Evvet, benden bu hafta ikinci bir bölüm istediniz ve ben de doğum günümün hatırına size bölüm yayımlamaya karar verdim :D Bu yüzden bölümü kendime ithaf ediyorum :) Bu bölüme vereceğiniz her oy, yapacağınız her yorum da sizden bana doğum günü hediyesi olsun :) İyi ki varsınız, farkında olmadan kocaman bir aile olduk. Sizleri çok seviyorum.
Hayatınıza iyi bakın...
Çilek geldiğinde İdil, oturma odasındaki yumuşak minderli koltuğuna gömülmüş bir şekilde uzanıyordu.
Arkadaşı uzun süre kapıyı çalmış, İdil açmadığında yedek anahtarını kullanarak içeri girmişti. Odaya adım atan Çilek "Of buranın hali ne!" diye bağırarak pencerelere yöneldi. Tüm pencereler kapalı, tüm perdeler çekiliydi. Odada çalışan klimanın da etkisiyle içerisi tamamen havasızdı. Önce klimayı kapattı. Ardından perdeleri ve pencereyi açarak içeri güneş ışınlarını ve temiz havayı davet etti. Geri dönüp baktığında İdil arkası dönük halde koltukta uzanmaya devam ediyordu. Kafasını koltuk arkasıyla minderinin arasına sokmuş yüzünü ondan gizliyordu.
"İdil!" diyerek arkadaşının yanına gitti. Çilek homurdanarak nutella kavanozlarının arasından kendine yol açtıktan sonra eğilip arkadaşının omzunu kavradı. Zorla kendisine dönmesi için uğraşırken İdil "Rahat bırak beni Çilek!" diye bağırdı.
"Seni kendine getirmeden hiçbir yere gitmiyorum. Kızlara da haber verdim birazdan burada olurlar"
Çilek konuşmasını bitirir bitirmez İdil diğer arkadaşlarının sesini duymuştu. "Yok artık, bu evin hali ne!" diyen Tuğba'nın hemen ardından içeri giren Müge "Ah bu kız depresyona girmiş!" diye bağırdı.
Çilek ellerini beline yerleştirip "Gerçekten mi Müge? Bu hiç anlaşılmıyordu" diyerek bir elini kaldırıp odanın içini işaret etti.
İdil kafasını biraz daha bastırıp minderlerin arasında kaybolmayı diledi. Arkadaşlarının onu rahat bırakmayacağını çok iyi biliyordu ama maalesef kaçacak yeri yoktu.
Bir anda omuzlarından tutulup geri çekildi. İdil ne kadar dirense de daha fazla karşı koyamadı. Arkadaşlarının ellerini iterek sırt üstü döndü. "Ne var? Ne istiyorsunuz? Neden beni rahat bırakmıyorsunuz?" diyerek burnunu çekti.
Tepesinde duran arkadaşlarını şişmiş gözlerinin ardından zor görse de yüzlerindeki ifadeyi seçebiliyordu. Ağızları şaşkınlıkla ayrılmış gözlerini ona dikip bakıyorlardı. Müge diğerlerinden farklı olarak bir elini açık ağzının önüne tutmuştu. İlk konuşan da o oldu.
"Aynı bir kurbağaya benzemişsin!" dediğinde İdil homurdanarak koltukta doğruldu. Ona öfkeyle bakıp ayağa kalktı. Yana dönüp önündeki Çilek'i iterken "Teşekkür ederim Müge! Ayrıca senin ne işin var burada? Pastaneyi kime bıraktın?" diye bağırdı.
Yüzünü yıkamak için banyoya doğru emin adımlarla yürüdü. Müge ise cevap vermekte gecikmedi. "Bir haftadır uğramadığın pastanen mi? Çok merak ettiysen keşke bir uğrasaydın!"
İdil banyodan içeri girerek kapıyı sertçe kapattı. Ağzının payını aldığı için arkadaşına cevap verme gereği duymadı. Lavaboya eğilip avucuna doldurduğu soğuk suyu yüzüne çarptı. Aynı işlemi birkaç defa tekrarladıktan sonra kafasını kaldırıp aynaya baktı. Ağlamaktan gözkapakları davul gibi şişmişti. Müge haklıydı. Bu haliyle tam bir kurbağaya benziyordu.
Tuvalet ihtiyacını giderdikten sonra klozetten kalkmadan dakikalarca bekledi. Gözlerini banyonun içinde gezdirip ofladı. Sonunda kapı çaldı. "Banyoya gizli bir geçit inşa etmediysen bu kapı haricinde oradan çıkacak başka bir yolun yok İdil" diyen Çilek'in sözleriyle yüzünü buruşturdu. İdil de tam olarak onu düşünüyordu. Işınlanmayı veya gizli bir geçit hayalini kurarak dakikalarını geçirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşıklar Serisi (4 Kısa Hikaye)(Tamamlandı)
RomanceAşıklar Tiyatrosu, Aşıklar Çeşmesi, Aşıklar Mahkemesi ve Aşıklar Köprüsü olmak üzere 4 hikayeyi içinde barındıran bir kitaptır. Hayat küçük tesadüflerle başlar. Hiç beklemediğin bir zamanda, hiç beklemediğin bir yerde ;)