🚘B.7.🚘

654 84 636
                                    

Selâm çırak ailesi. Nasılsınız bakalım?

Sizlerle aynı yolda yürümek keyifli.

Oy verip yorumlar yapmayı unutmayın lütfen.

İnsanın geçmişi nereye giderse gitsin bir gölge gibi peşinden gelir. Hatırlar da öyle zira geçmişle hatıralar ikiz kardeş gibidir.

Hatıra deyince yine babam ve onunla yaşadığım bir anı geldi aklıma.

Bir gün babamı Evliya Çelebi'nin "Seyahatname" isimli kitabını okurken görmüştüm. Merak edip bende okumuştum. O kitabı okuyunca satırları adeta hafızama nakşedilmişti. İşte ben o gün bugündür gezgin olma hayali ile yaşıyordum.

Tabii babamı erken yaşta kaybedince benim bütün hayaller de suya düşmüştü. Evin bütün yükü abimin ve benim omuzlarıma yüklendiği için ben de hayalimi sarıp sarmalayıp rafa kaldırmıştım, ama şimdi iyi veya kötü şansım dönmüştü. Bu benim için bulunmaz bir fırsattı. Kim bilir, belki de kaderim bana yeşil ışık yakmıştı.

Çalışma saatlerim dışında kalan zamanımı değerlendirip arabamı tamir etmek için kullanacaktım. En azından geleceğe dair içimde bir umut ışığı yanacaktı ve hayallerime bir adım atmış olacaktım. 

Arabamı hazır ettiğimde o gün benim hayatımın miladı olacaktı. Yepyeni başlangıçlar yapacak hayatıma yepyeni  heyecanlar katacaktım. Biliyordum kederim beni çağırıyordu. 

Çok geçmeden ustam, bir çekici yardımıyla arabamı dükkanın önüne getirip bıraktığında dünyalar benim olmuştu. "Oğuz oğlum, bak bu araban bu da anahtarı. Bundan böyle bu araba senin, hadi göster bakalım bize marifetlerini," dedi ve arabanın anahtarını iki parmağının ucunda sağa sola sallayarak bana doğru uzattı.

Ustamın sağa sola sallayarak bana doğru uzattığı anahtarın "şıngır şıngır" çıkardığı sesler kulağıma melodik bir şarkının müziği gibi geliyordu.
Bana uzanan anahtarı alırken mahcup görüntüme eşlik eden çatallı çıkan sesimle, "Ustam ben, senin hakkını nasıl öderim? Sen bana dünyaları bağışladın." dedim.

Ahmet ustam kişilik olarak çok mütevazı biriydi aynı mütevazılığı bana gösterirken yine kendi kişiliğinden ödün vermiyordu. "Evlat bu da laf mı şimdi? Sen benim en yakın dostumun evladısın ve bana onun emanetisin. Bu soruyu bir daha duymak istemiyorum, anlaştık mı?" diye sordu ve ekledi, "Bak bu araba senin ustalığını kanıtlamak için büyük bir fırsat olacak. Hem de bu sayede tecrübe kazanmış olacaksın."

Ustam, sözcükleri birbirine eklemiş kocaman cümleler oluşturmuştu. Kurduğu her cümle hedefine ulaşınca ellerini birbirine vurarak çırptı. "Hadi bakalım iş başına. Biliyorsunuz işler beklemez." 

O gün arabamın hiçbir parçasına dokunmadım, sadece içine geçip oturdum. Akşam olunca kankam Poyraz ile düştük yola. İkimiz de ağır aksak adımlarla yürüyorduk. Attığım her adım uyuşmuş beynime sinyaller gönderiyordu. Adım atmayı bıraktım ve durup soluklandım. "Poyraz, bugün ben çok garip duygular yaşıyorum." 

Adımlarını yavaşlattı ve hiç yüzüme bakmadan sıradan bir üslupla, "Ne gibi ortağım?" diye sordu.

Büyük bir adım attım ve Poyraz'ın adımlarıyla aynı hizaya geldim. "Nasıl desem bilmiyorum ama bu sabaha karşı bir rüya gördüm ben."

Yavaşlayan adımları durdu gözlerini kısarak yüzüme tuhaf tuhaf bakmaya başladı. "Bu nasıl bir rüya?" 

"Garip bir rüya!" İkimiz de aynı hızda yürümeye başladık. "Başlarda sıradan bir rüya gibiydi." İkimizde durduk bakışlarımız çarpıştı tekrar yürümeye başladık. "Gün içinde garipleşmeye başladı."

Poyraz, durdu ellerini pantolonunun ceplerine soktu. Bu kez garip davranma sırası ondaydı. Yüzüme bakarken saçmalıyor muşum gibi baktı. Bir fırt burunun çekti yürümeye devam etti.  "Anlat bakalım!"

Bunu söylerken adımlarından taviz vermeden yürüyordu. Ona yetişmek için iri adımlar atıyordum. "Böyle ortalık alaca karanlık yağmurlu ve sisli bir havada tam da bugün aldığım arabaya benzer kırmızı bir Volkswagen marka arabanın içindeyim." 

Yürümeyi kesti ve bakışları yine tuhaflaştı, "Şu yeni aldığımız arabanın aynısı öyle mi?" 

Yürümeye başladı. "Hı hı, aynısı," derken nefesimi yeniledim ve ona yetiştim.  "Çok sıkıntılı dakikalar yaşıyordum ve beni çağıran bir ses vardı." 

 Ellerini hiç cebinden çıkarmadan lakayt bir görüntü çizerek, "Hadi adımla," dedi. 

"Kanka biraz durur musun? Şurada sana bir şey anlatmaya çalışıyorum fakat bir yerinde durmadın. Yoksa sen beni ciddiye almıyor musun?" 

Hâlâ elleri ceplerindeydi ve hâlâ lakayt bir görüntüsü vardı.  "Kardeşim yorgunum ve bir an evvel eve gitmek istiyorum. Hem seni ciddiye almadığımı da nereden biliyorsun? Sen anlat ben seni dinliyorum." 

Haklıydı, sabahın köründen beri çalışıyorduk cidden yorgunduk. "Tamam, sonra anlatırım." Başını hafifçe yana yatırdı ve aynı eğimde kaş altından bir bakış attı. "Anlat leyin, mızmızlık yapma." 

Tamam," dedim istediği oyuncağı aldırmış  çocuk modunda. "Arabanın içinde zor anlar yaşarken bir ses duydum demiştim ya? Hah, işte ondan sonra bedeni yani varlığı görünen ama yüzü görünmeyen bir kız göründü. Poyraz sence neler oluyor? Bu rüya neyin nesi? Açık konuşmak gerekirse ben bir şey anlayamadım, fakat içimde adını koyamadığı bir korku var."

İkimizin de adımları durdu fakat anlattıklarım onun nazarında önem arz etmiyormuş gibi gayet sakindi ses tonu. "Aman deyim kanka korku morku deme sakın. Allah korusun, panik atağın falan tekrarlar. Bak işte her şey yolunda gidiyor sen, sakin olmaya bak. Adı üstünde rüya işte gerçekle alakası yok ki..."

"Sen öyle diyorsun ama rüyalar bizim bilinçaltımıza yerleşen gerçeklerin bir tür yansımasıymış. Yani bazen gördüğümüz rüyalar bizi uyaran rüyalar olabiliyormuş."

Uyarıcı rüyalar...

Poyraz, kelimeleri uzatarak konuştu, "Şimdi sen onu-bunu boş ver bak eve geldik. Hadi sana iyi akşamlar," dedi ama birkaç adım uzaklaştıktan sonra geri dönerek "sabah erken kalkmayı unutma sakın, yarın çok işimiz var!"

Onun umursamaz tavrına bakınca dondum kaldım. Belki de umursuyordu ama bana çaktırmıyordu. Öyle olmasını diledim. "Güle güle iyi akşamlar,"derken.

ÇIRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin