Evecen adımlarla yürüyüp önce beş basamaklı merdinelerdi çıktı sonra kendisini büyük bir sabırsızlıkla bekleyen ortanca kızının karşısına dikildi.
“Ne oldu kızım, neden beni çağırdın?”Canan, annesinin elinden tutup çekiştirerek doğruca pencere camının önüne getirdi. Tül perdeyi açmadan da dışarısı rahatlıkla görünüyordu. Sinan, tam o esnada Nihan’ın çenesinden tutmuş başını yukarıya doğru kaldırıyordu. “Bak anne iyi bak. Benim nasıl kandırılıp oyuna getirildiğime iyi bak. Gözüm kapalı inandığım insanların beni nasıl sırtımdan vurduğuna iyi bak!” Canan’ın sesinin ayarı oldukça yüksek çıkmıştı.
Kadın ortalıkta nelerin döndüğünü anlamaya çalışıyordu. “Ne kandırılması kızım, kim kimi oyuna getirmiş?”
“Bu ikisi sevgiliymişler. Ben de aptallar gibi Sinan’ın beni sevdiğine inanmıştım. Beni sevdiğine o kadar çok inanmıştım ki, bana âşık olacağı günü bir budala gibi bekleyip durmuştum. Ben bir budala gibi bana âşık olmasını bekleyip dururken, o zaten bir başkasına âşıkmış. Hem de gözümün önünde duran kız kardeşime!”
Lale Hanım, duydukları karşısında afallamıştı. Sesinin dudakları arsından firar edip dışarıya çıkmasını önlemek için eliyle ağzını kapatmıştı. “Kızım sen bütün bunları nereden öğrendin?”
“Gözümle görüp kulaklarımla işittim anne, birkaç dakika önce el ele göz gözeydiler ve buradan çekip gitmekten bahsediyorlardır.”
“Kızım gitmek derken, sen yanlış duymuş olmayasın? Biraz önce Sinan Hoca’nın kendisi anlattı; annesinin buraya geri dönmek istemediğini fakat kendisinin karasız olduğunu. Buradan gitmek istese bile tayin almanın çok zor olduğunu hemen gidemeyeceğini. Kısacası annesi buraya geri dönmek istemiyormuş sen tayinini buraya aldır, diyormuş ama kendisi bu konuda kararsızmış.”
Canan, umarsızca omuz silkip “hıh” diye bir ses çıkarırken ağız boşluğundan alaycı bir tebessüm yayıldı dudaklarına. “Güldürme beni anne. Ne konuştuklarını kendi kulaklarımla duydum diyorum; bana inanmıyor musun? Yalnız hakkını yememeliyim Nihan, hakikatli kızmış. Ben annemi bırakıp hiçbir yere gidemem, dedi.”
Lale Hanım, duydukları karşısında dili tutuk öylece tekli koltuğa geçip oturdu. “Ben annemi bırakamam dedi öyle mi? Nihan kızım, her zaman kendinden önce başkalarını düşünür zaten…”
Bu kez afallama sırası Canan’a gelmişti. “Şu an hayretler içerisindeyim, cidden duyduklarıma inanmakta zorluk çekiyorum. Şimdi sen karşıma geçip Nihan’ı haklı mı çıkarıyorsun?”
“Kızım köprünün altından çok sular aktı. Sen neden geçmişi irdeleyip duruyorsun? Evlendin güzeller güzeli bir kızın var. Bırak artık Sinan’ın peşini. Hem Nihan’ın sevip sevilmeye mutlu olmaya hakkı yok mu? Üstelik mutlu olmayı herkesten çok Nihan, hak ediyor. Hatırlasana, sen Sinan’ın aşkından yataklara düştüğünde ikisi de seni ayağa kaldırmak için nasıl uğraş vermişlerdi.”
Canan’ın yüzüne acının izdüşümü yakılırken, “Sonradan sırtımdan hançerleyene kadar keşke beni yaşatmak için uğraş vermeselerdi. Onları sevgili olarak görmektense keşke geberip gitseydim. Biliyor musun anne, ihaneti yaşamak ölmekten daha acı veriyor insana.”
“Güzel kızım, sen ne konuştuğunun farkından mısın? Bir daha böyle konuştuğunu duymayayım.”
Canan, annesinin karşısına geçip buzdan bir heykel gibi dikildi. “Gelme üstüme anne, kendimi çok kötü hissediyorum. İnan bana dünya yansa umurumda değil. Ben her şeyi şimdi daha iyi anlıyorum. Nihan’ın hal ve hareketleri hep şüphelendirmişti beni. Sonra Sinan, bana gelip seni seviyorum deyince Nihan’a ait bütün şüphelerim puf diye uçup gitmişti. Sinan’ın âşık olduğu kızın hep bir başkası olduğuna düşünmüştüm. Meğerse o kız bir adım ötemde burnumun dibindeymiş.”
Canan, kendi kendine hakaret eder gibi haykırarak konuşmaya başlamıştı. “Ben koca bir aptalım anne! Koca bir aptal…”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müdürün Peçeli Kızı
Fiksi UmumEvrenin rüzgarına kapılmış dönüyordu Dünya. Ülkelerden bir ülkede, şehirlerden bir şehirde, bu döngüye kapılmış yaşayıp giden mutlu bir ailecik vardı. 20.1.2019