🚘B.58.🚘

152 17 95
                                    

Bekledik... Bekledik... Bekledik...

Saliseleri dakikalara dakikaları saatlere katarak beklememize rağmen yazdığım mesaja bir cevap gelmemişti. Biz yazdığım mesaja cevap beklerken Yasemin'in çekingen vuruşlarla yarı açık kapıyı tıklattığını gördüm.

İlk defa Yasemin'i bu kadar çekingen görüyordum. Ne olmuştu bu kıza da yüzüme bakmaya bile çekiniyordu. Üstelik ben görmeyeli birkaç yaş büyümüş ve olgunlaşmış gibi duruyordu.

Benim ona dikkatle baktığımı görünce duruşuna mahcup bir ifade yükledi. "Şey, annem sizi kahvaltıya bekliyor da ben onun için şey ettim, geldim." dedi.

Ben, hem geçmişin etkisinden hâlâ çıkamamış olmamdan kaynaklı hem de Telli'den haber alamamanın verdiği kaygıdan dolayı o kadar gergindim ki, hiç düşünmeden, "İstemiyorum!" diye cevap verdim.

Poyraz, yüzüme alık alık baktıktan sonra bakışlarını benim yüzümden çekip Yasemin'e döndü. "Tamam, Yasemin, sen şimdi git biz birazdan geliyoruz."

O aymaz Yasemin, hiçbir tepki vermeden kapının önünden sessizce ayrılmıştı.

Yasemin, kapının önünden ayrılınca Poyraz, dişlerini sıkarak üstüme yürür gibi yaptı. "Oğuz, var ya senin ağzına acı biber sürerim, durduk yere neden kızı tersliyorsun olum? Üstelik bu işte en masum olan kişi Yasemin," dedikten sonra koluma yapıştı. "Hadi kahvaltıya iniyoruz. Boğazından bir şeyler geçsin de zihnin açılsın biraz. Bu ne olum ya?"

Sabırsız yüreğim gitme bekle diyordu. Can dostum, hadi yemek yiyelim. Oysa benim ne beklemeye gücüm kalmıştı ne de bir lokma yemek yemeye. "Benim canım bir şey istemiyor. Sen git bir şeyler ye istersen."

Poyraz, yüzüme öfke dolu bir bakış daha attıktan sonra  
koluma yapıştı ve vücudumu sarsmaya başladı. "Oğuz, kafa ütüleme istersen. Si...n dünyasında bir tek senin derdin var sanki. Hadi aşağıya iniyoruz. Madem bir karar verdin, öyleyse kararının arkasında dur ve bugünden tezi yok uygulamaya başla. Benim kafamı da daha fazla bozma. Bozulunca neler yapabileceğimi az çok biliyorsun." dedi.

Poyraz, ne dese haklıydı, ama yalnız geçirdiğim günlerden sonra aşağıya inmek için henüz kendimi hazır hissetmiyordum. Poyraz, kolumu çekiştirip dururken gözlerimle işaret vererek telefonu gösterdim. "Bırak şarjı dolsun. Kahvaltıdan sonra gelir tekrar bakarız." dedi.

Alt kata inmek için merdivenin en üst basamağına geldim ve durdum. Bacaklarıma tonlarca ağırlık bağlanmış gibi vücudumu taşıyamaz vaziyetteydi. Uyuşuk ve üşengeçtim. Fani bedenim hiçbir şey yapmak istemiyordu. Üzerimde mental bir yorgunluk vardı. Kısacası zihnen ve bedenen yorgundum.

Gözlerimin önünden bu merdivenleri neşe içinde indiğim günler geldi geçti. Acı bir tebessüm yayıldı dudak uçlarıma. Bundan böyle o eski günler geri gelir miydi acaba? Kendi içimden kendi sorduğum soruya dudak büktüm. Gelmezdi elbette... Giden geri gelseydi babam geri gelirdi. Çünkü arkasından çok gözyaşı dökmüştüm geri getirmek için.

Başımı eski günlerin mezarlığından kaldırmadan ayakuçlarıma bakarak indim merdivenleri. Mutfağın kapısına doğru yaklaştıkça, iştah açıcı mis gibi kokular geliyordu burnuma. Biliyordum. Midem benden bağımsız kalsa dünyaları yese doymazdı ama o da benim küskün ruhuma mecburen ayak uyduruyordu.

Annem mutfak kapısında beni görünce feri sönmüş gözleri ışıldamaya başladı. Çok net görüyordum onun da benden geri kalır yanı yoktu. "Hah, geldiniz mi? Poyraz oğlum da buradayken hep birlikte bir kahvaltı yapalım istedim."

Poyraz, bana baktı ve göz kırptı. "Haylaz oğlunu ikna etmek kolay olmadı tabii."

Annem, oldum olası benim üzerime toz kondurmak istemezdi. Tabii nedenini şimdi daha iyi anlıyorum. Bu sabahta aynı şeyi yaparak, "Haylaz değildir benim oğlum!" dedi korumacı bir üslupla...

ÇIRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin