🚘B. 2.🚘

1.7K 171 1.1K
                                    

Selâm çıraklarım, nasılsınız?

Birlikte yol aldığımız sürece benden iyisi yok;,))

Keyifli okumalar!

Oy verip yorumlar bırakmayı unutmayın lütfen 🤗

Çıkmak istemediğim rüyamdan, kardeş kadar sevdiğim Poyraz'ın benden baskın çıkmasıyla vazgeçmiştim. Yarı uykulu uyuşuk bir vaziyette ikimiz birlikte iş yerinin yolunu tutmuştuk.

"Oğlum biliyorum uyandırdığım için bana kızgınsın ama sana bir sürprizim var. Sürprizin ne olduğunu bilsen seni sıcak yatağından kaldırdığım için bana böyle kahırlı kahırlı bakmazdın."

Göz kapaklarıma dizilmiş düz kumral renkteki kirpiklerim, mavinin açık tonu gözlerimi gölgelerken daha afyonum patlamamış olacak ki, Poyraz'ın sözlerini algılayacak durumda değildim. Göz kapaklarımı birkaç kez kapatıp açarak gözlerimi kırpıştırdım. "Arkadaş ne sürprizi ya, sen beni uyandırmak için cama taş atarken ben rüya görüyordum. İnan ben hâlâ gördüğüm rüyanın etkisinden çıkamadım," dedim uzun uzun ta ciğerlerimden gelen bir esnemeyle.

"Sürpriz diyorum oğlum sürpriz, biraz kendine gelir misin? Yeminle şimdi bir şişe suyu boca edeceğim yüzüne, aç artık yarı kapalı gözlerini," dedi elinde sıkıca tuttuğu pet şişedeki suyu göstererek.

Poyraz'ın yüzüne aval aval bakmakla yetindim.

Zaten iş yerimiz bizim evden bir sokak ötedeydi. Ben bir zombi gibi daha kendime gelmeden iş yerine gelmiştik bile.
Bugün gerçekten ikimiz de benim sayemde işe geç kalmıştık. Üstelik dükkanın anahtarı bizdeydi. Anahtarın bizde olma düşüncesi ister istemez bende tedirginliğe yol açmıştı. Bugün ustamdan temiz bir fırça yiyecektik çünkü bunu hak etmiştik. Ustam bizden önce gelmiş ve dükkanın önünde iki kolunu arkasında birleştirerek bir ileri iki geri yürüyüp duruyordu. 'Eyvah!' diye geçirdim içimden.

Ustamı tedirgin bir şekilde dükkanın önünde ileri-geri yürürken görünce gerilmedim desem yalan olur...
Ustama doğru adım attıkça gerginliğim hat safhaya ulaşıyordu. Ustam'dan afili bir fırça yiyeceğimiz tahminin ötesine geçmiş hatta kesinlik kazanmıştı...

Ben böyle düşünürken ustam düşündüğümün tam aksine bizi görünce babacan bir tavır takındı yüz hatlarına. "Aslan parçaları bugün baya geç kaldınız ve beni merak içinde bıraktınız. Başınıza bir hal geldi sandım, endişelendim!" dedi.

Ustamın bu babacan tavırlı yaklaşımı karşısında mahcup olmuş dolayısıyla da yüzümüz mor pancar rengini almıştı.
Utana sıkıla ikimiz birden başımızı öne eğerek sadece, "Günaydın usta!" diyebildik.

"Usta yok, baba diyeceksiniz," dedi güleç bir yüz ifadesiyle.
Biz ustamdan azar yiyeceğiz diye beklerken ustamın bize bir baba şefkatiyle yaklaşımı bizi daha da mahcup duruma sokmuştu.
Biz iki büklüm dükkanın kapısını açarken ustam, "Bir daha geç kalacağınız vakit bana haber verin. Telefon diye bir icat var öyle değil mi çocuklar?" diye sordu.

"Olur, usta! Affedersin baba! Bir daha olmaz, olursa dediğin gibi yaparız," dedim.
Hiç oyalanmadan dükkanın kapısını açtık. Poyraz ve ben iş takımlarını giymek için dükkanın arka kısmındaki küçük kabine yöneldik.

Ahmet baba, arkamızdan seslendi, "Oğuz oğlum, sen bir çay suyu koyver!" diye. Yıkanmaktan rengi soluk yer yer aşınmış pantolonunun cebinden birkaç lira bozuk para çıkardı.
Elindeki bozuk parayı Poyraz'a uzatarak, "Poyraz oğlum sende zeytin, peynir, bir şeyler kap gel. İşe geç kaldığınıza göre Allah, bilir kahvaltı da yapmadan geldiniz?"
Ustam, daha sözünü bitirir bitirmez o esnada beyaz son model bir araba dükkanın önündeki beton zemine ani bir fren yaparak "zınk" diye durdu.

Arabanın içerisinden söylenerek inen genç kadının; siyah renk kabarık uzun saçları ve siyah sürmeli gözlerini gölgeleyen uzun kıvrık kirpikleri vardı. Yuvarlak hatlı yüzündeki elmacık kemikleri biraz belirgindi. Yüz kasları sinirden fazla gerildiği için yüzünde ince çizgiler oluşmuştu. Siyah kalınca kaşları çatılmış, asabiyeti her halinden belli oluyordu.

Ustam, arabasından inen ahu gözlü genç kadına bakıp gayet sakin bir üslupla, "Buyur hanım kızım," diye hitap etti.

Genç kadın, ustamın sesini ya duymamazlıktan gelmişti ya da sinirden duymamıştı. O kadar çok sinirliydi ki duymamış olması muhtemeldi.

İsterik bir şekilde kesik kesik nefesler alıp veriyor, her nefes alış verişinde ise göğüs kafesi şişip şişip iniyordu. "Merhaba!" derken duraksadı. "Sabah sabah resmen kan beynime sıçradı, delirtir insanı bunlar ya. Ben anlamıyorum ki, bu insanlar ehliyeti marketten mi alıyorlar?"

Ahmet babanın insanların üzerinde sakinleştirici etkisi yapan bir konuşma üslubu vardı. Aynı üslupla ve gayet mütevazı bir ses tonuyla, "Ne oldu kızım?" diye sordu.
Genç kadın, başını kaldırıp ustamın yüzüne sert bir bakış attı. "Arabamın haline baksanıza," derken arabasının arkasını dolanarak hasar almış arka tamponunu gösterdi. "Bakın bakın haddsizin biri gelip arabama arkadan vurdu, cidden şoktayım.""

Ahmet baba, hafiften bıyık altından gülümseyerek, "Cana geleceğine mala gelsin kızım. Sen geç şöyle bir otur hele, biraz nefeslen kendine gel, her şey hallolur," dedi kenarda duran plastik bir sandalyeyi göstererek...

Genç kadın kendisine oturması için gösterilen birçok yeri yağ lekeli plastik sandalyeye iğrenerek baktı. Ayakta kalmayı tercih ederek ,"Teşekkür ederim," dedi ağız ucuyla.

O arada ben kahvaltı için küçük tüpe çay suyu koyarken Poyraz, ustamın verdiği bozuk parayı bilinçsizce avucunun içinde şıkırdatarak çevirip duruyordu. Sinirleri tavan yaptığı için ellerini yumruk yaparak beton zeminde ileri geri yürüyen ahuya bakarak.

Ahu da ahu hani, kaşına gözüne, endamlı yürüyüşüne, bakılmayacak gibi değildi ki... Siyahın her tonu vardı üzerinde; ten renginin beyaz oluşu dışında. Sanırım Poyraz, ahu güzeli görünce aklı başından gitmişti. Genç kıza öyle bir bakışı vardı adeta nutku tutulmuş gibiydi. Benden söylemesi bundan böyle Poyraz'ın uçup giden aklını ahudan başkası geri getiremez...

ÇIRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin