🚘B.24.🚘

275 40 189
                                    

Selam çıraklarım, görüşmeyeli nasılsınız<3

Aynı yolda yürüdüğümüz sürece benden iyisi yok :::)))

Oy verip yorumlar bırakmayı unutmayın lütfen

Ustam ve Poyraz çekip gitmişti fakat beni de ister istemez merak ve heyecan duygusu sarmıştı. Zihnim gizli meselenin ne olabileceği konusunda teoriler üretirken ruhum garip bir hazzı yaşıyordu. Sanki inceden bir sızı ılık ılık akıyordu damarlarımda. Kalbimin büyük bir iştiyakla pompaladığı sıvı beynimde tatlı karıncalanmalara sebebiyet veriyordu. Tatlı bir uyuşukluk kol geziyordu hücrelerimde. Şu an parçalı bulutuydu iç dünyam ve ben dudak büktüm kendi kendime gülümserken. İki yanlara doğru hafifçe kayarak gerilen dudaklarım bir daha tekrar etti gülüşünü.

Gülüşüm zihnime düşen ihtimaller üzerineydi. Gülüşüm içimden geçen tahminin tutması adınaydı.

İçimden geçenler tahminden öteye geçemezken ben yine de umutlandım. Umutlarım ve gülüşlerim içimi gıdıklarken boş vermişlik çöktü başımdan aşağıya ve kendi kendime kurduğum düşlerim soldu.

Yarına kadar ne yapsam ne düşünsem boşunaydı işte, üzerime boş vermişliğin çökmesi ondandı.

Yarından önce yapacağım bir şey yoktu. Tahmin ve ihtimalleri karıştırıp harmanlayınca ortaya çıkan tek olasılık bendim ve benim meselemdi...

Onlar dükkandan çıkıp gidince bir süre varsayımlar üzerine düşler kurdum baktım ki olmuyor arabamın içine geçip oturdum; zaten akşam olmak üzereydi yapacak işim de yoktu. Arkaya doğru yayıldım ve sırtımı koltuğa yasladım. Başımı geriye doğru attım. Kalın bir perde çekildi gözlerimin üzerine biraz daha yayıldım. Sağ bacağımı kendime doğru çekip dizimi ön koltuğun arkalığına dayadım, kollarımdan geniş bir halka oluşturup dizimin üzerinden geçirdim.

Göz kapaklarım sıkıca kapalıydı ama ben aydınlığı görüyordum. Minicik böceklerin kuyruğundan sızan ışık huzmesi benim dünyamı aydınlatmaya yetiyordu. Öyle çoklardı ki, sahi siz hiç ateş böceği gördünüz mü?

Ben gördüm...

İnsana umut aşılayan minicik kelebekler. Yine hayallere sarılmıştı deli gönlüm, yine minicik bir ateş böceğinden medet ummuştu.

İnsanın hayalleri ve umutları olmasa neye tutunur nasıl yaşardı ki? Herhalde evrenin kıytırık köşelerinden bir köşede bir hiç olur kaybolup giderdi. İnsan hayal ettiği sürece yaşar umuda tutunduğu sürece var olurdu.

Hayallerden sıyrılıp kendime geldiğimde gündüz kendi nöbetini geceye devretmeye hazırlanıyordu ve saatler çoktan akşamüzerine dem vurmuştu.

İşte ben hep bu saatlerde hüznü yaşardım. Kızardım karanlığa aydınlığımı boğup yok ettiği için. Öyle ya, ne suçu vardı aydınlığın da karanlık ruhlu gece onun üzerine çullanıyordu ve aydınlığın yok oluşuna neden oluyordu.

Bu bir kısır döngüydü işte...

Karanlığı görmeseydi aydınlığı özler miydi gözler? Ya da onca sırları gündüzün aydınlığı nasıl saklardı gecenin karanlığı olmasaydı? Nizamı kurmuş kusursuz Olan... Kendisi gibi kusursuz olarak...

&&&

Gündüz geceyle kendi aralarında kovalamaca oynarken günler, birbiri ardına geçip gidiyordu. Hani konuşmak için yanımdan ayrılmışlardı ya benim vefalı dostlarım...

Işte o gün Poyraz, ustamı ikna edebilmek için bir hayli dil dökmüş fakat olumlu bir cevap alamamıştı.

Ustam, sadece "Bir düşüneyim evlat," demiş. İşte o gün bugündür biz iki kanka ustamdan gelecek cevabı bekleyip duruyorduk ve zamanın peşine takılmış sürükleniyordu yorgun bedenlerimiz.

Sahi hiç sorguladınız mı zaman kavramını, nasıl da başına buyruk hızla geçip gidişini.

Siz hiç ellerinizle zamana dokunup durdurmak istediniz mi? Eminim içinizden birileri muhakkak aklından geçirmiştir, zaman diye bir şeyin kurallar silsilesini.

İşte benim için de zaman silsilesi doludizgin geçip gidiyordu ama hâlâ ustamdan beklediğim cevap gelmemişti. Öylesine çok merak ediyordum ki, ustamdan gelecek olan cevabı.

Bazen çıkmazları yaşıyordum. Ustam izin verse bile ailem ne diyecekti? Onların iznini almam şarttı. Nereden baksan hayalimin gerçekleşmesi için mucize lazımdı.

Gün geçtikçe ruhum girdaplı bir yola giriyor ve ben adeta boğuluyordum...

Yine yorgun argın geçirdiğim bir günün ardından akşam yemeğini yedim ve geç saatlere kadar televizyon seyrettim. Genç ve toy ruhumun isteklerini bertaraf etmek için bildiğim tek çözüm yolu buydu. Televizyon kanalları arasında sörf yapıp beynimi ne kadar gereksiz şey varsa doldurduktan sonra yatmaya karar verdim.

Geç yatmak gibi bir huyum yoktu ama yarın cumartesi günüydü ve benim tatil günümdü zira pazar günleri de açık oluyordu dükkân. Pazar günü ben giderdim cumartesi Poyraz...

Göz ucuyla duvardaki dikdörtgen saate baktım; zaman baya ilerlemişti.

Yatmaya karar vermiştim ama bir türlü uzandığım çekyatın üzerinden kalkmak istemiyordu canım. Üşeniyordum...

İsteksizce uzandığım çekyatın üzerinden kalktım ve ayaklarımı yerde sürükleyerek yürümeye başladım.

Bir taraftan küçük adımlar atarak yürüyor diğer taraftan da bir karış açılarak esneyen çenemi kapatmaya çalışıyordum.

Yedi-sekiz basamaklı merdivenlerden çıkarken basamakları saymaya başladım. Bir, iki, üç, dört, derken gerisini saymaya üşendim. Bu gece üşengeçliğim tutmuştu nedense...

Tükenmiş ve ötelenmiş bedenimi yatağın şefkatli kollarına sırt üstü bıraktım. Uzunca bir zaman dilimini düşünerek geçirdim. O kadar çok düşündüm ki, bir an geldi neyi düşündüğümü bile unuttum...

Mesela; ustam gitmem için bana izin vermiş. Arabam gıcır gıcır; düşüyorum yollara. Küçük bir şehre düşüyor yolum. Şehrin tam ortasından geçen bir ırmak var. Şehri ikiye bölen ırmağın üzerinde birçok köprüler var. Şehrin iki yakasını birbirine bağlayan köprülerden birinin üzerine arabamı park ediyorum. Ben yüzüme karşı ılgıt ılgıt esen yelle sevişirken, o da ne?

ÇIRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin