Selâm çıraklarım, nasılsınız?
Birlikte yol aldığımız sürece benden iyisi yok;,))
Keyifli okumalar!
Oy verip yorumlar bırakmayı unutmayın lütfen (;)
Yaşlı amaca evinin önündeki bahçede hortum elinde çiçeklerini suluyordu. Önce oencerenin camını açtım sonra gözlerimi yumdum ve insanoğlu tarafından henüz kirletilmemiş temiz havayı üst üste nefesler alıp vererek soludum. "Günaydın!" diye seslendim yaşlı ev sahibine.
"Bakıyorum uyanmışsın çocuk, sana da günaydın!"
"Evet, uyandım!"
Aceleyle elimi yüzümü yıkayıp üzerimi giyindim. Mutfaktan nefis kokular geliyordu. Annem düştü aklıma. Evin önünde yeşil hortumla çiçeklerini sulayan yaşlı amcanın yanına vardım ama dışarısı hafiften serin olduğu için ellerim üşüdü. Üşüyen ellerimi pantolonumun ceplerine sakladım...
Günün ilk ışıklarını gören rengârenk çiçekler sabah melteminin esintisiyle coşku içinde salınıyordu. Güneşin yaldızlı ışıltısını görmek için her bir çiçek sanki kıyama durmuştu. Her bir çiçeğin özüne Rabbim'in tecellisi sinmişti. Yaşamak ve nefes alıp vermek Rabbim'in bir lütfuydu her varlığa...
Şu an resmen yaşadığımı hissediyordum.
"Erken kalkmışsın çocuk?"
"Öyle oldu," diye cevap verdim.
"İyi uymuşsun belli," dedi sözlerine ima yükleyerek.
"İnanın bende anlamadım nasıl bu kadar deliksiz uyuduğumu, yattığım gibi kalktım."
Anlamını bilemediğim rüyalar görmüştüm o ayrı meseleydi ama gerçekten güzel uyumuştum.
"Ee, buranın havası böyledir çocuk. Hafiftir güzel uyutur insanı. Sabah kalkınca da kendini dinç hissedersin."
"Baba kahvaltı hazır!" sesiyle ikimizde aynı anda sesin geldiği yöne baktık.
"Hadi çocuk kahvaltıya," derken içten ve samimiydi ses tonu.
Ustamı hatırlatmıştı bana. Sahi şimdi dostlarım ne yapıyorlardı acaba? İki gündür telefon aracılığıyla görüşememiştik de... Gerçi onlar bu gece benim rüyama konuk olmuşlardı ve hep birlikte hasret gidermiştik.
Hep birlikte kahvaltı masasına başına oturmuştuk. Bu evde Tanrı misafiri olarak ağırlanıyordum fakat sürekli kıyılarıma çarparak kendi dilinde şarkılar söyleyen cevapsız sorularım vardı.
Kader çizgim neden çekip getirmişti bu izbe köye beni?
Tıpkı sert kayalara çarpan dalgalar gibi bu soru aklımın kıyısına vurup duruyordu.
Acaba Jale, benim rüya kızı olabilir miydi? Üstelik rüyama girmiş ve bana yol göstermişti.
Yol göstermekten kastım bana yolu gösterip gitmemi söylemiş sonra da "üzgünüm" demişti.
Bu ne anlama geliyordu bilmiyorum ama aradığın ben değilim demek istemiş olabilir miydi? Muhtemelen öyleydi çünkü bunun başka izahatı yoktu.
Tanrı misafiri olarak geldiğim bu evde başımı kaldırıp Jale'nin yüzüne bakamıyordum çünkü edep sayıyordum bunu. Yüzüne bakabilseydim eğer belki gözlerinde görürdüm beni veya beni buraya getiren ışığı ama yok; bakamıyordum.
"Hiçbir şey yemedin çocuk?" diye soran yaşlı amcanın gür sesiyle irkildim.
Ben amcanın sesiyle irkilince elimdeki çatal "pat" diye tabağa düşmüştü.
Masadakiler çatalın düşme sesiyle irkildiler. "Baba ne yaptın korkuttun Oğuz Bey'i," diye uyaran ses benim gerçeğime ayna tutmuştu.
"Affedersiniz, dalmışım." Ev sahihlerini müşkül duruma düşürdüğüm için birazcık da utanmıştım.
"Ziyanı yok Oğuz Bey," dedi naif bir sesle ev sahibesi teyze.
"Şey, ben buradan sonra yolum nereye düşecek diye düşünüyordum, ondan dolayı dalmışım."
"Buradan sonra 60 km uzaklıkta güzel bir şehir var, tavsiye ederim çocuk. Bizim bağlı bulunduğumuz vilayet. Çok güzel bir yer, burası gibi her yeri yeşilliktir. İnsanları da cana yakın samimi insanlardır."
"Gerçekten beni evinizde misafir ettiğiniz için sizlere çok teşekkür ederim. İnanın sizleri hiç unutmayacağım," dedim.
Bir gece evlerinde kalmıştım ama bu konuşmayı yaparken duygulanmıştım.
Kalın kaşlarının altına gizlenmiş kara gözleri ışıldadı konuşurken, "O zaman kızım Jale'nin düğününe beklerim. Bak şimdiden davet ediyorum," dedi ve içimdeki umut kırıntısını da öldürdü. İçimden dualar ettim. İyi ki kızın gözlerine bakmamıştım iyi ki...
Gece gördüğüm rüyam düştü gözlerimin önüne Jale, bana git demişti git...
Bu da gösteriyordu ki gördüğüm rüya bir işaretti bana ve rüya kızı Jale, değildi. Benim yolum sadece iyi insanların durağına uğramıştı; hepsi o kadardı...
Jale'nin düğününe davet etmek için telefon numaramı aldılar. Söz verdim onlara ecel kapıyı çalmazsa geleceğime dair. Aş ekmek yemiştik birlikte ve bir lokma aşın değeri vardı benim yanımda.
Ben vedaları sevmezdim ama vedalaşıp helalleşerek ayrıldım köyden.
&&&
Yola çıkalı tam olarak iki hafta olmuştu. Bu zaman zarfında çok diyarlar gezdim. Zamanım tükeniyordu ama ben hala aradığımı bulamamıştım. İki haftada kat etiğim yolu geri dönmem zaman alacaktı. Bende oturup bir plan yaptım...
Bir hafta daha gezip geriye kalan bir haftayı da geri dönüş yolunda kullanacaktım.
Elimde gezip görmek istediğim yerleri işaretlediğim küçük bir haritam vardı. Hedefim belliydi. Gideceğim hedefe varmak için 120 km yol gidecektim. Benim kızın hız sınırı belliydi. 120 km yolu anca üç-dört saatte alırdı. Mübarek kaplumbağa gibi yol alıyordu.
Ben hedefimdeki şehre gelmiştim ama vakitte baya ilerlemiş akşam olmak üzereydi. Önce şehri turladım. Şehir birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış, her şeyiyle köklü geçmişe sahip bir yerdi. Mimari yapısı olsun, yerleşim düzeni olsun, hiç bozulmamış orijinal dokusunu korumuştu.
Şehrin öyle bir özelliği daha vardı ki, tam ortasından nehir geçiyordu ve bu nehir şehri iki yakaya bölüyordu. Şehrin iki yakasını birbirine bağlayan köprüler vardı. Bu köprülerin bazıları motorlu taşıtlara yasaktı. Sadece yayalara gezinti yolu olarak ayrılmıştı. İşte ben şu an o köprülerin birinin üzerindeydim.
Zihnimden geçen düşünceler birdenbire başıma balyoz darbesi gibi indi. Şu an sanki ben bir dejavu yaşıyor gibiydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇIRAK
Teen FictionBelki bir rüyanın peşinden koşmak birçoğunuza saçma gelebilir ama insan sezgilerini görmezden gelemez✓ Eğer rüyalarınız sizi aşka çağırıyorsa mesafeler buna engel değildir✓ Aşk her zaman inanmaya ve yaşamaya değerdir✓ 15 Haziran 2019