🚘B.33.🚘

198 33 270
                                    

Selam...

Öncelikle hoş geldiniz!

Buraya başlama tarihini yazar mısınız?

Bizi nereden keşfettiğinizi ögrenebilir miyim?

Keyifli okumalar ♥

Göz kapaklarım ağırlaşmış ne yapsam açılmıyordu. Isız bir yolda ilerliyordum. Beni sollayarak geçen araba sayısı bir elin beş parmağını geçmezdi. Bir türlü hızımı artıramıyor, beni sollayarak geçen her arabanın arkasından bakmakla yetiniyordum. Hayalet misali yanımdan hızla gelip geçen araçlar beni ıssız yolun ortasında yalnızlığa terk ediyordu.

Ben dik yokuşlu yolda ilerledikçe yol kenarında insan suretleri beliriyordu. Yanına yaklaştığım her insan sureti beni görünce arkasını dönüyor ve ben yüzlerini göremiyordum. Bu insanlar neden bana sırtını dönüyordu? Neden?

Bazı suretler ise ben ona yaklaşınca sırtını dönmekle yetinmiyor sanki bir cüzamlı görmüş gibi benden hızla uzaklaşıyordu.

"Ben iyi biriyim neden benden kaçıyorsunuz?" diye arkalarından hayıflansam da sesimi o suretlere duyuramıyordum.

Yalnızlık duygusu içime çöreklenmiş özüm isyanlardaydı.

Annem fısıldıyordu kulaklarıma, "Korkma oğlum, ben hep senin yanındayım!"

Çok geçmeden abimin sesi çınladı kulaklarımda, "Aşkarım, her şartta senin yanındayım; sakın korkma!"

Ben korkmuyordum ki sadece bu insanlar neden bana sırtını dönüyordu buna anlam veremiyordum. Ustam babacan sesiyle omzuma dokundu, "Sen her zaman benim Oğuz'um olarak kalacaksın, sakın gaflete düşme!"

"Gaflet" kelimesi beni düşündürmüştü. Neden gaflete düşecektim ki ben? Ustam durduk yere neden bana böyle söylemişti? Karşımda kadim dostum Poyraz, belirdi. Gülümsüyordu ama neden buruktu gülüşü? Oysa ben hayattaydım ve yaşıyordum. "Ben seni çok severim bunu biliyorsun değil mi Oğuz?"

Biliyorum dostum, biliyorum kankam, bilmez olur muyum hiç? Sen benim candan öte sevdiklerimin arasındasın da neden böyle konuşuyorsun anlamıyorum.

Poyraz, bana cevap vermemişti ama dudaklarına acı bir tebessüm oturmuştu. Sevdiklerimi yanımda görmek beni mutlandırmıştı ama neden canım çıkasıya sıkkındı, neden içim daralıyordu?

Neden? Neden? Ruhumdaki cevapsız sorular belleğimi alabora ederken birdenbire karşıma konuk olduğum evin sahibesi olan Jale, çıktı. Yol kenarında durup el sallıyordu. Yanına yaklaştım. Jale diğerleri gibi bana arkasını dönmemişti.

Kırmızı elbiseli kızımı durdurdum. Jale, benimle konuşmuyordu ama camı açmamı işaret ediyordu. Camı açtım başını camdan içeriye uzattı. Sarı saçları yüzüne dökülünce el yordamıyla saçlarını toparladı. Bana baktı ve gözleriyle yolu gösterdi. Bir tek kelime çıktı pembenin koyu rengi dudaklarından, "Bekleme devam et!"

Ne demekti şimdi bu? Bekleme devam et... Ben zaten yoluma devam ediyordum. Benim yoluma çıkan sendin. İçimden geçenleri duymuş gibi ellerini açarak konuşmuştu.

"Üzgünüm..."

Neden üzgündü, cidden anlayamıyordum. Gözlerine baktım, gözlerinden kalbine gidecek bir yol aradım. Gözlerinden kalbine giden bütün yollar bana kapalıydı. Serseme dönmüştüm. Sanki yol çekmiyor da çile çekiyordum. Bütün bunlar neyin nesiydi? Ailem, dostlarım ve Jale, bana neyi anlatmaya çalışıyorlardı...

Kendime sorduğum sorulara bir cevap bulamamam ruhumun isyan bayrağı çekmesine neden olmuş benliğim "tepetaklak" bayır aşağı yuvarlanıyordu. Yuvarlanıyordu yuvarlanmasına ama arkamdan "dur gitme" diyenim yoktu. Anlaşılan oydu ki bu yolda yalnızdım, ruhum yalnız, bedenim yalnız, yaşamım yalnızdı. Yalnızlar rıhtımında garip bir yolcuydum...

Yolculuğum boyunca yaşadığım kargaşa yetmezmiş gibi birdenbire hava karardı ve kara bulutlar üzerime doğru akın etmeye başladı. Oldum olası tedirgin ederdi beni ruhu kararmış bulutlar. Olduğum yere mıh gibi çakılı kaldım çünkü ben daha yolu yarı bile edememiştim . Çıktığım yolun başında sayılırdım. Yolun buradan ötesi karanlıksa ben, nasıl yol alacaktım?

Kulaklarımı tırmalayan horoz sesiyle göz kapaklarımı araladım. Burası neresiydi zira bu oda benim değildi. Benim odamın duvarları ve tavanı fildişi yağlı baya ile boyalı değildi. Penceremin perdesi, beyaz renk tül ve asma yaprağı desenli değildi. Üşengeç ruhumu tokatladım kendine gelsin diye. Yatağın önüne bırakılmış önü kapalı ve ekose desenli erkek terliğini uyuşuk ayaklarıma giydim.

Pencerenin önüne kadar geldiysem dışarıya da bir zahmet bakmam icap ederdi. Bende öyle yaptım. Uzun uzun esnerken ağzımı sağ elimle kapattım. Beyaz tül perdeyi pencerenin kenarına doğru çektim ama henüz afyonum patlamamış olacak ki, daha nereden olduğumu idrak edememiştim.

Pencere camından gördüğüm manzara bir balyoz gibi indi tepeme. Tabii ya, ben yaşlı amcanın evindeydim.

İçten içe gülümsedim çünkü güvende olduğumu bilmek yetmişti bana.

Gülümsedim çünkü nereye ait olduğumu biliyordum. Şimdi yollar beni bekliyordu...

ÇIRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin