Çıraklarım yine biz geldik...
Kitabımız sizlerin sayesinde yavaştan büyümeye başladı<3
Kendinize rahat bir koltuk bulun ve okumaya başlayın.
Oy verip yorumlar yapmayı unutmayın lütfen;))
Geri dönüş yoluna çıkmıştık fakat ikimizin de ağzını bıçak açmıyordu. Bir kere daha yıkılmıştım... Bir kere daha yenilmiştim... Bir kere daha yokluğu yaşıyordum...
Kafamın içindeki acımasız sorular bütün benliğimi yeyip bitiriyordu.
Ben hayata yeniden nasıl tutunacaktım?
Ben, onca dert ile nasıl baş edecektim?
Benim dertlerim dert olmaktan çıkmış derdi-kâfir olmuştu.
Bütün dertler inatla üstüme üstüme doğru geliyordu.
Yine korkularım yerini kaygılara bırakmıştı.
"Poyraz kardeşim arabayı biraz durdurur musun?"
Biliyordum, yol arkadaşımın da en az benim kadar canı yanıyordu. Gözünü yoldan ayırmadan başını hafiften bana doğru çevirdi ve göz ucuyla baktı. "Ne oldu kanka, bir sorun mu var?"
Poyraz'ın 'bir sorun mu var' sorusu benliğime taş kadar ağır gelmişti. Yutkundum. Esasında sorun yok, ama sorun üreten bir varlığım var diyesim vardı. Sustum. Konuşmaya bile üşenir hale gelmiştim zira benim için bütün kelimeler ruhsuz bütün cümleler anlamsız geliyordu.
"Biraz hava almak istiyorum. Hatta beni bu ıssız yolda bırak ölesim var!" diye mırıldandım.
Poyraz, ani bir fren yaparak durdurdu arabayı. Nefes nefese, "Yapma be dostum, kendine bu kadar eziyet etme. Biliyorum zor zamanlar geçiriyorsun ama lütfen isyankâr olma. İnan bana hayat yaşamaya değer..."
"Hıh..." diye iniltiye benzer bir sez çıktı dudaklarımın arasından. "Sen benim neler çektiğimi nereden bileceksin. Sen benim içimdeki isyanları nereden göreceksin. İnan bana dostum, yaşamakla hissetmek aynı şeyler değil..."
Issız varlığımı arabadan atar gibi indim. Burası benim gibi ıssız bir dağ başıydı. Adeta dağ-taş benim ıssız ruhumun ıssızlığını haykırıyordu. İğne yapraklı çam ağaçları rüzgara boyun eğmiş uğuldayarak esiyordu. Çam kokulu esintinin getirdiği serin yel yüzüme çarparken benim ıssız adamlığımı haykırıyordu. Biraz yürüdüm. Poyraz, benimle gelmek istedi ama elimle işaret vererek ondan durmasını istedim. Tekrar yürümeye başladım.
Kuytu bir köşe bulup bütün dertlerimi oraya gömesim vardı. Tıkandıkça derin nefesler alıp vermeye çalışıyordum ama alıp veremediğim her nefes içimde ölüyordu. Birden durdum ve göz kapaklarımı açıp kapatmaya başladım. Bir adım daha atsam az kalsın önümdeki uçuruma yuvarlanacaktım.
Yanı başımda duran çam ağacına tutundu bir elim. Korkuyu iliklerime kadar hissetmiştim. Hani ben ölmek istiyordum. Madem ölmek istiyordum o zaman neden bu kadar korkmuştum. Yoksa her şeye rağmen yaşamak güzel bir şey miydi?
Yaşam ve ölüm arasında mekik dokuyordu yitik benliğim.
Bir yanım hani ölmeyi istiyordun ya, hadi at kendini uçurumdan aşağıya diyordu. Bak işte sana ne güzel fırsat. Fakat diğer yanım sana can veren bunu yapmayı yasak kıldı diyordu. Her şartta yaşamak ölmekten avantajlıdır, diyordu.
Issız ruhum arafta kalmış haykırışlar içindeydi...
Ölürsen kaybeden sen olursun...
İyi de yaşarken de kaybeden benim. Neden her şartta kaybeden ben oluyorum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇIRAK
Teen FictionBelki bir rüyanın peşinden koşmak birçoğunuza saçma gelebilir ama insan sezgilerini görmezden gelemez✓ Eğer rüyalarınız sizi aşka çağırıyorsa mesafeler buna engel değildir✓ Aşk her zaman inanmaya ve yaşamaya değerdir✓ 15 Haziran 2019