🚘B.22.🚘

279 46 246
                                    

Çıraklarım yine biz geldik...

Kitabımız sizlerin sayesinde yavaştan büyümeye başladı<3

Kendinize rahat bir koltuk bulun ve okumaya başlayın.

Oy verip yorumlar yapmayı unutmayın lütfen;))

Poyraz, bana hazırlığını yap demişti ama ben ne hazırlığı yapacaktım işte onu bilmiyordum. Arabam hazırdı, yola çıkacak manevi cesaretim de vardı. Ee, geriye ne kalıyordu?

Poyraz, dudaklarını yana doğru kaydırarak, "Ne hazırlığı olacak dostum, yola bedavaya çıkılmıyor," dedi arabama ufaktan bir şaplak atarak.

Caanım arabamdan bir "ah" sesi çıkar gibi oldu, ya da ben öyle hissettim. Benim kayıplara karışan aklımı başıma getirmek ister gibi arabama ikinci saplağı atan Poyraz, "Bu araba su yakmıyor dostum. Yakıt lazım, yakıtı almak için de para lazım para." dedi.

"Bu iş parasız olmaz mı?" diye sorarken boynumu büküp göz kapaklarımı indirip kaldırarak kırpıştırdım.

"Öyle alık alık bakma yüzüme." Şaka yollu beni uyarırken dudakları dışa doğru kıvrıldı ve yüzüne bilmiş bir ifade yerleştirdi. "Bence olmaz!"

"Şey, yapsam... Mesela gittiğim yerlerde iş bularak çalışsam, olmaz mı?"

Poyraz, ellerini ensesine götürüp rastgele bir noktayı kaşırken, "Olabilir aslında. Bak bu fikri tuttum. Hadi bir depo yakıtın benden olsun. Anasına yandığım çık gez ve kendini toparla biraz. Ha, o kızı da bulmadan gelme sakın!" diye tembihledi.

"Yapma be kankam!" Poyraz'ın jestine karşılık duygusallaştığım için gözlerim dolarken diğer taraftan da işin içine kız meselesi girince utanıp yüzüm kızarmıştı.

Buğulu gözlerime bir de kızaran yüzümün mahcubiyetine bakıp ne halde olduğumu anlayan arkadaştan öte dostum, "Niye kızarıp bozarıyorsun oğlum, yaptığın ayıp bir şey değil ki? Keşke benim de peşine düşeceğim bir hayalim olsaydı." Bunu derken kalbinin ağladığını duyar gibi olmuştum.

İkimiz de anın akışına kapılıp iyice duygusalsa bağlamıştık. Önce bakışları sebepsizce etrafı turladı sonra elini ikinci defa ensesine atıp dokunduğu yeri kaşımaya başladı. "Hadi o zaman neyi bekliyoruz işe koyulma vakti. Bizim yapacak çok işimiz var."

Yaşadığım bu tarifi imkânsız mutluluğun karşısında içimde kelebekler değil martılar kanat çırpıyordu.

Sonunda kardeşimi konuyu ustama açması için ikna edebilmiştim ama asıl sorun evdekileri nasıl ikna edeceğimdi.

Ben gidince ister istemez evin bütçesi sarsılacak ve zorluk çekeceklerdi. Gerçi ben gidince sofradan bir boğaz daha eksilecek bu da onlar için dezavantaj olacaktı...

Gel gör ki, evin kurulu bir düzeni vardı. Annem benim getirdiğim parayla çarşı pazar işlerini hallediyor, abimin getirdiği parayla faturaları ödüyordu. Bir de kız kardeşim Yasemin'in okul masraflar vardı.

Bütün bunları düşündükçe kafam karışıyor ve kısır bir döngü içerisine giriyordum. Kendi kafamda kurarak 'olur' onayı verdiğim düşlerim; avare bir kaldırım taşı gibi bir köşede durmaya mahkum görünüyordu.

Bir tek çıkış biletim vardı o da ustamın bu işe olur onayı vermesiydi. Üstelik ailemi ikna edebilecek tek kişi de ustamdı.

Kara kaygılar içinde bir gündüzü daha kazasız belasız geçirmiş olmanın verdiği iç huzuruyla evime gelmiştim. İşten gelince önce bir duş aldım. Eğer işten gelince o duş alınmazsa annem akşam sofrasına oturtmazdı.

Ilık bir duşun ardından akşam yemeğimi yedim ve biraz televizyon karşısında oyalandıktan sonra odama geçtim ve kendimi yatağımın narin kollarına attım. Of be, insanın yatağı gibisi yoktu. Seviyordum uykuyu, gün içinde yorulunca insan dinlenme ihtiyacı duyuyordu doğal olarak.

Ben odama çekildikten sonra Yasemin ve annemin didişme sesleri odama kadar geliyordu. Yasemin, sekizinci sınıfta olduğu için sınavları yaklaşıyordu. Fakat o ergence duygular içinde olduğundan dolayıdır ki derslerine yeterince çalışmıyordu.

Oysa annem özellikle Yasemin'in bursluluk sınavına katılmasını çok istiyordu. Bu konuda Yasemin'i ders çalışması için sürekli sıkıştırıyordu. Peki, Yasemin, oralı oluyor muydu? Tabii ki de hayır. Bu tür kaygılar onun umurunda değildi.

"Bak kızım, baban hak dünyasına göçüp gitti, abilerin desen sırf çalışıp para kazanmak için okulu bırakmak zorunda kaldılar. Biraz gayret etsen, belki burs kazanırsın. Bari liseyi kazandığın burs parasıyla okusan fena mı olur?"

Benim cefakar annem O'nun için kendini paralarken Yasemin, muhtemelen üçlü koltuğa yayılmış gözleri devrik yerdeki halının desenlerini inceliyordur. Yasemin'in 'vurdumduymaz' hallerinden bıkıp usanan kadıncağız zaman zaman kendince taktikler geliştiriyor ve bu geliştirdiği taktikleri Yasemin'in üzerinde deniyordu işe yarar umuduyla ama denediği taktikler hiçbir işe yaramıyordu. Sizin anlayacağınız annemin çabaları nafile bir çabaydı.

Mesela annem önce Yasemin'in kendi arkadaşlarından örnekler vererek başlıyordu işe. Örnekler işe yaramazsa bu kez karalama politikasına geçiş yapıyordu. "Herkes çalışsın kızım sen yan gel yat; tokken fazladan ot yemiş buzağı gibi. Sakın zahmet edip oturduğun yerden kalkayım deme, yoksa folluğun soğur."

Eğer karalama politikası da işe yaramazsa bu kez duygusal yaklaşmayı deniyordu:

"Hadi güzel kızım, kalk o koltuktan artık. Yeter beni üzdüğün biraz ders çalış... Şimdiye kadar bunca lafı taşa konuşsaydım vallahi taş dile gelirdi ama sende 'tık' yok!"

Bunca ugraşa karşın Yasemin'in annemi anlamak yerine ona karşı içten içe dolduğu bir gerçekti.
Besbelli kadının altın değerinde-ki sözlerini yabana atıyordu.

Eğer öyle olmasaydı hayal dünyasında yaşamaya devam eder miydi? Etmezdi demeyi çok isterim ama maalesef ediyordu çünkü söylenenler bir kulağından girip öbür kulağından çıkıyordu.

Biliyorum o bir ergendi ve minicik aklı ergen duygularının oyuncağı oluyordu. Tabii şimdilik. O'nun da bir gün büyüyüp olgun bir birey olacağından adımın Oğuz, olduğu kadar eminim.

Benim canım annem sonunda bütün çabalarının boşa emek olduğunu anlamış olmalı ki nasihat seansını sonlandırmış ve susmuştu...

Ne yapsın kadın konuşmaktan dilinde tüy bitmişti ama Yasemin'in üzerinde bir etkisi olmamıştı. Bence annem bugünlük pes etmişti. Yarın her şeye yeni baştan başlayacağını düşünüyordum hatta Yasemin, ergenlikten çıkana kadar bu tatlı sert atışmalar devam edecekti.

Kısa bir sessizliğin ardından Yasemin'in cırlak sesi doldurdu kulaklarımı. Onun cırlak sesini duyar duymaz manzara gözümde canlanmıştı. Yasemin, hiçbir şey yokmuş gibi oturduğu koltuktan kalkmış konuşmaya başlamadan önce anneme sinirli bir bakış atmıştı. "Bitti mi, bu ne ya yeminle beynim eror veriyor artık. Konuş konuş bir türlü bitmedi..."

Çirkefe bak sen...

Hem suçlu hem güçlü...

Esasında bana kadar gelen konuşmalar annemin Yasemin'in üzerinde düzenli olarak uyguladığı günlük rutin seanslardan ibaretti.

Her şey buraya kadar iyi hoştu da hoş olmayan şey benim cırlak bacımın anneme karşı verdiği ayarı bozuk tepkiydi.

Uzandığım yerden hızlıca doğrulup sesimin tonunu olabildiğince yüksek tutarak, "Yasemin!" diye bağırdım. Bu bir uyarı metoduydu.

Yüksek oktav da çıkan sesimi duyan Yasemin, "Ne var?" diye cevap verdi.

"Çabuk annemden özür!" dile diye sarhoş narası attım.

Yasemin, "Ne özrü ya, ben özür dileyecek ne yaptım?" diye bir de sordu.

"Yasemin!" diye tekrarladım. Yasemin'in verdiği tepki aynen şöyle...

ÇIRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin