🚘B.13.🚘

406 61 551
                                    

Selâm, çıraklarım
Yine biz geldik.

Bakalım rüya kızımız bizlere neler anlatacak.

Oy verip yorumlar bırakmayı unutmayın lütfen.

Telli'nin Anlatımıyla

Annemle birlikte mutfak masasının başında akşama yemeklik bir şeyler hazırlıyorduk. Yüzüme bezgin bir ifade takınarak, "Anne!" dedim.

Annem, "Efendim kızım," dedi başını ayıkladığını yeşil fasulyeden ayırmadan.

"Neden?" diye sordum.

Annem sorumun devamını beklemeden soruma soruyla karşılık verdi. "Ne, neden?"

"Neden diyorum benim hayatım bu kadar kısıtlı? Mahallenin genç kızları özgürce gezip tozuyor, isteyen eğitimine devam ediyor. Neden bir tek benim özgürlüğüm elimden alındı?"

Annem yüzüme bile bakmadan sorularıma her zamanki gibi gizemli kısa ve öz cevaplar vererek beni geçiştirmeye çalışıyordu. Evet. Hayır. Bilmem. Neden, gibi.

Yüzüme bakmıyordu zira gözleri gözlerime denk gelsin istemiyordu. Eğer gözlerime bakarsa benden gizledikleri gerçeği anlamamdan korkuyor olmalıydı çünkü annem asla yalan söylemeyi beceremezdi. Bense ısrarla kazan karası gözlerimi annemin yüzünde gezdiriyordum. Belki annemin benden kaçırdığı bakışları yakalar kendime oradan bir kapı aralayabilirim diye.

Çok iyi biliyordum benden bir şeyleri gizlediklerini.

İstediği oyuncağı almak için hırçınlaşan bir çocuk saflığında iyice kıskaca almatı niyetim. "Bilmek istiyorum anne. Bilmek istiyorum benden sakladığınız gerçeği."

Ben hırçınlaştıkça annem sesinin tonunu yükselterek benden baskın çıkmaya çalışıyordu.

"Aa, yeter ama kızım. Bir saattir gereksiz sorularınla baydın beni. Allah aşkına söyler misin, biz senden neyi saklıyor muşuz?"

Annemin aksine ben gayet sakin kalarak, "Ne sakladığınızı ben nereden bileyim anne, onu siz bana söyleyeceksiniz. Benim bildiğim sadece gerçeklerin açığa çıkmak gibi huylarının olduğu."

Son sözlerim onu rahatsız etmiş olacak ki karnında sancısı varmış gibi kıvranıp duruyordu.

"Hadi anne, söyle de kurtul artık. Bu kadar gizem niye? Bak bana," dedim ayağa kalkıp bir altmış boyundaki fiziğimi göstererek. "Bak anne, iyice bak. Ben büyüdüm ve birçok şeyi anlayabilecek yaştayım. Yani sen anlatmayı dene ben seni anlarım."

Sözlerime minik bir ara verdikten sonra eğilerek yanağından öptüm.

Gözlerini yüzümden ayırmadan uzun uzadıya baktı bana. Sanki yüz hatlarımı hafızasına kaydedip iyice ezberlemek istiyormuş gibiydi.

Ben anneme boş gözlerle bakıp dudak kıvırarak, "Ne?" diye sordum. "Niye bana öyle bakıyorsun?"

Canımın içi derin bir soluk aldı ve başını olumsuz anlamda sağa sola sallayarak iç çekti.

Her zaman olduğu gibi yine ketumluk yapmış hiçbir şey anlatmamıştı. Bense annemin soğukluğu karşısında kabaran sinirlerimle baş edememiş elimdeki pirinç tepsisini bir hışımla masaya bırakmıştım.

"Yeter anne, yeter artık. Üzerimdeki bu baskıya dayanamıyorum. Bir gün alıp başımı gideceğim buralardan!"

İçimde biriken öfkeyi bir çırpıda kustuktan sonra hazır kıta bekleyen gözyaşlarımı özgür bırakmıştım.

Gözyaşlarım özgürce yanaklarımdan yol bulup yer çekimine karşı koyamazken annemin de gözlerindeki nemi gördüm.

Ben öfke nöbeti geçirirken telefonum "slow" bir şarkı çalmaya başladı. Hıncımı telefondan çıkarmak ister gibi arayanın kim olduğuna bakmadan meşgule düşürdüm. Bu kez de mesaj bildirimi gelmeye başladı. Göz ucuyla gelen mesaja baktım. "Telli pabucu yarım!"

Tabii arkadaşım Şule, yine yaramazlık peşindeydi. Şule'ye kızgın surat emojisi gönderdim. Şule de bana şaşırmış yüz ifadesi olan emoji gönderdi. Telefonu kapattığım gibi odama yollanırken anneme gözlerimi devirerek baktım.

Annem cık cıklayarak başını olumsuz anlamında sağa sola sallayarak arkamdan seslendi. Tabii yine kısa ve öz bir cümle kurmuştu. "Her şey senin iyiliğin için."

Yeminle çıldırmak içten bile değildi. Her şey benim iyiliğim içinmiş.

İçimdem söylenerek odama geçtim ve kapıyı annemin yüzüne çarpar gibi sertçe kapattım. Beni arayan Şule'ye geri arama yaptım. Ancak onunla konuşmak rahatlatırdı beni.

"Alo!" dedim kısık ve tarazlı çıkan ses tonuyla.

"Efendim canım!" dedi ve makinalı tüfek gibi saydırmaya başladı.

"Canım neden telefona bakmayıp meşgule atıyorsun? Neden bana kızgın surat emojisi gönderiyorsun? Ben sana ne yaptım?"

"Affedersin arkadaşım ya... Bir şey olduğu yok. Yine bilindik mesele üzerinden yine annemle tartışıyorduk. Senin arama tam da tartışmanın üzerine denk geldi. "

"Ya!" dedi "istersen geleyim biraz laflarız."

"Gelmene gerek yok Şule'ciğim. Birazdan babam da gelir. Bugün hiç havamda değilim."

"Cidden bu işten ben bir şey anlamıyorum. Annen olsun, baban olsun, tabiri caizse melek gibi insanlar. Hiçbir bir zaman şiddet yanlısı olmadılar. Benim anlamadığım şiddet yanlısı değiller ama seni evden çıkarmayarak resmen üzerinde psikolojik baskı uyguluyorlar."

Şule'nin peş peşe kurduğu cümlelerin içinde bilinmezliğin ağır yükü vardı. Tam olarak benim de anlamadığım buydu işte.

"Onlara sorarsan beni çok seviyorlar ve bütün bu baskılar benim iyiliğim için. Biliyor musun? Bana böyle deyince elimi kolumu bağlıyorlar ve ben onlara hiçbir şey söyleyemiyorum."

"Sabret gülüm, biliyorsun sabrın sonu selamettir."

"Heh, işte ben de şimdiye kadar öyle yapıyordum ama bugün sinirlerim tepemde. Şu'loşum, yine iyi geldin bana hadi kapatıyorum."

"Miyav miyav!" diye mırıltılı sesler çıkardı iltifatlarıma karşın.

"Kızım vallahi ömürsün he... Kedicik, seni seviyorum," dedim ve öpücük sesleri çıkararak telefonu kapattım.

Kendimi yatağın kollarına bırakmaya hazırlanırken odamın kapısı tıklatıldı. Annem esnetilmiş yumuşak sesiyle Telli kızım, girebilir miyim?" diye sordu.

Telli kızım, diyen o şefkatli ses yok mu, yine eriyen muma çevirdi gergin sinirlerimi. Kısık ama küskün bir ses tonuyla, "Gir anne." dedim.

Bana rahatsızlık vermek istemiyormuş gibi kapıyı usulca açtı. Yerde serili halayı incitmekten korkuyormuş gibi sessiz adımlarla yatağımın ayakucuna kadar geldi. Çekinerek oturdu yatağımın ucuna. Ben de uzandığım yerden doğruldum. Annemin elleri siyahın en koyu tonu ipeksi saçlarımda gezdirirken, bir taraftan da okşamaya başladı. İnce uzun parmaklı eli saçlarımı okşarken bir tüy kadar hafifti. Her dokunuşu ayrı bir hücreme nüfuz ediyor, beni rahatlatıyordu. Gevşeyen başımı annemin dizlerine bıraktım.

"Üzülme kızım. Takdir böyle. Bazen yazgının önüne geçilmiyor."

Bu arada saçlarımın aralarına gözlerinden inci tanelerini andıran göz yaşları döküyordu.

"Telli kızım, bak hava karardı. Birazdan baban da gelir. Hadi kalk elini yüzünü yıka da seni böyle görmesin, üzülüyor sonra."

Akşam olmuş hanelerin ışıkları bir bir yanmaya başlamıştı. Gün boyu çalışan yorgun bedenlerin her biri ayrı bir hanenin kapılarını tıklatıyordu.

Yaşam döngüsü bizi bugünün sırtından atmış ertesi günün omuzlarına yüklenmişti.

ÇIRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin