🚘B.25.🚘

256 40 195
                                    

Selâm çıraklarım nasılsınız bakalım:D

Kendinize kuytu bir yer bulun ve okumaya başlayın<3

Oy verip yorumlar bırakmayı da unutmayın lütfen*_*

Gürül gürül akıp giden bir ırmak ve suyun yüzeyinde belli aralıklarla batıp çıkan bir kız...

Suyun gürültüsünden kızın sesini duyamıyordum ama batıp çıktıkça çırpındığını görebiliyordum. Etrafıma bakınıyordum lakin kimsecikler yoktu...

Kızı kurtarmak istiyordum ama ben yüzme bilmezdim ki...

Acilen bir karar vermem gerekiyordu. Ya kendimi ırmağın sularına atıp büyük ihtimalle kıza ulaşamadan boğulacaktım. Ya da işimi şansa bırakıp atlayacaktım çünkü şu an başka şansım yoktu. Ya atlayacaktım ya atlayacaktım...

Kız gözlerimin önünde ölümle pençeleşirken benim suya atlamaktan başka şansım yoktu.

Siz olsanız bu durumda ne yapardınız? Nasıl bir karar verirdiniz? Suya atlayıp hayatınızla kumar oynamayı mı seçerdiniz yoksa bir canın ölümüne tanıklık etmeyi mi seçerdiniz?

Bende yapılması gereken şeyi yaptım...

Hayatımla kumar oynayarak bir canın yitip gitmesine göz yummadım. Gözlerimi kapatarak havada süzülür gibi kendimi azgın sulara bıraktım...

Bazen insanın seçme şansı yoksa kendi hayatıyla kumar oynar. Milyonda bir ihtimal de olsa kazanma şansı olabilir çünkü. Kumarda kaybedeceğimi bile bile kendimi buz gibi soğuk ve karanlık suyun içerisine attım.

Gözümü karartarak kendimi suya atmıştım ama dibe doğru çekilen kızı görebilmemin imkânı yoktu yüzeye çıkabilmemin de öyle.

Bir türlü suyun yüzeyine çıkmayı beceremiyordum. Nefes sayım dibe doğru indikçe azalıyordu. Çünkü ırmağın tabanına doğru indikçe akıntı daha da güçleniyordu. Ne hikmetse hiç korkmuyordum. Nefes alamıyordum ama bu benim hiç canımı yakmıyordu. Benim için her şeyin bittiği anlardı...

Gerçekten ölmek böyle bir şey miydi? İnsanın nefesi tükenip ölürken acı çekmez miydi? Son bir gayret derin bir nefes almayı denedim. Ne de olsa çıkmadık candan umut kesilmezdi. Bilincim yerindeydi ve ben düşünebiliyordum eğer düşünebiliyorsam demek ki hala yaşıyordum. Tam umudumu yitirdiğimi sandığım an da bana doğru iki elin uzandığını gördüm.

Uzanan kollar güçsüz bedenimi kavrayıp beni yüzeye doğru çekiyordu. Kendimi güçlenmiş gibi hissediyordum zira bir umut doğmuştu içime. Kurtuluyordum...

Suyun yüzeyine çıktığımda öksürerek derince nefesler alıp verdim. Nefesim düzene girince gözlerimi açtım. Beni kurtaranın kim olduğunu görmek için. Sonra, sonra ne mi oldu?

Bendeniz derin düşüncelerden sıyrılıp uykuya dalmış ve rüyalar aleminde sörf yaparken yataktan düşmüştüm. Ben biraz delişmen yattığım için arada bir yataktan düşüyordum...

Peki, boğulmak üzereyken beni kurtaran kim miydi? Tabii ki gece kuşu abim...

Her şey iyi hoştu da benim rüyalarım neden karamsardı ve neden sonuçsuz kalıyordu?

Yoksa rüyalarım benim gelecekteki hayatım mıydı?

Kendime soracak o kadar çok sorum vardı ki...

Gecenin şerrini gündüzün hayrına devrederken tekrar araladım gözlerimi. Bugün benim tatil günümdü ve tatil fikir beni gülümsetmişti. Madem tatildi biraz yatak keyfi yapmak hiç de fena fikir değildi.

Göz kapaklarımı tekrar kapattım. Hayal-haneme düşen görüntü irkilmeme neden oldu. Irmağa düşen kızın suyun yüzeyinde çırpınışı gerçekten tüyler ürperticiydi ve kendimi kızı kurtarmak için feda edişim girdi görüntüye. Hıh, diye gülümsedim nasıl yapmıştım böyle bir deliliği...

Gördüğüm rüya gerçek hayatta olsaydı ve ben suya atlayıp atlamama konusunda ikilem yaşasaydım ne yapardım acaba?

Yüzme bilmediğim halde göz göre göre kendimi suya mı atardım? Bu bir intihar sayılmaz mıydı? Peki, ya kızı ölüme terk etmek, hangi vicdan kaldırabilirdi ki bunun yükünü?

İnanın yaşadıklarım rüyada geçtiği için şükrettim. Umarım gerçek hayatta böyle seçimler yapmak zorunda kalmazdım. Öyle yoğun duygular içerisindeydim ki, yataktan bir an önce kalkmak istedim; çünkü rüyamı düşündükçe strese girmiştim.

"Şu hayatta insana bir rahat yüzü yok!" diyerek hayıflandım.

Bugün yatak eşofmanlarımı üzerimden hiç çıkarmak istemedim. Alışkanlıktan olsa gerek uysal ayaklarım beni doğruca mutfağa götürdü. Hafta sonu olmasına rağmen abim yine yoktu evde. Bir insanın tatil diye bir günü olmaz mıydı arkadaş, maalesef yoktu işte...

Abim tatil yapmayınca benim de tatil günüm olduğu halde içim elvermez çoğu zaman ona yardıma giderdim.

İnsan her gün erken kalkmaya alışınca nedense tatil gününde bile yatamıyor. Tabii bu vücut alışkanlığından kaynaklı bir durum olsa gerek. Benim gibi tatil günü bile yatmayıp erkenden kalkan insan sayısı çoktur.

Mutfağa girdiğimde mutfakta kimseciklerin olmadığını gördüm. Bu çok tuhaf bir şeydi. Oysa bu saatlerde kahvaltı masası hep hazır olurdu ve ben çoğu zaman kahvaltıya geç kalmış olurdum.

Kuş sesini andıran kapı zilinin kulakları tırmalayan sesiyle irkildim. "Sabahın bu saatinde alacaklı gibi kim çalar ki kapıyı?" diye kendi kendime söylendim.

Uykumda yataktan düştüğüm için yürürken bacaklarım hâlâ sızlıyordu. Ayaklarımı yerde sürükleyerek yürüyüp kapıyı açmak için eylemde bulundum. Kapıyı açtığımda karşımda annem vardı ve eli hâlâ kapı zilinin üstünde basılı duruyordu.

Annem beni karşısında görünce kapı ziliyle girdiği mücadeleyi yarıda kesip, "İyi ki açabildiniz," diye söylenerek içeri girdi.

"Hayırdır anne, sabahın köründe nereden böyle?"

"Nereden olacak oğlum, fırından geliyorum. Ekmek almak için gitmiştim. Yolda eski komşumuz Fidan Hanım'ı gördüm. Ayaküstü sohbet ettik biraz."

Benim sorumu kısa kısa cevaplarla şekillendirirken arada bir yüzüme imalı imalı bakıyordu. Annem bana ima dolu bakışlar attıkça kendimi suç işlemiş bir cani gibi hissetmiştim.

"Neyin var anne, neden bana suçlu gibi bakıyorsun?" Sorum üzerine hiçbir cevap vermeyerek sadece üfleyerek nefesini dışarı verdi...

ÇIRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin