Imagine Dragons - Radioactive.
-
O hem zihin olarak hem psikolojik olarak güçlü olmak zorundaydı. Güçlü olmayı, kendisi seçmemiş adeta buna zorlanmıştı. Güçlü olmak artık onun için sıradan ve basit bir konumdu. Hayatının gidişatını kendisi seçmiş gibi görünse de bu hiç öyle değildi.
Sokakta yürüyorken, kendini ciddi anlamda buraya ait hissediyordu. Evi bir mahalle, odası da sokaklardı.
Tehlikeli bir eve sahip olduğu için kendini sürekli korumak zorundaydı. Sürekli bunu yapmak zorunda kalmak, can sıkıcı olmasına rağmen; bu durum onu dikkat çekici bir kadın haline getiriyordu. Bu yüzden karşı cinslerinin olağan saldırılarından kendini korumalı ve elinden geldiği kadar düzgün bir yaşam sürmeliydi. Sokaklar hayatının merkezinde olan bir kadın için her ne kadar kendini korumayı bilse de yine de bu konuda kendini sürekli geliştirmeye çalışıyordu.
Belki de onu bu kadar hırçın ve saldırgan yapan da bu olabilirdi. Hangi normal bir kadın acımadan, birinin elini çalışan bir ocağa bastırabilirdi ki? Yaşadığı konum gereği ne yapacağına düşünmeden ve sadece kendisinin güvende olup olmamasına göre karar veriyordu.
İmkânsız gelen şeyler ona oldukça imkânlı gelebilirdi.
Her şeyin karşılığı olduğuna inanıyordu.
Karşılık, eşitliktir.
Bu şekilde bir intikam makinesi haline gelmesi hakkında tek bildiği şey, bunu hak eden insanların çevresinde ve diğer insanların çevresinde olmasıydı. Hayat onu bu konuda eğitmişti. Hiç istemese de bunu yapmak zorunda kalıyordu.
Bir zaman sonra kendine yapılanı, başkasına yapmak konusunda acıma duygusu kalbinde küsmüş bir çiçek gibi solacaktı. İşte o zaman ruhsuzlaşacaktı ve istediği olacaktı.
Derin bir nefes alıp yoluna devam etti. Elini hızla kendinden emin olmayan bir şekilde cebine atmış ve emin olmayarak da cebini yoklamaya başlamıştı. Eline gelen kağıt parçasıyla umutlanıp, hızla o kağıt parçasını tutup dışarı çıkardığında, normal bir kağıt parçası olduğunu fark ettiğinde ufak bir küfür savurup elini diğer cebine daldırmıştı.
Bu sefer umutlanacak bir kaynağı vardı. Evet, cebindeki on lira onu mutlu edecek bir miktardı. Hızla yürümeye devam ettiğinde, aç olan karnını doyurmak için bir simitçi aramaya başlamıştı. Ölmeyecek kadar yemek yemek onu her zaman kurtarıyordu.
İki sokağın kesiştiği köşe başında bir esnaf arabasında satılan simitleri gördüğünde karnı daha çok acıkmaya başlamış ve ardından da midesinden sesler yükselmeye başlamıştı.
Hızlıca karnını doyuracak üç simidi satın almış ve poşetten sadece bir tanesini çıkartarak neredeyse burnunu daldırarak yemeye başlamıştı.
Kendini toparlayıp sadece deniz kenarına gidiyorken, bir simidi midesine indirmişti. Her zaman oturduğu yer, onun için bir dert kusma köşesiydi. Dertlerini o kadar çok kusuyordu ki midesi dışarıda bir yerlerde eline bir mendil almış halay çekmekle meşgul oluyordu genelde.
Banka oturmadan önce, sırt çantasını ilk önce eline almış ardından da banka gelişi güzel bir şekilde fırlatmıştı. Yavaşça banka sırtını yasladığında, tüm omuriliğinin rahatladığını ve gerildiğini hissetmişti. Onca saat ayakta durması bedenini güçsüz hale getirmesi gerekiyorken, o sadece bunu umursamıyordu.
Akşam olmaya başlamış Güneş kendini bulutlardan çekmeye başlamıştı. Kızıllanan gökyüzü, genç kadının yüzünde tebessüm bırakmıştı. Babasını hatırlamış ve genişçe gülümsemişti. Gün batımı ona sürekli babasını anımsatırdı. Babası gün batımını o kadar çok severdi ki, evlerinin bahçesinde her akşam o kızıllığı görerek yemek yerdi, yerlerdi. Aklına babasıyla beraber yaptıkları mangal partileri gelmeye başlamıştı. Suratındaki gülümsemeyi silerken, gökyüzüne bakmayı kesmiş ver kafasını yere eğmişti. Hatırlamak istemiyordu, babasının aklında yer kazımasından ve bunu hatırlayarak duygulanmasından nefret ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GURONİ
Teen Fiction18'li yaşlarının başında babasının güvenilir olmayan bir takım işleri yüzünden tek başına bırakılan genç bir kız, hayatının tam olarak dört senesi yaşadığı depresif ruh haliyle sokakta geçirir. Bu süre içerisinde gördüğü her canlıya yardım duyguları...