🚘B.49.🚘

161 20 126
                                    

Merhabalarrr...

Ben hatırlatma yapmasam da sizlerin oy verip yorum yapacağını biliyorum.

Çıraklarım siz varya siz çok güzelsiniz :D

"Ben acilen kaydımı yeniledim ve tekrar askerliği tecil ettirdim. Allah'tan daha birkaç gün sürem varmış. Yani düşündüm de boş vakitlerimde biraz çalışsam en azından liseyi bitiririm. Kim bilir belki bir gün üniversiteyi bile kazanır okurum..."

Poyraz, konuşuyordu ama benim içime bir sıkıntı çökmüştü. Biliyorum askerlik kutsal bir görevdi ama benim için biraz erkendi. Bir dolu yapmam gereken şeyler vardı. Ben de Poyraz gibi tecil yoluna mı gitseydim acaba? Babamı kaybettikten sonra sıkıntılı bir süreçten geçmiş mecburen okulumu bırakmak zorunda kalmıştım.

İçime askerliğin sıkıntısı çökmüş olsa da bizimkilere belli etmemek adına yüzüme istemsiz bir tebessüm astım.

"Peki, benim yoklama evrakım nerede dostum?"

Poyraz, elini cebine attı ikiye katladığı yoklama evrakını bana doğru uzattı. Poyraz, evrakı bana doğru uzatırken annem "dut yemiş bülbül" gibi sessizdi.

Askerlik şubesinden gelen evrakta on-beş gün içinde yoklama yaptırmam gerektiğini yoksa asker kaçağı sayılacağım yazıyordu. Nasıl olsa biraz daha vakit var diye düşünüp acele etmemeye karar verdim.

"Poyraz ortağım, bende liseyi açıktan okusam nasıl olur?"

"Bence çok iyi edersin Oğuz. Hem askerlik süren uzar hem de liseyi bitirirsin. Bu süre içinde de biraz kendini toparlarsın, maddi açıdan yani."

Biz konuşuyorduk ama annem neden bu kadar suskundu? Tamam, askerlik mevzusuna üzülmüş olabilirdi ama abimi de askere göndermişti. Yani bu bir ilk değildi. Üstelik abimi askere gönderirken hiç bu kadar suskun ve karamsar değildi.

Yerimden kalktım ve doğruca anneme sarıldım. "Annem sen benim askerlik yoklamam geldiği için mi bu kadar üzgünsün? Sıkma canını be annem, hemen gittiğim falan yok. Bak Poyraz, askerliği tecil ettirmiş, olmazsa bende liseye yazılır açıktan okurum. Böylelikle de askerliği tecil ettiririm. Yeter ki sen üzülme..." dedim.

Bu kadar açıklama yapmama rağmen annem dudaklarına kilit vurmuş bir kelime dahi olsa konuşmamıştı.

"Boş ver anne ya, abim askere gitsin bende odasına çökeyim!" 

Yasemin, annemin suskunluğunu görünce bodoslama konuya müdahil olmuş kendince espri yaparak annemi teselliye yeltenmişti ama pek başarılı olamamıştı, çünkü annemin dudakları bir milim dâhi oynamıştı.

Poyraz, hanemizin üstüne çöken suskunluğu bozmak için olsa gerek, "Oğuz, hadi biz kalkalım da dükkana geçelim artık. Ustam da özlemiştir seni. Hem işler de baya yoğun bu aralar. Ustamı daha fazla bekletmeyelim istersen." dedi.

"Olur, dostum," deyip masadan kalktım. Ben masadan kalkmıştım lakin annemin hâlâ gözleri hayali bir noktaya dalgın dalgın bakıyordu. Eğilip yanaklarından öptüm, tek kelime etmeden sırtımı sıvazladı.

Açık konuşmak gerekirse annemin suskunluğuna bir mana yükleyememiştim. Neydi onu bu kadar üzen şey, neydi diline kilit vuran matem?

Poyraz ile birlikte sokağa çıktığımızda yan komşumuz Adile teyze ile kapı önünde karşılaştık. "Oğuz oğlum, sonunda geldin demek, maşallah gezmek sana yaramış. Annen geldiğin için pek sevinmiştir şimdi." dedi.

Komşu teyze bütün bu sıralı cümleleri birbiri ardına kurarken beni baştan ayağa süzmeyi de ihmal etmemişti. "Şükür geldim Adile teyze, annem de çok sevindi."

Baktım laf uzayacak Poyraz'a göz kırptım. Poyraz, ne demek istediğimi anlamış olacaktı ki can simidi gibi yetişti. "Adile teyze, biz işe geç kalıyoruz da..."

Adile teyze, "Tamam, o zaman bende zaten Oğuz'un annesine gidiyordum göz aydınlığına." dedi.

Madem bizim eve gidiyorsun ne diye bizi yolun orta yerinde bekletiyorsun Adile teyze, diye içten içe hayıflandım.

Adile teyzenin bana şirin görünmek için uğraş vermesinin altında yatan tek neden kızını abime vermek istemesiydi, fakat bu boşuna bir çabaydı çünkü annem abime alacağı kızı çoktan kafasında belirlemişti. Bizim akrabaların kızlarından biriydi bu. Ne yapsın garibim, babam başımızda olmayınca o da akrabalara sığınıyordu işte. Belki halden anlarlar da ona göre mütevazı bir düğün yapma imkanı olur diye. Bu konuda kendin yerden göğe kadar da haklıydı he.

Yani düzenli geliri olmayan biri masraflı bir düğünün altından nasıl kalkabilirdi ki... Bu devirde düğün yapmak gerçekten meşakkatli işti. Aramızda kalsın ama Adile teyze boşa kürek çekiyordu...

Meraklı komşumuzu başımızdan savdıktan sonra Poyraz, "Ee, kankam anlatmayacak mısın?" diye sordu.

Hâlâ annemin suskun görüntüsü zihnimi meşgul ettiği için dalıp gitmiş dolayısıyla da Poyraz'ın sorusunu es geçmiştim daha doğrusu hafızama hükmedemiyor iki kelimeyi bir araya getirmekte zorlanıyordum.

"Neyi anlatayım kankam?"

Poyraz, manalı bakışlarını yüzüme perçinleyerek alınmış gibi yaptı. "Neyi sorduğumu bildiğin halde utanmadan bir de aptala yatıyorsun. Yazık sana! Neler yaptığını soruyorum oğlum. Onca memleket gezdin bulabildin mi bari rüya kızını? Annenin yanında sormak istemedim ama meraktan çatladım."

Benim can dostum beni merak etmekte haklıydı, çünkü onunla birçok kez telefon aracılığıyla görüşmüştük ama ben ona rüya kızından hiç söz etmemiştim. Söz etmemiştim zira son ana kadar Telli'den bir cevap anlamamıştım.

Gerçi henüz rüya kızından kesin bir cevap da almış sayılmazdım. Sadece mektubuma cevap olarak beni aramıştı ve aramızda hiçbir sevgi sözcüğü geçmemişti.

Bu konuyu herhangi birine anlatmam için elimde somut bir olgunun gelişmesi lazımdı. Ayrıca Poyraz, benim için herhangi biri değildi. Aşkımın veya aşkımızın adı konunca ilk olarak ona söylerdim.

Bir adım Poyraz'ın önüne geçerek geri geri adımlarken, "Buldum kanka buldum!" dedim.

Ben geri geri adımlarken Poyraz, bana doğru kocaman bir adım attı. Aramızdaki mesafe bir karışa inerken işaret parmağıyla göğüs kafesime dürtmeye başladı. "Sen rüya kızını buluyorsun ve bana anlatmıyorsun öyle mi? Sen nasıl bir arkadaşsın oğlum ya, ben senin için saçımı süpürge edeyim sen bana hiçbir şey anlatma. Bende kendimi senin dostun sanırdım ama meğer değilmişim."

Poyraz, işaret parmağıyla göğüs kafesime o kadar sert darbeler indiriyordu ki, göğsüme indirdiği her darbe beni arkaya doğru savuruyordu. Tabii o bunun farkında bile değildi.

O kadar kaptırmıştı ki kendini olayın akışına adeta kendinden geçmiş gibiydi. "Yeter dostum yeter, biraz yavaş ol. Göğsüme vurmayı kes artık, neredeyse göğsüm delindi..."

Poyraz, önce eline baktı sonra nefessiz kalarak kızarmış yüzüme. "Affedersin dostum, biraz fazla kaptırmışım kendimi."

Genzimi temizleyerek "ıhım" diye bir ses çıkardım. "Bana sitem etmekte haklısın. Ben seni anlıyorum ama emin olmadan sana bir şey söylemek istemedim."

Poyraz, yanaklarını şişirip dilini ağız içinde bir iki tur dolaştırdıktan sonra omzuma esaslı bir şaplak indirdi. "Peki şimdi emin misin?"

Bakışlarım boşluğa yuvarlandı dudaklarım dışa doğru kıvırılıp sarktı, "Yani emin gibi gibiyim," derken.

"Ne demek emin gibi gibiyim? Ya eminsindir ya da değilsin."

"Bir başlangıcın arifesindeyiz diyelim."

ÇIRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin