🚘B.42.🚘

212 30 214
                                    

Selâm çıraklarım

Bölümler hız kesmeden gelmeye devem ediyor.

Kendinize sessiz bir köşe bulun ve okumaya başlayın.

Oy verip yorumlar bırakmayı unutmayın lütfen.

Yağmurlar yağarken rüyalarıma, beni alıp getirmişti bilmediğim diyarlara. İnsan ne oldum değil ne olacağım demelidir derdi babam. Bende ne için çıkmıştım yola neler yaşıyordum.

Kendime geldiğim gün saatler ilerledikçe yataktan çıkmayı başardım ve odanın içerisinde yürümeye başladım. Bir an önce kendimi toparlayıp bu insanlara daha fazla yük olmamam gerekiyordu. Hem arabamı yolun ortasında bırakmıştım. Ben burada yatarken kırmızı elbiseli kızım ne haldeydi kim bilir.

Bir taraftan yapmam gerekenleri düşünürken bir taraftan da yola çıkalı kaç gün olmuştu onu hesap etmeye başlamıştım. Hesaplarım sonucu edindiğim çıkarım beni gülümsetmişti. Yola çıkalı tamı tamına on-sekiz gün olmuştu. Geriye on-iki gün iznim kalıyordu.

Her şey iyi hoştu da benim son on-iki güne yetecek param var mıydı? En son hatırladığım cebimdeki son parayla arabama yakıt alacağımdı. Gözlerim etrafta cüzdanımı aradı fakat bulamadım. Cüzdanımı sürekli pantolonumun arka cebinde taşırdım. Yapmam gereken belliydi, pantolonumu bulmak. Çevreme bakınmaya başladım. Şimdi oldu. Sevinçle kasıldı yanlara doğru geniş dalgalar oluşturan yüz kaslarım. Kapı arkasına asılıydı pantolonum. Hemen ceplerini ellerimle yokladım. Evet, işte cüzdanım her zaman olduğu gibi arka cebinde duruyordu.

Hemen cüzdanımdaki parayı çıkarıp saymaya başladım.

Cüzdanımdaki parayla yakıt alacak olursam alacağım yakıt ancak beni 120 bilemedin 200 km yol götürdü. Bu da beni memleketime götürmeye yetmezdi.

Çaresizlik ne kötü bir duyguydu. Elimi boynuma götürerek düşünmeye başladım. Ne yapacağımı düşünüp dururken birden aklıma iki gün öncesi geldi.

"Eyvahlar olsun," diye iç geçirdim. Ben en son annemi arayacaktım. Komodinin üzerinde duran telefonu elime alıp açma tuşuna basılı tuttum fakat telefonum açılmadı. Tabii şarjı bitmiş olmalıydı. Sırt çantam nerede acaba diye etrafıma bakıp dururken yatağın altında olduğunu gördüm. Hemen çekip aldım çantamı yatağın altından ve fermuarını açtım. Bütün kıyafetlerim yıkanıp ütülenmiş ve çantama yerleştirilmişti.

Ben bütün bunları hak edecek ne yapmıştım? Gözlerim dolmuş akabinde burnumun direği sızlamıştı. Zapt edemediğim ağlak duygularım galeyana gelince burnumu çeke çeke şarj aletimi aldım ve çantanın fermuarını geri kapattım. Telefonumu şarja takıp beklemeye başladım. İki gündür beni aryan soran olmuş muydu acaba? Bunu öğrenmenin yolu şimdi yaptığım gibi yine beklemekten geçiyordu.

Zaman ilerleyip vakit ikindi üzeri olunca Sami amca, uyanmış uyanır uyanmaz da benim odama gelmişti. Beni ayakta gördüğünde gözlerinin içinin bariz bir netlikte güldüğü görülebiliyordu.

"Nasılsın bakalım Oğuz?" diye sordu.

İyi yürekli bu adamın ellerine sarılıp öpmek istiyordum. Allah, bir lütuf olarak onu ve ailesini benim karşıma çıkarmıştı. Ellerine uzandım fakat ellerini geri çekti.

"Sami amca sayenizde çok şükür iyiyim," dedim.

"Maşallah Oğuz, iyileşmene çok sevindim. İtiraf etmeliyim ki bir ara bizi çok korkuttun."

"Sami amca, sizin hakkınızı nasıl öderim ben?"

Samimi bir şekilde kocaman gülümsemişti. "Böyle bir şeyi bir daha duymamış olayım. Ben aynı durumda olsaydım sen beni görmezden mi gelecektin? Yolun ortasında bir başıma kendi kaderime mi bırakacaktın?"

Başımı olumsuz anlamında sağa sola salladım, "Hayır bırakmazdım!"

Tekrar gülümsedi aynı babam gibi. Elini omzuma bastırıp avuçlarıyla sıktı. "Başka kelama hacet yok o zaman."

Ben iyice duygulanmıştım. Niye bu kadar duygusala bağlamıştım onu da anlamıyordum. Şu an dokunsalar ağlayacak durumdaydım...

Belki zamanı değildi soracağım sorunun ama benim için önemliydi. "Sami amca, arabama ne oldu?"

Yine burma bıyıklarının altındaki dudaklarını yayarak gülümsedi. "Uyanır uyanmaz bunu soracağını tahmin ettiğimden arabanı sanayiye çektirdim. Merak etme Oğuz, tanıdık bir yer orası. Yani arabana bir şey olmaz. Sen kendini toparlayınca birlikte gider bakarız nesi varmış."

Başımı önüme eğdim. Ne yapsam ödeyemezdim ben bu kadar iyiliği. "Yarın sabah erkenden gider bakarız o zaman." dedim.

"Acele etme Oğuz, yarın ola hayrola. Hele sen iyice bir kendine gel."

"Be-ben iyiyim!" dedim.

"Yarın olsun, göreceğiz bakalım iyi misin değil misin?" dedi.

Akşam yemeğine kadar Sami amcayla sohbet ettik. O bana kendi memleketimi sordu ben ona kendi memleketini. Arada bir askerlik anılarını anlattı. Gülüştük. Akşam yemeğinden sonra Sami amca durağa gitti. Ben seninle durağa geleyim dedim. "Hayır olmaz, sen dinlen yarına enerji topla." dedi.

Yemeğin üzerine Telli, güzel bir çay demledi. Belli ki eli lezzetliydi. Çay tıpkı abimin çayına benzemişti. Sonra televizyonu açtılar hep birlikte eski bir Türk filmi seyrettik...

Film bitince ben odama geçtim. İlk iş olarak annemi aradım. Konuşmayı kısa kestim çok yazmasın diye. Sesini duymak bile yetmişti bana.

Gece bir türlü geçmek bilmediği için sabırsızca tan yerinin ağarmasını bekledim. Heyecanlıydım dışarıya çıkacağım aynı zamanda da arabama kavuşacağım için. Madem sabahın olması için bu kadar heyecanlıydım peki o zaman kalbim neden sancıyordu? Kalbimin sancıması ayrılık acısının verdiği kederden olabilir miydi, çünkü içimdeki tarifsiz duygular canımı acıtıyordu.

Sami amca, gece boyu çalışmıştı ama bana söz verdiği için bir-iki saat uykuyla yetinmek zorunda kalmıştı. Saat dokuza doğru hep birlikte bu aile ile son kahvaltımı yaptım. Ne olursa olsun bugün kendime bir iş bulup çalışmaya başlayacaktım. Tabii bir de kalacak yere ihtiyacım vardı.

Nasıl olsa bugün işimiz sanayide idi. Pekâlâ, orada kendime bir iş bulabilirdim çünkü sanayi tam benlik bir yerdi.

Bütün servetim bir sırt çantasından ibaretti. Çantamı omzuma taktıran sonra beni kendi evlatları gibi bağırlarına basan ailenin fertlerine tek tek sarıldım.

Kırk yıllık dostlarımdan ayrılıyormuş gibi etkilenmiştim vedalaşırken.

Gözlerimdeki doluluğu fark ettirmemeye çalışıyordum çünkü hatıralarında ağlak bir adam olarak kalmak istemiyordum.

"Sizleri ömrüm boyunca hiç unutmayacağım. Hakkınızı helal edin. Ben sizleri çok ama çok sevdim. Umarım tekrar görmek nasip olur."

Tekrar görüşebilmeyi dilemiştim ama tekrar görüşebilmek nasip olur muydu, hiçbir fikrim yoktu.

Sami amca, "Bizi bu kadar sevdiysen Oğuz, kapımız sana her zaman açıktır. Hadi bakalım hazırsan yola çıkalım." dedi.

İleriye doğru iki adım atmıştım ki, içimden tekrar arkama dönüp bakmak geldi. Başımı geriye doğru çevirir çevirmez Telli ile göz göze geldik. Kara gözlerinde birikmiş ahlar vardı. Tıpkı benim gibi bulutlanmıştı gözleri ve yağmaya hazırdı. Bir daha dönüp bakmadım arkama, dönüp bakarsam kendimi tutamayabilir ondan gidemeye-bilirdim.

Çaresizlik belimi büktü utangaç başım önüme düştü. Gitme zamanıydı zira kahırlı ve çileli yollar beni bekliyordu...

ÇIRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin