GURONİ - 41

17.6K 947 210
                                    

    İmran en son yaşadığı gürültüden dolayı kendini yorgun hissediyordu. Patlayan kaşı yüzünden kendini aciz hissetmeye başlamıştı bile. Aslında böyle hissetmemesi gerekirken, karşısındaki dövdüğü o adamlardan bir darbe almış olmak canını sıkmıştı.
Miray kendine ayrılmış oda da uyumak üzereyken, o aşağıda karanlıkta televizyonun karşısında oturuyordu.
Ortamda sadece televizyonun ışığı vardı ve bu durumdan gayet hoşnuttu.
Kısa bir zamandan sonra kapının zili çalındı ve İmran'ın gözü direkt saate gitti. Saat gece ikiye geliyordu ve bu saatte kimin geleceğine dair bir tahmin yürütemiyordu. 

 Kapının gözetleme deliğinden, dışarıya baktığında Kutay'ı görüyordu fakat buna da bir anlam veremiyordu. İster istemez, kapıyı bir süre bekletmişti. Ardından Miray'ın uyuyabileceği ihtimali geldiğinden dolayı, hemen kapıyı açtı ve beklemediğini herkesin anlayabileceği bir yüz ifadesiyle gösterdi. 

Kapının önünden çekilmeyip, Kutay'ı içeri buyur etmemişti. Bunu beklemeyen Kutay ise gözleriyle içeriyi işaret edip, İmran'dan bir cevap beklemişti. 

"Saatin farkında mısın?"  dedikten sonra saçının altında kalan yarayı fark etmişti. İmran başına yine bela alıp, yine bir kavgaya karışmıştı. Bunu o yaradan anlamak mümkündü. Üstelik üzerinden çok bir vakit geçmediği, yarayı temizlemediğinden anlaşılıyordu. 

 Sorduğu soruyu umursamadan, kaşının üzerindeki yaraya odaklanmıştı. 

"Senin kaşına ne oldu?" dediğinde elini İmran'ın saçlarının arasına daldırıp, yukarı kaldırmıştı. Bu o kadar hızlı ve aniden gelişen bir durumdu ki, İmran tek adım geri atsa bile ondan uzaklaştığını düşünmüştü fakat bu uzak kalmak için yeterli bir mesafe değildi. Gereksiz yakınlık İmran'ın bedenini kaskatı keserken, Kutay'ın odaklandığı tek şey kaşındaki yara idi. 

 Yarasına bakıyordu fakat sıcak ve sigara kokan nefesi İmran'ın suratına vuruyordu ve bu ona bir yaz rüzgarı hissini vermişti. Kapının önünde dikilmeye devam ettiklerinde, İmran'ın onu dışarı çıkarması ya da içeri alması gerektiği aklına gelmişti. 

"Çok derin değilmiş." dedi ve geri çekildi. 

Ona bakıyorken, sanki kendi kızı ya da kardeşi ilk okulda kavga etmiş ve onun sorumluluğunu almak istercesine bir ruh haline bürünmüştü. Bunu isteyerek yapmıyordu fakat tam olarak böyle hissediyordu. 

Anlam veremeyen bakışlarını sürdürmeye devam etmişti. Oldukları ve bulundukları pozisyonda çok mantıklı sayılmazdı. Kapının önünde dikilmiş ve yarasına bakmıştı. 

"Gecenin ikisi ve yan tarafta Zeliha Teyze var. Bir erkeği öylece evime alamam." dediği şeyle Kutay şaşırmıştı çünkü hiç böyle bir şey düşüneceği aklının köşesine dahi dokunmazdı. 

 Gülümsediğinde İmran sinirle ona bakmıştı. Gayet ciddi söylediği bir şeyi bu kadar komikmişçesine algılayıp, neden gülmüş olabilirdi ki?

"İnsanları bu kadar düşündüğünü ve umursadığını bilmezdim. Ayrıca çok saçma." dedi ve İmran'ın üzerine doğru bir adım atıp, kapıyı kapattı. Ayakkabılarını çıkarması gerektiğini, adı kadar iyi biliyordu.

 Hızla ayakkabılarını çıkarıp, kendi evinin rahatlığında koltuklardan birine bıraktı. İmran'da peşinden gidip, karşısındaki koltuğa oturdu ve hayretle aklına düşen ilk şeyi büyük bir tepkiyle ona sordu. 

"Muhammed nerede?" 

Çok bağırma gibi çıkmayan tonu, şaşkınlığını ve telaşını belli ediyordu. 

"Ben de sana onu söylemeye gelmiştim." 

Konuya giriş cümlesi böyle olmamalıydı. Fazlaca panik sağlayacak bir cümleydi.

GURONİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin