Merhabalarrr...
Yine biz geldik. Nasılsınız bakalım?
Oğuz'un dünyasına hoş geldiniz.
Tan yeri ağarmış bense ağlamaktan bitap düşmüştüm. Hayata küskün bedenimi soğuk zeminden kaldırdım ve ayaklarımı yerde sürüyerek balkondan odama geçtim. Kapım kilitli olduğu için hiç kimse giremiyordu odama.
Kendimi yüzükoyun yatağın şefkatli kollarına bıraktım. Ancak uyursam unutuyordum beni tarumar eden gerçeği. Ne kadar uyudum hiç hatırlamıyordum. Kapının tıklama sesine uyandım. Sokak lambasının pencereye vuran şavkına bakılacak olursa akşam olmuştu. Ben bu kadar uzun süre nasıl uymuştum?
Oda kapımın tıklatılmasının ardından annemin sesi duyuldu. "Oğuz, oğlum nolur bir ses ver. Hayatta mısın değil misin bunu öğreneyim yeter. Bak sana yemek tepsisi getirdim. Kapının önüne bırakıyorum. Eğer bu yemeği yemezsen bilmiş ol vallahi hakkımı helal etmem sana," dedi ve sustu.
Annemin sözleri bıçak gibi kesti boğazımı. Her ne kadar anneme küskün olsam da her şeyi kabul ederdim ama annemin bana hakkını helal etmemesini kabul edemezdim. Yorgun ve bitap düşmüş kısık sesimle, "Tamam, anne," diye cevap verdim.
Bugün benim kara günümün üçüncü gününün akşamıydı. Ayak seslerinden anladığım kadarıyla annem kapı önünden uzaklaşmıştı. Kapının kilidini sessizce çevirip açtım. Yemek tepsisini aldım ve kapıyı tekrar kapattım. Yatağıma sırtımı dayayarak yere bağdaş kurup oturdum.
Açlıktan ölüyordum ama üç gündür bir lokma yemek geçmeyince boğazımdan yemeğin kokusu bile midemin bulanmasına neden olmuştu. Bir parça ekmek kopardım ve çiğnemeye başladım. Ekmeği çiğnedikçe ağzımın içinde çoğalıyor yutamıyordum. Birkaç kaşık çorba içmeyi denedim. Ne yaparsam yapayım canım bir şey yemek istemiyordu.
En iyisi bir bardak su içmekti. Bu kez suyun tamamını başıma dikmek yerine yudumlayarak içmeyi denedim. Canımın istediği tek şey içimi sıcacık ısıtacak bir bardak çaydı, ama ben aşağı kata inmeye ve ailemin yüzüne bakmaya henüz hazır değildim.
Ne aşağı kata inmeyi istiyordum ne de birilerinin sorularına maruz kalmayı istiyordum. Ömür boyu bu odadan çıkmadan yaşayabilirdim. Madem hayat bana bir oyun oynamıştı ben de ona resti çekebilirdim.
Yalnız yüzüme tokat gibi çarpan bir gerçeğim vardı ki, o da işlerin böyle yürüyüp gitmeyeceğiydi. Kendimi bir an önce toparlamam ve ne yapacağım konusunda bir karar vermem gerekiyordu ama nasıl?
Teorik olarak düşünmek kolaydı da uygulamaya koymak zordu zira bu öyle kolayına verilebilecek bir karar değildi. Bana kalsa bütün bunları yaşayacağıma ölmeyi yeğlerdim de isteyince ölünmüyordu işte.
Komutan ameliyatla gerçek kimliğine kavuşursun demişti. Peki, ben ameliyat olmayı istiyor muydum? Kesinlikle hayır.
Ben Oğuz'dum. Bir başkası yani başka bir deyişle bir kadın olamazdım, çünkü bu ameliyat riskliydi. Benim kadın olabilme ihtimalim vardı ve ben bir başka kimlikte yaşamak istemiyordum.
Oğuz, olarak kalmayı seçsem kaybediyordum. Bir başka kimliğe geçsem kaybediyordum.
Her türlü kaybeden ben oluyordum.
Kararmış ruhum yaşadığım keşmekeşe karşı savaş veriyordu ama savaşı kazanamıyordum.
İnsanın sil baştan yeni bir hayata başlaması kadar çetrefilli bir şey daha yoktur. Kaldı ki, ben yeni bir hayata değil yeni bir kimliğe geçiş yapacaktım. Bu kararı vermek benim için oldukça zordu.
Yine gece olmuş yine bizim ev sessizliğe gömülmüştü. Yatağımın başlığına sırtımı dayamış dizlerimi kendime doğru çekmiştim. Kollarımı içe katlayıp dirseklerimi dizlerime dayayıp yüzümü avuçlarımın arasına almıştım. Tek yaptığım şey düşünmekti. Kısacası kısır bir döngü içine girmiştim. Sürekli aynı şeyi düşünüyor ve sürekli aynı yerde tıkanıp kalıyordum. Ben Oğuz'dum başka biri olmak istemiyordum.
Odamın ışıkları kapalıydı ve zifiri karanlıkta oturuyordum. İliklerime kadar kendimi yorgun hissediyordum. Ben düşünmekten yorulmuştum artık. Oturduğum yerden doğruldum yatağın üzerinden indim. Odanın içinin karanlığı boğuyordu artık ruhumu. Nefes almakta dahi zorlanıyordum.
Hemen pencereye koştum. Perdeyi yana doğru kaydırarak açtığımda odanın içerisine loş bir aydınlık yayıldı. Korkuyordum yine panik atak geçirmekten. Öyle ya, odamda tek başımaydım ve bir panik atak krizini daha zayıf bünyem kaldıramayabilirdi.
Pencere camını açar açmaz derin nefesler alıp verdim. Gecenin bakir havasından ciğerlerime çektiğim nefesler işe yaramaya başlamıştı. Yaptığım nefes egzersizi kalp atışlarımı düzene sokmuş ve ben rahatlamıştım.
Gece derin bir sessizliğe gömülüydü ve ben tek başıma kendimle savaş veriyordum. Nefes alıp vermek rahatlamama neden olmuştu ama bana ne yararı olacaktı, zaten yavaş yavaş ölmüyor muydu can çekişen bedenim.
Şeytan azaptaydı ve şimdi benim yanımdaydı. Gece ıssızdı ve kimsesizdi. Ha bir eksik ha bir fazla ne fark ederdi. Takılsaydı ruhum şeytanın ruhunun kancasına, çekip gitseydim bu azap dolu dünyadan, benim yokluğumu kim fark ederdi ki? Hiç kimse...
Kapkara bir sis çöktü varlığımın üzerine. Bir soğukluk yokladı bedenime ağır gelen ruhumu. Ve ben üşüyordum... Çenem titrerken dişlerim birbirine vuruyordu. Ve ben titriyordum... Kollarım birbirine dolanmış göğüs kafesimi ısıtmak istiyordu. Ve ben donuyordum...
Bütün vücudum kasılarak titrerken ben ölüyordum...
Babam tam karşımda durmuş bana bakarak gülümsüyordu. "Baba!" diye seslendim. Ellerimi boşluğa uzatırken bedenimi pencereden aşağıya doğru saldım. Babam birdenbire hiddetlendi, "Dur yapma! Yapma oğlum yapma!" diye.
"Ben çok yalnızım baba, sen de yoksun yanımda."
"Yapma oğlum, insanın ailesi yanındayken hiç yalnız olur mu?"
"Onların hepsi benden gerçeği gizlediler. Ben onları görmek istemiyorum. Ben seni özlüyorum baba!"
"Oğlum, bunda hiç kimsenin bir suçu günahı yok ki, hem zaten annenin de elinden bir şey gelmezdi."
Babam hayali bir boşlukta kaybolup giderken, ben kendimi pencerenin pervazına sımsıkı sarılmış buldum. Günaha meyilli ruhum bedenime geri dönmüştü.
Gecenin bir yarısı sokak köpeklerinin uluyan sesi ayyuka çıkıyor, buna kedi miyavlamaları eşlik ediyordu. Benim ise pencere önünde salıncak gibi sallanan bedenim intiharın eşiğinden dönmüştü.
Bilinçsizdim, yaralıydım, benliğim yitikti. Boşta kalmış ruhum bir çıkar yol ararken, gecenin koynuna sığınan iblis ise kendisine yem arıyordu. Arafta kalmış ruhum kolay lokmaydı bu da iblisin işini kolaylaştırıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇIRAK
Teen FictionBelki bir rüyanın peşinden koşmak birçoğunuza saçma gelebilir ama insan sezgilerini görmezden gelemez✓ Eğer rüyalarınız sizi aşka çağırıyorsa mesafeler buna engel değildir✓ Aşk her zaman inanmaya ve yaşamaya değerdir✓ 15 Haziran 2019