🚘B.20.🚘

313 49 238
                                    

Selâm çıraklarım<3

Bölümler hız kesmeden gelmeye devem ediyor.

Kendinize sessiz bir köşe bulun ve okumaya başlayın.

Oy verip yorumlar bırakmayı unutmayın lütfen:D

Nefesimi tutup kelimeleri yutarak konuştum, "Poyraz, benim araba ne durumda, yani daha işi var mı?"

Yüzüme tuhaf bakışlar atan Poyraz, bakışlarını yüzümden alarak benim kızın üstünde gezdirmeye başladı ve bilinmezliğe kapı aralayan dudakları biçimli çenesine doğru kıvrıldı. "Kanka fazla işi kalmadı ama neden sordun? Sende en az benim kadar bu işten anlıyorsun, baksana henüz biten bir şey yok. Motor aksamı tamam ama iç döşemesi yenilenecek. Son olarak boya cila işleri de var. Senin anlayacağın daha bitmedi."

Boş bakışlarımı rastgele çevremde gezdirdim. Kelimeler dilime dolandı ama dudaklarımın arasından nasıl çıkacağını kestiremedi.

"Sorun araba değil de kardeşim benim derdim başka," dedim sözün hangi ucundan tutacağımı bilmeden.

Poyraz, elindeki toz bezini bir tarafa bırakarak gözlerini üzerimde bir süre daha gezdirdi. Bakışları beni sorgulamak ister gibiydi. "Sorun araba değilse ne peki?"

"Şey, nasıl diyeceğimi bilemiyorum ama ben bu aralar çok garip rüyalar görüyorum," dedim mahcupça.

Poyraz, bıkkın bir ifadeyle, "Oğlum sana kaç defa söyleyeceğim, adı üstünde rüya rüyadır takma kafana, diye."

Poyraz'ın gerçekçi yaklaşımı boğazımda yumrulara neden olurken ağzımdan dökülmek için sabırsızlanan sözcükler sekteye uğramıştı. "Aslına bakarsan işin aslı öyle değil," dedim utanarak.

Koyu kahve gözleri gözlerimin içine bakarak orada otağ kurdu. "Peki, kankam, o zaman sen söyle ne olduğunu?" Gözlerini kıstığı için görüş alanı engel yerken ellerini açarak konuşmayı dendi ve tekrar sordu. "Hadi söyle seni bekliyorum?"

Açık konuşmak gerekirse dert anlatmanın bu kadar zor olduğunu bilmezdim. Üstelik karşımdaki en yakın dostumdu ve hiçbir zaman birbirimizden ayrımız gayrımız olmamıştı. Sözcükler dostluğumuzun arkasına sığındı ve mürekkebe boyandı. "Ben o rüyaların bir anlamı olduğunu düşünüyorum."

Üçgen yüz hatlarına şaşkınlığın anlamını yüklerken dar alnına düşen kısa perçemini parmak uçlarına dolayarak başının gerisine doğru taradı. "Nasıl yani?" diye sorarken zaten kısık olan gözlerini biraz daha kısarak bana bakmaya başladı...

Sanırım bu kez gözlerini fazlasıyla kısma nedeni meraktı.

"Sence de öyle değil mi Poyraz?" diye sorduğumda biraz da onun tepkisini ölçmek istemiştim. Hâlâ yüzüme garip bir şekilde bakmaya devam ediyordu. Belli ki sözlerime bir anlam yükleyememişti

"Kankam, benim araba sahibi olmayı neden bu kadar çok istediğini herkesten çok sen biliyorsun."

"Ee-evet biliyorum, bir gün nasip olursa seyahate çıkmak ve dahası ülkenin topraklarını karış karış gezip keşfetmek istiyorsun."

İşte tam zamanıydı en vurucu sözcükleri özgürlüğüne kavuşturmanın. İyi de bunu nasıl yapacaktım? Öyle çok heyecanlıydım ki, şu an kalbim bir kuşun kanadına takılıp uçmak üzereydi.

Özgürlüğüne kavuşmak isteyen sabırsız kuş kalbimin duvarlarını yarıp uçmak için kanat çırpıyordu ama ben, o kuşun kanat çırpışlarını bir türlü durduramıyordum.

Kalbim yeter artık çırpındığın. Havalanıp uçmanın da bir zamanı var. Hoyratça çarpan kalbime birazcık sabırlı ol, azcık uslu dur, diye telkinde bulundum ama söz dinlerse...

Kalbim benden bağımsız olarak inadına "gümbür gümbür" atmaya devam ediyordu. Sakinleşmem ve kendime gelmem gerekiyordu. Birkaç nefes egzersizi ve kendi kendime verdiğim telkinlerim işe yaramış sonunda az da olsa rahatlamıştım. "Kankam, senin anlayacağın bu rüyaların bana gönderilen bir çeşit uyarıcı sinyaller olduğunu düşünüyorum," dedim ve sustum.

Poyraz'dan gelecek tepkiyi beklemeye başladım ama o bir müddet boş gözlerle baktıktan sonra, "Ne sinyali Oğuz, sen kafayı mı yedin?" diye sordu.

Arkadaşım bana kızmış gibiydi ya da haklı olarak gerçekten aklımın karışmış olduğunu düşünüyordu.

"Senin düşündüğün gibi bir şey değil işte, beni yanlış anlıyorsun. Hayallerimin peşine düşmenin zamanı geldi diyorum. Sanıyorum beni çağırıp duran ses, bana bunu anlatmak istiyor."

Poyraz, tecrübeli bir akıldane gibi gözümün içine imalı imalı bakarak, "He, ben seni yanlış anlıyorum öyle mi? Yani sorun sende değil bende? Benim seni yanlış anladığım falan yok, sen rüyalarının peşinden gitmek istiyorsun hepsi bu. Hadi gerçeği söylemek için ne bekliyorsun?"

Ben dile getirmeden Poyraz, gitme isteğimin altında yatan asıl nedeni çözmüştü.

"Sana yalan söyleyemem Poyraz, asıl neden o değil ama gitme isteğime o da bir etken," dedim lafı hiç dolandırmadan.

Arkadaşım kendini kendince haklı görerek başını olumsuz anlamda sağa sola salladı.

"Tamam, biliyorum kız işi biraz zor. Ben yüzünü bile göremediğim sadece sesini duyduğum bir kızı nerede nasıl bulabilirim ki?"

Poyraz, benimle dalga geçer gibi, "Tabii canım zordur bilmez olur muyum hiç? Sen durdun durdun bunca zaman yola çıkmadın, şimdi bir rüya kızı seni çağırınca zamanı geldi deyip köprüleri atıp gemileri yakıyorsun. Ondan sonra da neden kız değil diyorsun. Benim de buna inanmamı bekliyorsun."

Poyraz, doğruyu mu söylüyordu? Ben gerçekten bir rüya kızının peşine mi düşüyordum? Ne yalan söyleyeyim, yola revan olma isteğimde bunun payı çoktu ama ben şimdi bunu dile getiremezdim.

"Benim canım kardeşim, hani bir rüya gücü vardı neydi adı şimdi hatırlayamadım ama deyip düşünmeye başladım. Çok fazla düşünmeme gerek kalmadan, "Hah," buldum deyip el parmaklarımı şıklattım. "Psişik güçler, yani sen o güçlere inanmıyor musun?" dedim kendi söylediğime kendim bile inanmayarak.

"Yok, arkadaş, ben psişik güç falan bilmem. Ben gözümle görmediğime inanmam," dedi gerçekçi bir yaklaşımla.

ÇIRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin