🚘B.23.🚘

270 42 242
                                    

Selam çıraklarım, görüşmeyeli nasılsınız<3

Aynı yolda yürüdüğümüz sürece benden iyisi yok :::)))

Oy verip yorumlar bırakmayı unutmayın lütfen

"Sürekli üzerimde baskı kuruyorsunuz. Bıktım usandım. Hepinizden nefret ediyorum. Bir gün alıp başımı gideceğim."

Sözlerini bitirip içinden geçenleri diline dökmüş sonra da kendi odasına gitmek için benim odanın kapısı önünden geçerken donup kalmıştı.

Beni karşısında görmeyi beklemiyordu tabii.

Tam karşısında durarak kollarımı birbirine dolayıp göğsümün biraz altında bağladım ve gözlerimi hesap sormak ister gibi yüzüne perçinledim. Sağa adım attı olmadı sola adım attı olmadı, "Çekilsene be önümden!" diye çemkirdi.

Başımı olumsuz anlamında sağa sola salladım. "Yasemin!" diye ağzımı açtım fakat ben daha cümlemi tamamlayamadan, "Ne var ya ne var adımı mı ezberliyorsun? Bir rahat bırakmadınız ki ders çalışayım. Annem bir yandan sen bir yandan," dedi ve sanki suçlu bizmişiz gibi fırçasını atıp gitti.

Bu kız resmen kafamı karıştırmıştı. Yanımdan geçip giderken yüzüme sırıtarak baktı ve oflayarak göz devirdi. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim afalladım kaldım koridorda. Ah Yasemin ah, aklı bir karış havada bu kızın. Atalar gençliği tanımlarken boş yere dememişler 'başında kavak yelleri eser' diye. Bu özlü söz tam da bizim Yasemin'e göre söylenmiş bir sözdü kesin...

***

Başımı yastığa koymamla uykuya dalmam bir olmuştu. Tertemiz deliksiz bir uykunun ardından açık pencere camından gizlice sızıp tenimi sıcacık okşayan güneşe, "Merhaba," dedim.

Yeni gün her gün olduğu gibi umutlara gebeydi. Bakalım bugün bizlere hayat ne gibi sürprizler hazırlamıştı?

Firesiz bir uyku çektiğimden olsa gerek uykumu almış ve bu sabah erkenden uyanmıştım. Bu da enerjik ve zinde olmamı sağlamıştı.

Evin içini dinledim çıt çıkmıyordu. Anlaşılan henüz kimsecikler uyanmamıştı. Gözüm abimin yatağına takıldı. Yatak boştu. Kim bilir gece hangi saatte eve gelip yatmış Güneş'in doğuşunu hangi virane dakikalara yüklemişti.

Bazen abimin bu kadar yoğun çalıştığını görünce kendimden utanıyordum. Neden bir hayalin peşine düşüp neden çekip gitmek istiyordum bilmiyordum. İtiraf etmeliyim bu istek ve arzularım benim elimde olan bir şey değildi. Özgür ruhum arsızca hayaller kurduruyordu bana.

İçimde bir yerlerde beni kaderime çağıran bir ses vardı. Sanki gitmem gerekiyordu, gitmem ve kaderimi belirlemem. Bir şeyler vardı içimde akıl edemediğim 'sır' gibi. Bir şeyler vardı yazgımda benim henüz bilemediğim...

Bu karmaşık duygular beynimi bir kurt gibi kemirirken istemsizce yatağımdan kalktım. Banyoya geçip elimi yüzümü yıkadım. Üstümü başımı giydikten sonra kendimi sokağa bıraktım.

Bu sokakları ancak sabahın kör saatlerinde bu kadar sessiz ve dingin bulabilirsin. Temiz hava alıp kendini dinlemek istiyorsan, kesinlikle erken kalkarak dinleyebilirsin sessizliğin sesini.

Benim hallaç pamuğu gibi atılmış ruhum kuytu bir köşe arıyordu. Telefondan saate baktığımda vakit dükkânı açmak için erkendi.

Kendimi yollara vurup çıkmaz sokaklarda kaybolmak istiyordum. Yürüdüm... Yürüdüm...

Kaldırım taşları yer yer sökülmüş daracık sokaklardan geçtim.

Bir kedi miyavlaması ile irkildim.

Enine geniş asfalt yollara uğradım...

Bir selam çaktım elinde süpürgesiyle dünyamızı temizleyerek yaşanılır kılmak için uğraşan emekçiye.

Arka sokaklara düştü yolum, hiç huyum olmasa da bir tekme savurdum ortalığa atılmış metal kutuya...

Metal kutu bana isyan eder gibi 'tangır tungur' sesler çıkararak uzaklaştı. Bu sabah savruk ve özgürce adımlar attım...

Belki nefes nefese kaldım ama değdi doğrusu; kendime geldim. Geri dönüş yolunda bizim fırıncı Kemal amcaya uğradım. Sıcacık tırnak pidesi ve bol susamlı simitler aldım.

Biliyor musunuz; dünyanın hiçbir lezzetine değişmem fırından yeni çıkmış sıcacık pideyi. Yanında sıcacık çay, beyaz peynir, siyah zeytin ve tabii olmazsa olmaz bol susamlı simit.

Kahvaltıların kralıdır esnaf kahvaltısı...

Mükellef bir kahvaltının ardından işlere koyulduk. Bugün işler çok yoğundu kendi kızımın yanından bile geçemedim. Olsun nasıl olsa bir gün biter diyerek kendimi avuttum; zaten çok bir şeyi de kalmamıştı.

Günü devirip akşamüzerini vurunca saatler ustam bizi karşısına alıp haftalığımızı verdi.
"Çocuklar, haftalıklarınız. Üstelik bugün olması gerektiğinden daha fazla çalıştınız hakkınızı helal edin." dedi.

Ustam bize arkasını dönüp tam olarak dükkândan çıkmak üzereydi ki, Poyraz,"Ustam!" diye seslendi.

Ustam sakince bize doğru döndü yönünü. "Buyur evlat, bir diyeceğin mi vardı?"

Poyraz, "ıhım" diye bir ses çıkartarak genizini temizledi. Sanırım niyeti konuşmaya başlamadan önce biraz zaman kazanmaktı. "Seninle konuşmam gereken bir mesele var da..."

Cümlesini bitirmeyerek kısa kesmişti zira sıkkın olduğu her halinden belliydi. Sağ ayağını bir adım öne atmış sürekli beton zeminde gezdirip duruyordu.

Ustam, onun işini kolaylaştırmak adına bir hamle yaparak meramını sormuştu. "Hayırdır evlat, konu nedir?"

"Konuşmak istediğim mesele biraz özel, seninle yalnız konuşabilir miyiz ustam?"

Kardeşim Poyraz, özel bir mesele deyince ustamın yüzü anında gölgelendi. Bakışları buğulandı elini çenesine götürüp kirli sakalını sıvazladı. "Hım, özel demek? Pekâlâ, evlat neymiş özel mesele merak ettim doğrusu, hadi düş önüme de kuytu bir köşe bulup konuşalım bakalım!"

Ustam bana doğru dönerek, "Oğuz, sen dükkânı kapatırsın artık gördüğün gibi biz gecikebiliriz. Hadi Poyraz Efendi, gidelim," deyip kankam önde ustam arkada dükkandan ayrıldılar.

Bunlar benden gizli ne gibi işler çeviriyor olabilirlerdi ki, merak etmedim desem yalan olurdu. Ne kadar merak etsem de mecbur yarına kadar sabretmem gerekiyordu, tabi yarına kadar sabretmeyi başarabilirsem...

Üf, şimdiden şiştim meraktan...

ÇIRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin