🚘B.44🚘

191 27 174
                                    

Selâm çıraklarım.

Bölümler hız kesmeden gelmeye devem ediyor.

Kendinize sessiz bir köşe bulun ve okumaya başlayın.

Oy verip yorumlar bırakmayı unutmayın lütfen.

Bir taraftan düşünürken diğer taraftan yalnızlık taş duvar olmuş demirden bir yumruk gibi saplanmıştı yüreğime. Eminim ki; yeryüzünde nice ahlara ev sahipliği yapan benim gibi biçare yüreklerden çok vardı.

Kim bilir, belki de onlara kıyasla ben çölde bir kum tanesiydim; yalnızlığın yangınıyla harmanlanmış. Kimi kimseler yakarışı yüreğine perçinlemiş umudu kendine adet edinmiştir.

Kimi kimseler de umut kavramın yitirmiş umutsuzluğu kendine adet edinmiştir. Elbette bir gün ben de düşe kalka bulurdum yolumu.

&&&

Bu şehirde son gecemi yaşıyordum. Geceler neden bu kadar uzundu? Bu gece neden sabah olmuyordu? Kaç kere sağa sola döndüm aylardır su yüzü görmemiş küf kokan yatağın içinde sayısını unuttum.

Kaç koyun sürüsü saydım, kaç koyunu çitten atlattım uyumak için ama olmuyordu. Bu gece bir türlü uykusuzluğa hasret gözlerimi uyku tutmuyordu. Acaba benim uykusuzluğuma yoldaş bir Allah'ın kulu daha var mıydı?

Şimdi Telli, ne yapıyordu acaba? Uyuyor muydu, yoksa uyanık mıydı? Büyük ihtimalle uyuyordu.

Neredeyse bir haftayı geçmişti ondan ayrı kalalı. Unutmuş olması muhtemeldi. Ne bekliyordum ki, benim gibi yana yakıla sabahın olmasını beklemiyordu herhalde. İhtimaller ihtimaller. Cevabı olmayan ihtimaller ve zihnimi yoran ihtimaller.  Kafamın içinde curcunalı bir türkü tutturmuştu. Türkünün yozlaşmış sesi adeta beynimi istilası altına alıyordu.

Çıldırmak üzereydim...

Geceye inat eder gibi güneş restini çekmiş bir türlü doğmak bilmiyordu. Seher vaktinin kızıllığı vurunca yüce dağların yamacına, şavkı düşüyordu berduş gecelerden kalma gözlerime. Tan yeri ağarınca uykusuz göz kapaklarım istem dışı ağırlaştı ve yorgun gözlerimi perdeledi.

İki kanatlı pencere pervazının metalik kısmı pas tutmuş, camların yüzeyindeki katmanlaşmış kir tabakası tül vazifesi görüyordu. O yüzden gün ışığını ilk önce kirden katman bağlamış pencere camı karşılıyordu.

Geceden kalma gözlerim nihayet camdan sızan loş ışıkla aralanmıştı.

Etrafımdaki nesnelere boş gözlerle bakındım. Ben neredeydim? Gece boyunca uykusuzluk çekince beynim akmış gibiydi. Tabi ya, saniyide bir dükkânın üst katındaki unutulmaya yüz tutmuş köhne bir odadaydım. Aklıma ilk gelen saatin kaç olduğuydu. Şarjdaki telefonuma uzandım açma duşuna basılı tutup küçük ekranını açtım. Saat dokuza geliyordu. "Eyvah, işe geç kaldım," diye hayıflandım.

Telaş içinde ayağa kalkıp toparlanmaya başlarken kendi kendime gülümsedim. Ben işi bırakmıştım... İşi bırakmıştım lakin yapmam gereken çok daha önemli işlerim vardı. Özel eşyalarımı sırt çantama doldurup hemen alt kata indim.

"Günaydın usta!"

Usta, dumanı üstünde tüten çayını yudumlarken, "Sana da günaydın Oğuz," diye cevap verdi.

"Usta, biliyorsun ben bugün yola çıkacağım. Seninle vedalaşmak istiyorum." dedim.

"Tamam, vedalaşalım da önce otur bir kahvaltı yap. Bak çayı da yeni demledim. Aç acına yola çıkma." dedi.

Usta haklıydı. Saat zaten dokuz olmuştu ve benim yapacak işlerim vardı; zamandan kazanmak için en iyisi bir şeyler atıştırmaktı.

Sırt çantamı bir tarafa bırakıp, "Tamam, ustam.  Madem çay hazır bana da  doldur bir bardak." dedim.

Kahvaltımı yapıp hemen çarşıya çıktım, çarşıdaki işlerimi halledikten sonra Sami amcanın evinin yolunu tuttum. Kapı ziline birkaç defa bastım. "Kim o?" sesine "Benim!" cevabı verdim.

Sesimi tanımış olmalılar ki bir daha sormadan kapı usulca açıldı. Telli, beni kapının önünde görünce eliyle dudaklarına bastırdı. Şaşkınlığının belirtisi olarak dudakları arasından dökülen kelimelere engel olamamıştı. "Aa, Oğuz, sen miydin?"  Sevinci gözlerine yansımıştı.

Nasıl da özlemle bakıyordu kara gözleri. "Şey, ben bugün gidiyorum da sizlere tekrar teşekkür etmek istemiştim." İçeriden gelen ev sahibesinin sesi, "Telli kızım kimmiş gelen?" diye sorunca Telli kısık sayılabilecek bir ses tonuyla, "Oğuz anne!" diye cevap verdi.

Telli annesine cevap verdikten sonra yönünü tekrar bana dönüp kaçamak bakışlarla yüzüme bakmaya başladı.

Utana sıkıla bakıyordum onun çekingen gözlerine. "Şey, Sami amca evde mi?"

"Babam bu gün gündüz çalışıyor. Maalesef evde değil."

Ne soracak sorum ne sığınacak bahanem kalmıştı. "O zaman ben gideyim. Olmazsa Sami amcayla durakta vedalaşırım." 

Heyecan duygusu benliğimi esir almış içim titriyordu. Elimdeki hediye paketini uzattım. "Bunlar karınca kararınca sizlere benden birer hediye, lütfen kabul edin."

"Niye zahmet ettin Oğuz. Böyle şeylere ne gerek vardı?"

Bu arada Telli'nin annesi kapı önüne gelmişti. "Oğuz, neden kapı önünde bekliyorsun içeri geçsene."

"Yok, geçmeyeyim. Ben bugün gidiyorum da son bir kez sizlere teşekkür etmek istemiştim."

Telli'nin elindeki hediye dolu poşete baktı ama hiçbir şey sormadı. Kadın bir şey sormadı ama annesinin yanında utanıp başımı kaldırıp kara gözlere bakamadım. "Ben gideyim artık. Hakkınızı helal edin."

Helalleşip arkama bakmadan yürüdüm çünkü minicik bir umudum vardı artık...

ÇIRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin