🚘B. 40.🚘

205 26 257
                                    

Selâm, çıraklarım...

Beğeneceğiniz bir bölümle biz geldik.

Oy verip yorumlar bırakmayı unutmayın lütfen<3

Telli:

Bugünlerde üst üste garip olaylar yaşıyordum. Bu benim için biraz da iyi olmuştu. Kısıtlı yaşamıma hareket getirmişti. Kısıtlı yaşamım dedim de bu aralar babam beni fazla sıktığını düşünmüş olacak ki, ara sıra arkadaşım Şule ile kısa mesafeli yerlere gönderir olmuştu.

Babam beni sıktığını düşündüğü için mi, dışarıya çıkmama izin veriyordu yoksa annem babamla konuşup onu ikna ettiği için mi, bilemeyeceğim artık.

Ama her hâlükârda sonuç güzeldi. Hiç olmazsa arada bir çıkıp nefes alabiliyordum. Bu da benim için paha biçilmez bir eylemdi.

*** *** ***

İki gün önce arkadaşım Şule, annemden izin almıştı beni dışarıya çıkartmak için. Hem birlikte yürüyüş yapacaktık hem de Şule, market alış verişi yapacaktı.

Arkadaşım Şule ile biraz yürüdük. Kısa mesafeli bir yürüyüşte olsa yürümek iyi gelmişti evin içinde tıkılıp kalmış bedenime. Şule, markete geçelim dedi ben istemedim. Market raflarındaki ürünleri seyretmek yerine, köprü-başına gidip biraz temiz hava almak istemiştim.

Zaten fazla dışarıya çıkmak gibi bir lüksüm yoktu. Onun için elime geçen fırsatı değerlendirmek istiyordum. Bizim köprübaşı yürüyüşlerimiz meşhurdur. Orada tanışır genç kızlar ve erkekler birbirleriyle. Orada buluşur sevgililer, orada tutuşur âşıklar ele ele. Akşamüstü oldu mu, akın akın koşar insanlar bu seyirlik manzaranın tadını çıkartmaya.

Babam bazı yaz geceleri annemi ve bizi alıp götürür köprü-başına. Her köşe başında bir seyyar satıcıya rastlarsın. Kimi mısır satar, kimi başka bir şey. Bir külah dondurma bu gezintinin olmazsa olmazıdır. Sıcacık sohbetler eşliğinde soğuk kaldırım taşına oturup çekirdek çitlersin, kola eşliğinde.

Şule'yi beklerken köprünün korkuluklarına tutundum ve yosun kokusunu içinde barındıran havadan ciğerlerime çekerek teneffüs ettim. Kendimi nehrin "başına buyruk" akıp giden suyunun akışına kaptırmış dalıp gitmiştim. Hayalhaneme bilmediğim uzak diyarlar konuk olmuştu.

Hiç beklemediğim bir anda aniden bileklerimden birinin beni sıkıca kavradığın hissettim, hissetmemle birlikte bileklerimi tutan kişiden kendimi kurtarmaya çalıştım, ama kurtulmak ne mümkün. Kim olduğunu bilmediğim genç öyle sıkı tutuyordu ki, bileklerimi. Benim narin bedenim onun güçlü kollarının kıskacından ne kadar kurtulmaya çabalasa da kurtulamıyordu.

Genç sürekli, "Sakın yapma sakın yapma!" gibi şeyler söylüyordu. Neden ve ne için böyle bir şey söylüyordu anlamıyordum. En sonunda gençten kurtulmanın yolunun bulmuştum. "Beni bırakmazsanız sapık var diye bağırırım."

Genç, "Ben sapık falan değilim sadece seni kurtarmaya çalışıyorum. İnsanlara iyilik de yarmıyor," gibi saçma sapan laflar edip duruyordu. Sonunda gencin güçlü kollarının kıskacından kurtulmayı başarmıştım ama o hâlâ saçmalamaya devam ediyordu. "Yok, rüyamda gördüm, yok bir kız suda boğuluyordu."

Neyse arkadaşım Şule, can simidi gibi yetişmişti de bende çekip eve gelmiştim. Gerçeği söylemek gerekirse tanımadığım biriydi ama nedense onun niyetinin zararsız olduğunu hissediyordum. O yüzden fazla üzerine gitmedim.

Kader ağlarını örmeye devam ediyordu...

Eve gelmiştim ama akşamüstü yaşadığım olay bir türlü hafızamdan silinmiyordu. Şimdiye kadar annem ve babam dışında başıma gelecek zarardan dolayı beni kurtarmak isteyen olmamıştı. Yani ben böyle bir şeye rastlamamıştım. Her ihtimale karşı hislerimi gence yansıtmak istemesem de onun iyi niyetinden etkilenmiştim..

Ben daha yaşadığım olayın şokundan çıkamamışken, aynı genci babam peşine takmış eve getirmişti. Onu ilk gördüğüm an gerçekten çok şaşırmıştım. Bu nasıl bir kaderdi? Hiç tanımadığım biriyle aynı gün içinde ikinci kez karşılaşıyordum.

Köprü-başında gördüğüm gencin bu kez üstü başı sırılsıklamdı. Ne işi vardı bu yabancı gencin bizim evimizde? Hem de sudan çıkmış balığa benziyordu. İlk gördüğümde gülmemek için kendimi zor tutmuştum ama inkâr edemem çok mahzundu. Acımıştım haline. Oysa beni kurtarmak isterken güçlü kuvvetli görünüyordu.

Babam her bulduğu insanı eve getirmezdi acaba ne olmuştu da bu yabancı genci eve getirmişti. Benim için bu da ayrı bir merak konusuydu. Bırakın yabancı ve genç birini eve getirmeyi beni bile yanımda ailemden bir refakatçi olmadan dışarıya yollamazdı.

Canım babam ya, aslında özünde çok merhametli biridir. Bu hareketi de onun ispatıydı. Babam bana çay hazırlamam gerektiğini söylemişti. Ben mutfağa çay hazırlamak için gittim. Ben yanlarından ayrılırken yabancı genci de banyoya yolladı üstünü başını değiştirmesi için.

Zavallı gencin sıkıldığı çok belli oluyordu. Üstünü başını değiştirip tekrar yanımıza gelince girişteki koltuğa eğrelti oturmuştu sanki kalkıp kaçacak gibi. Babam rahat olmasını söyleyerek kendi yanından yer gösterdi. Ne olduysa ayağa kalktığı an olmuştu. Ayağa kalktı sendeledi daha birkaç adım atmıştı ki, olduğu yere yığılıp kaldı.

Biz ailecek şaşkındık ne yapacağımızı bilmiyorduk. Kim olduğunu bilmediğimiz bir yabancı salonumuzun orta yerinde düşüp bayılmıştı. Annem, "Sami hastaneye götürelim diyordu" babam, "Panik yapma hanım" diye annemi sakinleştirmeye uğraşıyordu.

Babam çocuğu bayıldığı yerden kaldırmak için dokunduğunda, "Hanım bu çocuğun ateşi var, baksana cayır cayır yanıyor," dedi.

Annem, "Eyvvahlar olsun ne yapacağız şimdi." diye yakındı.

Babam, "Hanım, şimdi hastaneye götürmek istesek sosyal güvencesi var mı, yok mu bilmiyoruz. Önce Oğuz'u yatağa taşıyalım. Ben sonra bizim doktoru arayıp danışayım bakalım ne diyecek. Artık doktor ne derse onu yaparız." dedi.

Annemle babam zavallı genci, zar zor yatağa taşıdılar. Babam, "Telli kızım, sen önce benim telefonu ver doktoru arayayım sonra da nemli bir bez ayarla çocuğun alnına koyalım." dedi.

Bizim ev panik içindeydi. Bir koşu mutfağa gittim nemli bez hazırladım. Annem, "Getir kızım, alnına koy." dedi.

Annem bezi koy dedi ama ben çekinerek baktım ona. "Ne bakıyorsun kızım, koysana nemli bezi çocuğun alnına!" dedi.

Ateşler içinde yanan alnına nemli bezi usulca koydum. Tenine dokunduğumda vücudundaki sıcaklık sanki benim bedenime nüfuz etmişti. Aynı ateşte benim de bedenim yanmaya başlamıştı. Tuhaftı doğrusu. Neden onun tenindeki sıcaklık benim kalbime yansıyordu?

Elimi aniden geri çektim. Annem, "Ne oldu kızım?" diye sordu.

Anneme ne cevap vereceğimi şaşırdım. "Şey," dedim "teni çok sıcak yani ateşi çok yüksek ondan irkildim sanırım."

İmdadıma kapı zilinin acil sürümde çalan sesi yetişti. Sanırım babamın arkadaşı aile doktorumuz gelmişti. Babam, "Ben bakarım," diyerek kapıyı açmaya gitti.

Tahminim doğru çıkmıştı gelen aile doktorumuzdu. Adı Oğuz, olan genci muayene etmek için annemle beni odanın dışına çıkardılar. Onun için neden bu kadar endişeliydim? Tenine dokunduğum an neden kalbime bir ateş topu düşmüştü, neden? Oysa hissettiğim bu duygu bana çok yabancıydı...

Tamam, lise yıllarında konuştuğumuz çocuklar vardı ama lise bitince her şey bitmişti. Mahalleden sınırlı görüştüğümüz kızlı erkekli karma arkadaşlarımız vardı fakat ilk kez kalbim biri için edişe duyuyordu. İlk kez kalbime düşen ateş bütün bedenimi esareti altına alıyordu.

Kollarımı birbirine dolayıp koridorda ileri geri yürümeye başladım. İçimden kötü bir şey olmasın diye dualar ediyordum. Sizce de garip değil mi, hiç tanımadığım biri için dualar etmem?

ÇIRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin