Selâm çıraklarım nasılsınız bakalım:D
Oy verip yorumlar bırakmayı da unutmayın lütfen
Komutanın sözleri benliğimden geçip beynimin içinde yankılanıyordu. "Sen askerlik yapamazsın. Sen askerlik yapamazsın!" Ense köküme bir balyoz darbesi yemiş gibiydim. Ne demekti sen askerlik yapamazsın? Bacaklarım dermansız kalmış bedenimi taşıyamaz olmuştu. Yere yığılıp kalmamak için vücudumu zor zapt ediyordum.
Ayakta bir yaprak gibi sallanıp duruyordum. Yitik benliğimde nedenini arıyordum ama bir türlü bulamıyordum. Gözlerime hücum eden yaşları geri göndermek için azami çaba sarf ediyordum. Sürekli yutkunuyordum. Sanki dudaklarıma mühür vurulmuştu da ben konuşamıyordum. Mührünü kırıp konuşmaya karar veren dudaklarım aralandığında sadece bir tek kelime firar ederek havaya karıştı.
"N-nasıl?"
Komutanın gözleri beni ablukası altına almıştı, burnundan derin bir nefesi yavaş yavaş içine çekip saliseler sonra geri verirken ayağa kalktı. Masanın etrafını dolanıp kıyıma iyice yaklaştı. Sağ eliyle yüzümü kavradı. Kaşlarını çatıp, "Sakalın da yok senin? Oğlum hiç merak etmedin mi, neden sakalının çıkmadığını?"
"Anne neden abim gibi benim de saklım çıkmıyor?"
"Sen köse sakalsın oğlum!"
Annemin yıllar önce verdiği cevap beynimin içinde fırıldak gibi dönmeye başlamıştı. "Sen köse saklasın! Sen köse sakalsın!"
Annemin itiraf niteliğindeki sözleri kalbimi bir hançer gibi kanatırken, dudaklarıma acı bir tebessüm yerleşti. "B-ben köse sakalım komutanım, annem öyle demişti!"
Komutan olumsuz anlamında başını sağa sola sallarken, "Öyle değil..." dedi.
Komutanın her kelimesi canımı yakıyordu. Kabuk bağlamış korkularım hücrelerimde kol geziyordu. Komutan tekrar geçip yerine oturdu. "Bak Oğuz. Senin önünde iki seçenek var, birinci seçenek ameliyat olup gerçek kimliğine kavuşmak, ikinci seçenek olduğun gibi kalıp askerlikten men olarak yaşamak."
Komutan konuşuyordu ama benim bütün algılarım kapanmış gibiydi. Bütün gücümü toplayıp bir tek soru sormak istedim. "Komutanım bütün bunlar ne demek?"
Komutan iyi birine benziyordu veyahut benim perişan halimi görüp bana acıyordu.
"Oğlum, senin şu durumda cinsiyetin belirsiz! Küçük çaplı bir ameliyat geçirirsen cinsiyetin belli olur! Askerlik yapıp yapmayacağın da ondan sonra anlaşılır."
"Nasıl yani, ama ben O-Oğuz'um!"
Komutan gözlerimin nemlendiğini görünce, oturduğu masa başından tekrar kalktı ve karşıma geçip dimdik ayakta durdu. Elini omzuma bastırıp, "Oğuz, sen şimdi evine git düşün taşın. Eğer bir karara varırsan gel beni bul." dedi.
Benim bir yere gidecek dermanım kalmamıştı ki dizlerimin bağı çözülmüştü. Yeni yürümeye başlayan bir yaşındaki çocuk gibi sarsak adımlar atıyordum. Askerlik şubesinin olduğu binadan duvarlardan destek alarak çıktım. Ben ne yapacaktım şimdi, Ne demekti senin kimliğin belirsiz. Ne demekti ameliyat olman gerekli. Ben yıllardır bir yalanı mı yaşıyordum yani?
Hayır olamazdı. Hayır, asla böyle bir şey olamazdı. Hayır, bu bir gerçek olmazdı.
Ben yılların Oğuz'uydum... Ben değişemezdim... Ben nasıl bir başkasına dönüşebilirdim ki? Hayallerim ve ben ellerimin arasından kayıp giderken, "Hayır!" diye bir çığlık attığımı ve sadece sokaklarda deliler gibi koştuğumu hatırlıyordum.
Evet, sadece koşuyordum. Her şeyi arkamda bırakmak istercesine koşuyordum. Yaşadığımın bir rüya olmasını dileyerek koşuyordum. Her şeyden herkesten uzaklaşmak isteyerek koşuyordum.
&&&
Göz kapaklarımı araladığımda koluma bağlı seruma kaydı gözlerim. Her şeyi hatırlamaya başlamıştım. Burası bir hastane odasıydı. Peki, burası bir hastane odası ise benim burada ne işim vardı? Yoksa? Hayır, böyle bir şey olamazdı değil mi? Benim iradem dışında hareket etmezlerdi... Etmemeliydiler... Edemezlerdi...
"Eh be kanka, nihayet gözlerini açtın. Korkuttun bizi oğlum ya?"
Korkutmak? Neler sayıklıyordu Poyraz? Onun bana oğlum deyişine içimden acı acı gülümsedim, demek ki gerçeği bilmiyordu.
"Neler oldu Poyraz?"
Ne olacak oğlum ya, yine panik atak geçirmişsin. Yoldan geçen birileri bulup hastaneye getirmişler seni. Oğlum, bu sabah askerlik şubesine gitmeyecek miydin sen?"
"Annemin haberi var mı?"
"Olmaz olur mu oğlum ya, annen kantine bir şeyler yemek için indi. Aslına bakarsan doktor çok şaşırdı. Şimdiye kadar panik-atakları çok seyrek ve hafif seyrediyordu. Bugün ne yaşamış ise panik atağını baya ağır geçirmiş, dedi."
Başımı yana çevirdim gözlerimden ince bir ip gibi akan yaşları saklamak için. "Hah, işte annen de geldi."
"Çok şükür kendine geldin mi oğlum?"
Uzun uzun anneme baktım. Onun göz bebeklerinde gizlenen hikâyesine. Onun acı çeken gözlerindeki korku ve kaygıya. Onun her şeyi bildiğini aşikar eden çehresine. Bu kez kanmadım ama ses de etmedim. İçimden geçenleri yüzüne de vurmadım.
Ah annem ah, demek bütün derdin buydu. Sen sakın kendini suçlama. Senin bu işte ne suçun günahın var ki, yaradan bu kara yazgıyı benim alnıma doğarken yazmış...
Senin tek suçun benden saklayıp gizlemekti. Senin bana kendi gerçeğimi anlatıp beni hayata hazırlaman gerekiyordu. Ben daha yirmi yaşındayım anne....
Biliyor musun anne, ben bir güzele sevdalıyım...
Henüz yirmi yaşında her şeyi kaybetmenin ne demek olduğunu biliyor musun?
Ya ruhumun nasıl acı çektiğini hissedebiliyor musun?
Ben onun gözlerinin içine bakmaya devam ederken, annem gelip başımı okşamak istedi. Başımı onun ellerinden kurtarıp yana doğru çevirdim. Ben başımı yan tarafa doğru çevirince annemin eli havada kalmıştı. Bana annem de dâhil hiç kimsenin acımasını istemiyordum. Hiç kimsenin bana dokunmasını istemiyordum. Hatta yaşamak bile istemiyordum...
Keşke bütün bunlar başıma gelene kadar deliler gibi sokaklarda koşarken bir arabanın altında kalıp can verseydim.
Ben kime, neyi, nasıl, anlatacaktım?
Biliyorum, hiç kimsenin bir suçu yok bu işte ama ben utanç içindeydim. Elimde değildi utanıyordum işte.
Mesela; ben Poyraz'ın karşısına geçip nasıl derdim, "Biliyor musun kanka, aslında ben senin bildiğin ben değilmişim! Ben bir başkasıymışım!" diye.
Ben ustamın yüzüne nasıl bakacaktım? Peki ya abimin?
Annem, tam olarak gerçeğin ne kadarını biliyordu.
Ben dünden bugüne yaşmaktan bile utanıyordum işte...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇIRAK
Teen FictionBelki bir rüyanın peşinden koşmak birçoğunuza saçma gelebilir ama insan sezgilerini görmezden gelemez✓ Eğer rüyalarınız sizi aşka çağırıyorsa mesafeler buna engel değildir✓ Aşk her zaman inanmaya ve yaşamaya değerdir✓ 15 Haziran 2019