamayacağından, buna son veren Okan olmuştu.
"Bir şeylerle uğraşıyormuş gibi yapmaya devam et."
Okan amaçlarının ne olduğunu anlamaya çalışıyordu ve biraz daha İmran'a o şekilde bakmayı sürdürürlerse olayı fena halde patlatacaktı. İmran ile hâlâ telefonda iken bir yandan onları izlemesi dikkatinden bir şey kaybetmiyordu.
İki adamın arasındaki o gülüşlere şahit oluyordu ve bu hiç hoşuna gitmiyordu. Diğeri öbürünün koluna dokunuyorken, onu engellemeye çalışıyormuş gibi duruyordu ve ne konuda engellediğini anlamak için biraz zamana ihtiyacı varmış gibi duruyordu.
Diğeri gülerek telefonu havaya kaldırmıştı. Tekrar diğeri onu engelliyorken, telefonu elinde olanın suratındaki o gülüş hiç hoşuna gitmemişti.
"İmran pencerenin önünden çekil hemen!"
İmran ne dediğine anlam veremeden, sadece ona güvenip dediğini yapmış ve pencerenin önünden çekilmişti. Bu o kadar hızlı bir şekilde olmuştu ki, bir anda kendini oturma odasının ortasında bulmuştu.
"Ne oluyor ?"
"Fotoğrafını çekiyordu, piç."
Birden fazla kez İmran'ın başına böyle şeyler geldiği için, bunun nasıl bir durum olduğunun farkındaydı ve sırf bu yüzden başına bu belayı almıştı. Televizyonlardaki boy boy fotoğraf ve videolar buna sebep olmuştu. Derin bir nefes alıp sinirini kontrol etmek için çok çaba sarf ediyordu fakat herhangi bir çaba İmran'ın dışarı çıkıp onların suratlarıyla yumruğunu buluşturması kadar barışçıl (!) olamazdı.
Son birkaç günün patlamasını onların üzerinde sergileyecekti ve bundan hiçbir şekilde çekinmeyecekti. Öfkeyle telefonu kapatıp, koltuğun üzerine fırlatmıştı.
Okan üst katta telefonun suratına neden kapandığını kısa sürede düşünüyorken, tahmin ettiği şeyin olmaması için dua etmeye başlamıştı bile. Engellenemez bir cesareti vardı ve bu her zaman başına dert oluyordu. Pencereden bahçeyi gördüğü kadarıyla İmran dışarı çoktan çıkmıştı bile. Hemen telefonunu cebine tıkıştırıyorken, gözlerini onlardan ayırmıyordu.
İmran'ın ayakları çıplak mıydı ?
Ayaklarını mahvedecekti ve bunun için endişelenmeye çoktan başlamıştı. Nasıl öfkelendiyse, dışarı o şekilde çıkıvermişti ve yine kendisini düşünmemişti. İmran'ın kendisi için ona sinirlenmeye başlıyor ve kendini bu denli düşünmemesine imkan veremiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GURONİ
Teen Fiction18'li yaşlarının başında babasının güvenilir olmayan bir takım işleri yüzünden tek başına bırakılan genç bir kız, hayatının tam olarak dört senesi yaşadığı depresif ruh haliyle sokakta geçirir. Bu süre içerisinde gördüğü her canlıya yardım duyguları...